Michelangelo mu yoksa, Banksy mi daha sanatçı
1876’dan beri kütüphanelerde kullanılan “Dewey ondalık sistemine göre ikisi arasında bir fark yok. Michelangelo da Banksy de duvar resmi çiziyor!
Serra RodopluYaşamımızda pek çok şeyi kategoriler altında toplarız. Böylece bilgiyi daha kolay düzenleyebilir, benzer özellikteki nesneleri veya kavramları gruplandırarak çevremizi daha kolay anlamlandırır ve karar verme ile öngörü süreçlerimizi kolaylaştırırız. Ancak kategorilere dayalı düşünürken genellemeler yapıp bizi sınırlandıran önyargılar da yaratabilemkteyiz. Bu da çevremizde gördüklerimizin değerlerini anlamamızı engeller.
Örnek vermek gerekirse kategori sistemleri üzerine kurulmuş kurumlardan olan kütüphaneleri ziyaret ettiğinizde yer numaralarına göre kitap ararken çoğunlukla 750 numaralı kısımda dikkat çekici tatlı bir tuhaflık vardır. Bu alanda genelde duvar resmi olan fresklerle ilgili kitaplar bulunur. Antik dönemden, ortaçağdan, Rönesans’a kadar pek çok kaynak burada yer alır ve dikkat çekici ölçüde Michelangelo'nun Sistine Şapeli freskleri ile ilgili bir kitap görürsünüz. Ayrıca, sokak sanatçısı Banksy üzerine hazırlanmış kitapları da burada bulursunuz. Bu iki, birbiriyle ilgisiz sanatçının yan yana olmasının nedenini 1876 yılında kütüphane düzenlemek için geliştirilen tasnif yöntemi olan “Dewey ondalık sistemi”nin kurallarına göre açıklamak çok kolaydır. Sanatsal teknik söz konusu olduğunda Michelangelo ve Banksy arasında hiçbir fark yoktur, ikisi de yalnızca duvar resimi yapmaktadırlar.
Aslında bu düşünce çok da yanlış değil, Banksy ve Michelangelo bazı benzerlikleri paylaşıyor. Michelangelo kendi yaşamı boyunca büyük bir ün kazandı ve anonim kalmayı seçmesine rağmen Banksy olasılıkla bugün yaşayan en ünlü sanatçılardan. Her iki sanatçı da kendi öneminin dâhisi olarak anıldı. İkisi de çoğumuzun oldukça aşina olduğu tartışmalı eserler yarattı. Banksy savaş, siyaset, çevre konuları üzerine dikkat çekici çalışmalar yaparken Michalengelo’da dönemine göre ses getiren işler üretmiştir. Michalengo’nun Sistine Şapel tavanına resmettiği çıplak figürler Papalık tarafından fazla riskli bulunup başka bir sanatçı tarafından figürlerine, mütevazı gözükmesi için giysiler eklenmiştir.
“Dewey ondalık sistemi”nde birçoklarını rahatsız eden bu tuhaflığın en sevdiğim yanı bizi mevcut olan bazı öznel kategorilerle yüzleşmeye zorlamasıdır. Sokak sanatını Rönesans freskleriyle aynı raflara yerleştirmek sanat tarihinden söz ettiğimizde bize sanat tarihinde var olan hiyerarşileri hatırlatır. Bu da sanat tarihi ve güzel sanatlar teorisinin başlangıcından bu yana farklı sanat biçimlerine farklı değerler atfettiğimiz gösteren malzeme hiyerarşisi gerçeği ile yüzleştirir.
