Milli tenisçilikten oyunculuğa

Leyla ile Mecnun'un Bahar'ı Elifcan Ongurlar, küçükken kurmaya başladığı oyuncu olma hayallerinden, profesyonel sporculuk kariyerin karşın vazgeçmedi.

Deniz Ülkütekin

Leyla ile Mecnun dizisinde bu sıralar Bahar karakteriyle izlediğiniz Elifcan Ongurlar'ı yarın başlayacak Avusturalya Açık Tenis Turnuvasında da pekala izliyor olabilirdiniz. 16 yaşına kadar tenis oynayan ve milli formayı da sırtına geçiren Ongurlar'ın hayatını değiştiren bir gazete ilanı olmuş. Öykünün geri kalanını kendisinden dinleyelim.

Leyla ile Mecnun'un ekranlara dönüşü izleyicilerini çok mutlu etti, diziye yeni döneminde dâhil olmuş bir oyuncu olarak nasıl hissettiniz?

Leyla ile Mecbun’da yer almak beni de çok mutlu etti. Kısacık sahnelerde dahi çok şey anlatan, içeriğinde anlam ve derinlik barındıran bir proje, o nedenle efsaneleşmiş bir dizi. Ekip zaten bir harika. Senaryo  gelir gelmez tüm oyuncular gibi ben de çok heyecanlanıyorum. Okurken, “hemen set başlasa da oynasam” diyor insan. 

- Karakteriniz Bahar'ın size benzeyen veya farklı özelliklerini düşündüğünüzde neler aklınıza geliyor?

Ben kendi karakterimle hiçbir oyun kişisini karşılaştırmak istemem. Bizler, herhangi bir etkinliğin içinde olmadığımız zamanlarda bile sürekli yaşamı sorgularız. Çevremizde gördüğümüz ilginç karakterleri, tipleri izler belleğimize bunları kaydederiz. Çünkü günün birinde izlediğimiz insan senaryoda karşımıza çıkabilir. Bu nedenle oyuncu önerilere açıktır. Çünkü oyunlarda yaratılan karakterler veya tiplerin hepsi yaşamdan çıkmıştır. Benim yaptığım tek şey, bu konuyla ilgili bir karakterle karşılaşırsam, hemen onu izlemek. Zaten senaryo sağlamsa, canlandıracağınız kişinin tüm özelliklerini size yansıtır.  

- 8 yaşınızdan 19 yaşınıza kadar sanırım, profesyonel anlamda tenis oynadınız ama 16 yaşınızda bir gazete ilanıyla hayatınız değişmiş. Sonrasında oyunculukta karar kıldınız. Nasıl gelişti süreç? Zor bir karar mıydı?
,
Hiç de zor olmadı dersem yalan olmaz. Çünkü ben sporu vücut gelişimi ve dingin bir ruha sahip olmak için yaptım. 14 yaşında milli takıma girdim bu benim için elbette çok güzel ve gurur vericiydi. Ailem, hiçbir konuda beni zorlamadı. “Bak kızım, teniste çok iyi gidiyorsun, istersen burada devam et” demedi. Çünkü benim idealim hep oyuncu olmaktı. Gazete ilanına gelince: 16 yaşındayım, bir gazetede yönetmen İsmail Güneş “Ateşin Düştüğü Yer” adlı filmi için Ayşe rolünü üstlenecek bir oyuncu arıyor. Kupürü babamla paylaştım, araştırmalarımızı yaptık ve fotoğrafımı gönderdik. Deneme çekimine çağrıldım ve sonucunda rolü aldım. Çok heyecan ve mutluluk vericiydi. Film Kanada’da en iyi film seçildi, Türkiye’nin Oscar aday adayı olmuştu ve bana da 18. Sadri Alışık Umut Veren Oyuncu ödülünü kazandırdı.

- Tenis turnuvalarını izliyor musunuz? Hiç "ben de orada olabilirdim" diye aklınızdan geçti mi?

İzlemeye çalışıyorum. Bundan da çok keyif alıyorum. Ne var ki şu sıralarda mesleğimde gelişmek adına film, dizi ve tiyatro oyunlarını daha çok izlemeye çalışıyorum. “Bende orada olurdum” diye hiç düşünmedim. Ancak meslek olarak tenisi seçseydim, bu turnuvalarda adımı duyurmak için elimdin geleni yapardım, diye düşünüyorum. 



- Babanız İzmir Devlet Opera ve Balesi'nde dramaturg olduğu için sahneye de küçüklükten bir aşinalığınız olduğunu tahmin ediyorum. Aileniz sizi mesleki anlamda nasıl destekledi?

