Milletin dili sokağın dili midir?
Dil ve söylem açısından topluma yön vermesi gerekenler popülizm uğruna sokağın dilini kullanıyor.
Nazife GüngörSon zamanlarda dilde aşırı üslup sertleşmesi, kabalaşma hatta argolaşma dikkat çekiyor. Siyasetin ve basının hatta akademinin bile sokağın dilini kullanmaya başlamasında sizce de bir tuhaflık yok mu? Sokağın karma yapısında, esnekliğin ve başıboşluğun hoş karşılandığı serbesti alanında kaba dil ve argo yadırganmaz. Hatta sokak, olası bir mücadele alanı olarak bu anlamda kendine özgü bir dil kültürüne de sahiptir. Ancak toplumsal sistemin içinde yönetici ve yönlendirici alanda sorumluluk yüklenen kurumların sokaktan beslenmeleri veya sokağı taklit etmeleri hoş karşılanamaz.
Siyaset, toplumsal gelişmeye öncülük etmekle görevlidir. Siyasetin aktörlerinin sokağın dilini taklit ederek popülist bir siyaset izlemeleri halktan destek almaları açısından işe yarayabilir, ancak toplumsal sorunların çözümüne bir katkı yapmayacağı için uzun vadede bir fayda sağlaması beklenmemeli. Her ne kadar dil ve söylem, siyasetin yönlendirme stratejilerinin önemli bir aygıtı ise de içi somut malzemeyle doldurulmadığı zaman kalıcı bir etki yaratmaz. O halde siyasetin, sokağın dilini kullanarak halkla benzerlik noktasında yakınlık kurmaya çalışmak yerine nitelikli bir söylemle toplumun sorunlarına çözüm bulmaya yönelmesi ülke adına daha yararlı olur.
Diğer yandan basının önceliği topluma önderlik etmek, kanaat önderi rolüyle halk için bir model oluşturmaktır. Ancak medya da halkla benzerlik noktaları yakalayarak kendisini halka beğendirme çabasında. Bir yandan izlenme oranlarının yüksek tutularak reklam ajanslarına müşteri bulma kaygısı diğer yandan bazı siyasi odaklara yaranma çabası televizyon kanallarının dillerinde belirgin bozulmaya yol açtı.
Bunlara bir de sosyal medyanın eklenmesi dil ve söylem açısından tam bir kaos ortamı yaratmıştır. Siyasetten, medyadan, sokaktan, akademiden sosyal medya kullanıcılarının çoğu popüler olma hırsıyla kaba, argo içeren şiddet dili kullanmayı tercih ediyorlar. Küfürleşmenin, hakaretin, meydan okumanın bu kaotik sanal ortamı ve her tür şiddetin, çatışmanın gerçek ortamı olan sokak ne yazık ki birbirlerinin yansıması.
Dil, bir ulusun en önemli temel oluşturucu öğelerinden biridir. Söylem ise en önemli kültürel karakteristiği. Toplumu oluşturan bireyler dil yoluyla paylaşım yapar, deneyim biriktirir, tarihsel kayıt yapar ve kültür oluşturur. Bir toplumun gelişmesi için öncelikle dilinin zenginleşmesi, söyleminin güçlenmesi gerekir. Boşuna değildi Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ilk yıllarında Türk Dil Kurumu’nun kurulması, Atatürk’ün, Türk dilinin geliştirilmesine ilişkin çalışmaları hızla başlatması.
Kaotik bir durum, karamsar bir tablo var, ancak çözüm olanaksız değil. Dil ve söylem konusunda farkındalık oluşturarak çözüm sürecine başlanabilir. Öncelikle siyasetin ve basının kendisine çeki düzen vermesi gerekir. Popülizm yerine hizmetin esas alındığı bir siyasi yaklaşım, çözüm için önemlidir. Basının da kazancın yanı sıra toplumsal önderlik rolünün de olduğunu anımsaması bu sürece ciddi katkı yapacaktır. Ayrıca akademinin, eğitimle ilgilenen kurum ve kişilerin dil ve söylemi daha akademik bir alana taşımaları bu süreci hızlandırır.
İşin büyüğü ise topluma düşüyor. Basın ve sosyal medyadaki dil ve söylem çatışmalarını izlemekle zaman yitirmek yerine kitap okumaları, akıllarını etkin kullanacakları işlere yönelmeleri, düşünen, sorgulayan, üreten bireyler haline gelmeleri dilin gelişimi ve söylemin iyileşmesi açısından büyük önem taşır.
Gerekli önlemler alınmazsa, ilgili kesimler bu konuda gerekli duyarlılığı göstermezse sokağın dili toplumun ve milletin dili haline gelir.