Mitolojiden gelen tıp

Sosyal medyada dolaşan meşhur bir karikatürdür; eski çağlarda insanlar hastalıkları için bitkilerden medet umarken günümüzde doğru ilaçla tedaviler bulunuyor, ancak modern tedavilerin çaresiz kalması üzerine yeniden “bu bitkiyi kaynat, iç” öğütlerine geri dönülmeye başlanıyor. Gerçekten de pandeminin başlarındaki çaresizlikte de tanık olduğumuz şekilde “hangi bitki neye iyi gelir, hangisinin tozunu, hangisinin yaprağını kaynatacağız ya da ne şekilde süreceğiz” gibi bilgiler her platformda karşımıza çıkıyor. Tabii ki bu yazının konusu hangi bitkinin hangi hastalığa iyi geldiğini anlatmak değil. Fitoterapi alanı bilimsel bir disiplin olarak zaten bu konularla hassasiyetle uğraşıyor. Ancak bakıldığı zaman bu bitkisel tedavilerin iz düşümlerini mitolojide de görmek mümkün.

Ömür Tanyel

Mitoloji ve tıp demişken doğal olarak olay, kadim zamanların sağlık tanrılarına doğru gidiyor. Her ne kadar bir tanrı olarak addedilmese de eski Anadolu kültüründe de “Lokman Hekim” adıyla anılan ve varlığına ilişkin bir kanıt olmayan bir şifa gurusundan söz edilir. Rivayete göre Lokman gençliğinde okuma yazması olmayan bir oduncuyken, kırda insan başlı, yılan gövdeli bir yaratıkla karşılaşır. Şahmaran adlı bu yaratık yaralıdır ve yardıma ihtiyacı vardır. Lokman bilgisi dahilinde verdiği tedavi ile Şahmaran’ı iyileştirir. Anlatılara göre olaylar bugünkü İçel civarında geçmektedir. O dönemde Tarsus Beyi’ne sinsice tuzaklar kuran kötü kalpli bir vezir de vardır. Türlü entrikalarla beyliği ele geçirmeye çalışır. Kötü kalpli vezir, kendisi için tehdit olarak gördüğü Şahmaran’ı Tarsus’ta eski hamamda bularak öldürür. Bunu duyan Şahmaran’ın eski dostu olan oduncu, şehre gelir ve Şahmaran’ın gövdesini üç parçaya böler. Bir parçasını vezire yedirerek onu öldürür, bir parçasıyla Tarsus Beyi’ni iyileştirir, üçüncü parçanın suyunu ise kendisi içer. İşte bu iksirli su ve iyi niyetli davranışlar sonrasında oduncu, bir şifacı kimliği kazanarak “Lokman Hekim” adını alır. Lokman Hekim dönüş yoluna çıktıktan sonra çevresindeki tüm bitkiler dile gelmeye ve hangi hastalığa ya da vücudun hangi organlarına iyi geldiklerini saymaya başlar. Bunları Lokman Hekim not eder ve nihayetinde bitkilerle oluşturduğu bir karışımın ölümsüzlüğe bile çare olduğunu görür. Ancak notları tuttuğu defterin elinden uçmasıyla çoğu bilgi nehrin sularında kaybolur. Anlatıya göre bu nehir Adana’daki Misis Nehri’dir. Nehre değil de toprağa düşen bazı notların ise düştüğü yerde yeni bir bitki filizlenir. Bu bitki de günümüzde her derde deva olduğu bilinen ve son yıllarda mucize bitki olarak anılan sarımsaktır.



Türk mitolojisine baktığımız zaman sarımsak dışında da nice güçler atfedilmiş bitkiler görmemiz mümkün. Kökü havuç gibi toprağın içine doğru büyüyen bir bitki olan “adamotu” ya da diğer adıyla “aşk elması” bunlardan biridir. Görüntü itibarıyla gerçekten bir insana benzeyen bu bitkinin ağrı kesici, hissizleştirici benzeri ve cinsel isteği artırıcı özellikleri olduğu belirlenmiştir. Hatta cinsel isteğe olan etkileri nedeniyle Arap kültüründe bitki “şeytan elması” olarak adlandırılmıştır. 