Sanatçı bir babanın kızıyım. Annem ise eğitmen ve bankacı. Her ikisi de şu anda emekli. Babam İzmir Operası dramaturgu ve Karşıyaka Belediyesi Opera Sahnesi’nin ilk sanat yönetmeni. İlkokul’da ailem piyano dersi aldırdı. Tüm çocukluğum klasik konserlerde, festivallerde, opera ve tiyatrolarda geçti. Bunların etkisinden mi olacak bilmiyorum, benim içimde hep oyuncu olmak vardı. Bunu babama söylediğimde o kadar mutlu oldu ki, yüz ifadesini size anlatamam. Babamın bu bakışı, sonsuz desteğin ifadesiydi.

- Oynadığınız rollerde genelde güçlü bir kadın imajı çizdiğinizi görüyorum. Bu önünüze gelen karakterlerle mi ilgili yoksa sizin güçlü karakteriniz sebebiyle mi ekrandan öyle bir enerji yayıyorsunuz?

Bir oyun kişisini iyi bir biçimde canlandırmak istiyorsanız mimik ve jestlerinizi uyumlu kullanmanız gerekir. Yani dil ve tavır ve de bunun oluşturduğu bütünlük izleyiciyi hemen kavrar. Şöyle, bir sahnede oluşturduğunuz neden ve bunun yarattığı sonuç, bir sonraki sahne de neden oluşturuyorsa, canlandırdığınız karakterde gelişimi çözümlemişsinizdir. Bu nedenle, gelen tekliflerde derinliği olan kadın karakterleri oynamak, dizinin ya da filmin omurgasını oluşturmaya dikkat ettiğimi söyleyebilirim.

- Her oyuncunun role girerken kendine göre bir takım pratikleri oluyor. Siz role girmek, karakteri hissetmek için nasıl bir çalışma yapıyorsunuz?

Gözlem ve yine gözlem! Senaristlerimiz bu tipleri veya karakterleri yaratırken kafalarından uydurmuyorlar. Onlarda gözlem yaparak, kişilerini oluşturuyor ve bunların tümünü dramatizasyon dediğimiz potada vurguluyorlar. Bizlere de bunları uygulamak düşüyor. Bir filmde, dizide veya tiyatroda rolü hissetmek, o kişiye hangi şartlarda olursa olsun inanmak yetenekli bir sanatçı için başarıyı getirir. Benim pratiğim, rol ne istiyorsa onu yapmaktır.

- Dijital platformlarla birlikte oyuncuların önüne çıkan fırsatlar da arttı sanırım. Siz de sektördeki yeni gelişmelere göre göre kariyer planlarınızı yeniden şekillendirdiniz mi?

İnsanlık var olmuş ve tiyatro, müzik çıkmış ortaya. İnsan kendini her daim görmek ister. İyi ve kötü yanlarını değerlendirmek ister. Bizler, oyuncuyuz ve ekmeğimizi bundan kazanıyoruz. Platform ister dijital, ister başka şekilde olsun, bizler için temel oynamak ve canlandırmaktır. İnsanı, insana anlatmanın hangi yolu varsa onların hepsini kariyer planlarım içinde kullanmak isterim.

KÖTÜYÜ OYNAMAK DAHA ZOR

- Bir keresinde "kötü kadını oynamak istiyorum" demişsiniz. Şu an kariyerinizde geldiğiniz noktada nasıl bir rol ve karakterle bir araya gelmek istiyorsunuz?

Bu sözü çok önceki yıllarda söylemiştim, hala aynı düşüncedeyim. İyiyi oynamak kolaydır. Çünkü insanoğluna iyi olanı verebilmek için daha çok yapıt verilmiştir ve bunların derinliğini daha fazla görebiliyoruz.. Ancak kötüyü oynamak bence daha zor. Yüzyıllardır iyiyi veren yaratıcılar, kötü olana daha az yer vermişler. Çünkü oyuncular için kötünün içinde de var olan güzelliği ortaya çıkartmak zordur. Böyle karakterlerde oyuncu olarak daha çok beslenebileceğimi düşünüyorum. Bu nedenle bir oyuncu biçim açısından kötüyü iyi vurgulaması gerekir. Kötüyü canlandıran, yanlış bir biçim içindeyse, iyiyi de zor durumda bırakabilir. Elbette ki, iyi ve kötü kavramlar özneldir, bu anlamda, özneli ortaya çıkaracak oyuncudur.