SANATTA MALZEME HİYERARŞİSİ
Bu hiyerarşi genellikle en üst seviye olarak görülen heykel ile başlar. Çünkü heykel Antik Romalılar ve Yunanlar tarafından en prestijli sanat formu olarak kabul edilirdi. Bunun yanı sıra resim sanatının da oldukça değerli olduğu düşünülür. Çizim, sulu boya, gravür, oyma, baskı resim ya da cam, çömlek, nakış, tekstil gibi dekoratif sanatlar ise hiyerarşinin en altındadır. Günümüzde sokak sanatı da genellikle alt katmanlardan birini işgal etmektedir. Ancak malzeme hiyerarşisi hakkında bilinmesi gereken önemli şey bunun zaman ve yere göre değişim göstermesidir. Rönesans döneminde duvar halısı, hayal edilemeyecek miktarda emek verilerek yaratıldığı için astronomik maliyetleriyle üst düzey bir sanat ürünü olarak kabul edilirdi. Sistine Şapel’in duvar halılarını yapması için sanatçı Rafael’e, tavanı boyaması için Michelangelo'ya ödenen ücretin beş katı fazlası ödendi ama bugün insanlar duvar halılarını değil Michelangelo'nun “Adem'in Yaratılışı”, “Son Yargı” sahnelerininin konu edildiği fresklerini görmek için burayı ziyaret ediyor.
SANAYİ DEVRİMİ'YLE DEĞİŞEN DEĞERLER
Bu ilgi değişiminin nedenleri arasında Sanayi Devrimi ile kumaş ve halı üretimi çok daha kolay ve az maliyetli hale gelmesi sonucu duvar halılarını artık o kadar etkileyici bulmamamız yer alıyor. Bu yüzden artık hiyerarşide de en üst sıralarda değiller.
FOTOĞRAFLARLA DEĞİŞEN ALGI
Aslında Sanayi Devrimi, toplum ve kültür üzerindeki devrimci etkisine rağmen fotoğrafın icadıyla asırlık malzeme hiyerarşisini başka şekillerde de sarstı. 1820'lerdeki icadından itibaren fotoğraf, bir sanat biçimindense, büyük ölçüde bir kayıt aracı olarak görülüyordu. Bazı fotoğrafçılar, fotoğrafa karşı olan bu algıyı değiştirmek için topluluklar kurarak fotoğrafı nasıl daha sanatsal hale getirelebileceğini tartıştı ve kompozisyonlar incelendi. Hatta resim estetiği taklit edilmeye başlandı. Ancak fotoğrafın yeterince değerli görülmesi neredeyse bir yüzyıl daha alacaktı.
19. yüzyıldaki yeni gelişmelerin yanı sıra malzeme hiyerarşisindeki en büyük sarsıntılar 20. yüzyılda geldi. 20. yüzyılın post-modern devriminden bu yana sanatçılar kullandıkları araçları çok daha az önemsemeye başladı. Postmodernizm kavramsal sanatı doğurdu ve kavramsal sanatçılar için çalışmalarının değeri, kullanılan nesnelerin maddi doğasından çok eserin arkasındaki fikirlerde yatıyordu. Örneğin, Duchamp’ın hazır nesne eserleri çok fazla maddi değer taşımaz ve bir resim veya mermer heykelin tersine yapmak için fazla beceri de gerektirmez ama hazır nesneyi değerli kılan şey günümüzün çağdaş sanatının çok çeşitli malzemelerden oluşması. Eser üretiminde hâlâ ressamlar, heykeltraşlar olduğu kadar video sanatçıları, performans sanatçıları, yerleştirme sanatçıları ve birden fazla ortamda çalışan çok sayıda kişi vardır.
SIRA DİJİTAL ÜRETİMDE
Bugüne baktığımızda ise her geçen gün gelişen dijital araçlar ve teknolojilerin getirdiği yeniliklerle sanatın doğası değişmekte ve yeni yaratıcı fırsatların ortaya çıkmakta. Dijital araçlar ve teknolojiler kullanılarak üretilen dijital sanat eserlerini gittikçe daha sık görmeye başladık. Hâlâ neyin ne kadar değerli, neyin tam olarak sanat olduğunu, kimin daha sanatçı olduğunu tartışıyoruz. Oysaki bizler kültürel anlam yükledikçe her yaratıcı üretimin değeri katlanarak artar.