Adamotu günümüzde de ağrı kesici amaçla tıp dünyasında hâlâ üzerinde çalışılan bir bitkidir. Eski Yunan ve Roma dönemlerinde sıkça büyücülükte kullanıldığından söz edilir. Orijinal ismi “mandragora” olan bu bitkinin özellikle narkoz edici yani hissizleştirme özelliği, 1930’lu yıllarda bir çizgi roman karakterine de isim kaynağı olmuştur. Düşmanlarını hipnozla etkisizleştiren ya da onların cisimleri farklı biçimlerde görmelerini sağlayan kahramanın adı da Mandrakedir ve ülkemizde de özellikle 1980’li yıllarda fanatik bir okur kitlesine ulaşmıştı.

Hipnoz derken hafıza ile ilgili olarak kardelen çiçeğinden de söz etmemek olmaz. Odisseus ve İliada efsanesini edebi ya da sanatsal değil bilimsel açıdan inceleyenler, özellikle alzheimer hastalığında kullanılabilecek bir ilacın ilk adımlarını atmışlardır. Efsanelerden İliada, Truva savaşını; Odisseus ise İthaka kralı Odissea’nın Truva’nın düşmesinden sonra başından geçenleri anlatır. Odissea ve gemisi uzun yolculuğun bir döneminde karaya çıkarlar. Burada karşılarına sonradan cadı olduğunu anlayacakları Kirke çıkar. Kirke mürettebata elindeki bitkiyi kullanarak güzel bir yemek hazırlar. Ancak ekip bunu yedikten sonra evlerine dönüş fikri dahil her şeyi unutur ve kendilerini birer domuz gibi görmeye başlar. Odissea durumu fark eder ve çare arar. Tanrıların habercisi ve rüyaların getiricisi Hermes tarafından yardım eli uzatılır. Hermes mürettebata yedirmek üzere Odissea’ya bir başka bitki verir. Bunu yedirdikten sonra büyü bozulur ve yola devam edilir. İşte cadı Kirke’nin kullandığı halüsinasyonlar gördürücü bitki memleketimizde “boru çiçeği” olarak bilinen “tatula” iken Hermes’in buna karşı verdiği bitkinin de “kardelen” olduğu gerek tahmin gerek çıkarımlarla gösterilmiştir. Tatula eski zamanlarda büyücülük için kullanılan popüler bir bitkiyken, kardelen soğanları ise ülkemizde de eskilerden beri kalbi kuvvetlendirici, mideye şifa ve çıban olgunlaştırıcı amaçla kullanılmıştır. Ancak hafızayı toparlayıcı etkisi modern tıpta belki de efsaneler ışığında yeni yeni araştırmalara konu olmaktadır.


Kaynakça
1. Tıbbın Gizemli Tarihi, Prof. Dr. Zeki Tez, 2010
2. Tıp, Tarih, Mitoloji, Kemalettin Özden, 2003

TIBBIN SEMBOLLERİ

Sağlık tanrısı Asklepios zaman içinde yanında bir çanak, horoz ve elinde yılan sarılı bir asa ile anılmıştır. Burada çanak, ilaçların hazırlandığı maddeyi; horoz, hekimin dikkatli olmasını gerektirdiğini; yılan ise şifanın simgesiydi. 

İşte mitolojiden gelen bazı hikâye ve tedavilerin günümüz tıbbına yansıyan bazı örnekleri bunlar. Ancak yukarıda adı geçen bitkiler dahil hiçbirinin komşu tavsiyesi veya konunun bilgilisi değil sadece ilgilisi kişilerin önerisiyle alınması doğru değildir. Çünkü bitkinin uygun olmayan kısımlarının veya uygun olmayan miktarlarda alımı, fayda değil zarar getirecektir.