Melis İşiten Cumhuriyet'e konuştu: 'YouTube er meydanı'
Oyuncu Melis İşiten’in sunduğu “Zaten Şov”da aşk, cinsellik, tüm duygular ve arzular açıkça konuşuluyor.
Deniz ÜlkütekinGeçen yılın sonunda oyuncu meslektaşlarıyla birlikte geçirdiği talihsiz kazada yakın arkadaşı Tolga Güleryüz’ü kaybeden ve kendi deyimiyle, içe kapandığı bir döneme giren Melis İşiten YouTube’da yayın yapan “Dükkan” isimli kanalda başladığı “Zaten Şov” adlı programla yeniden gözümüzün önünde.
Daha ilk bölümden çok ses getireceğinin sinyallerini veren program, Didem Soydan’ın konuk olduğu bölümüyle gündeme oturdu. Soydan’ın şu an evli ve çocukları olan eski bir sevgilisi için “Hâlâ ona aşığım” demesi uzun süre konuşuldu. Ancak “Zaten Şov” bundan çok daha fazlası.
- “Zaten Şov” ve YouTube için “Yeni bir başlangıç” diyebilir miyiz?
Evet ama çok uzun yıllardır YouTube’a girmem için bir sürü teklif aldım. Hiç
cesaret edememiştim. Çünkü YouTube kitlesi bizim alıştığımızdan çok farklı. Yaş
ortalaması çok genç. Bire bir muhatap olmam gerekeceğini düşündüm. Tedirgin
oldum. Ancak konuk olarak da herkesin programına giderim. Çünkü biraz dilimin
kemiği yoktur, konuşmayı severim. Çok gülebilen biriyim. “Dan dan” konuşan bir
tipim. Bu yıl, bana algoritmalarla geldiler. Biraz daha YouTube’da karşılığım
olduğunu anladığım bir noktaya geldik.
Ben de, “Bir gireyim, ne olacaksa olsun” dedim. Orada da temkinli davrandım ve altı bölüm istediğim isimlerle stok çektim. Öyle başladım “linç yedim” gibi olasılıklar beni duraksatmasın diye. Didem de (Soydan) onlardan biriydi, Ala da (Tokel) çok yakın arkadaşım. Çok heyecanlıyım ama mutluyum. YouTube izleyicisinin iyisine de kötüsüne de varım. Eskiden izleyenin beğenip beğenmemesi sadece onu ilgilendiriyordu. Şimdi yorumunu istediği kadar kaba bir dille sana ulaştırabiliyor. Bunu kötü bir şey olarak söylemiyorum. Ben, “YouTube er meydanı” dedim.
Dediler ki “Sen 10 yıldır
tiyatro yapıyorsun, YouTube’un neresi er meydanı?” Alakası yok. Eleştiriyi bire
bir temas ettirebilmek o kuşağın gücü. Daha fütursuzlar. Bizim kadar dertleri
yok, -günümüz şartları öyle olmasa da- daha rahat bir dünyadalar. Onlardan
“Tamam ya, çok da önemli değil”i öğreniyorum. Benim şu anda derdim aslında
YouTube’a kendimi sevdirmek. O yüzden de kendi enerjimle sohbet edebileceğim
insanları çağırıyorum.
Erkekler de var
- Bu insanlar, hep kadınlar mı olacak?
Yok, ilk üç bölüm kadınlarlaydı ama stok bölümlerimizde erkekler de var.
- Şundan sordum, programın formatı biraz kadınların -erkeklerin bilmediği- bir
sohbet tarzını ekrana yansıtıyormuş ve insanların bunu gözetlemesine izin
veriyormuş gibi geldi.
Evet, biraz öyle oldu. Ancak izlediğinizde göreceksiniz, erkeklerle de öyle bir
şey denedim. “Haydi sen de bana bilmediğim tarafını anlat” gibi kabalaşmadan,
erkeklerin iç sohbeti nasıl dönüyor? Kadının “Nasıl tavlarsın?” cümlesini
bilmiyorduk, onu duyduk. Erkeğe de “Âşık olunca ne oluyor”u sormak istiyorum.
Finalde de şu önemli benim için.
Tamam güldük eğlendik, gerçekten helalleşmek istediğin biri, anlatmak istediğin bir hikâye var mı? Zaten beni takip edenler için cinselliği konuşmam daha yeni. Çünkü “Anne Melis” diye konumlandırdıkları bir yerdeydim. Arkadaşlarım arasında tabii ki bunların şakasını yaparım ama takipçilerim bu tarafımı çok da bilmez.
- Cinselliği konuşabilen bir anne olmanız Türkiye için bir “tabu” ve çok da
yeni bir şey. Linçlere de hazır olun!
Evet, hazırım ama arkasındayım. Konuştuğumuz çok normal bir şey. Anne olmam,
bekâr olduğum gerçeğini değiştirmiyor. Onu anlatmaya çalışıyorum. Evli ve
çocuklu olsam bunu konuşma şeklim farklı olurdu. Bekâr hayatı yaşadığım için
onun sohbetini yapıyorum, evli olsaydım onu konuşurduk. Burada acayip devrimci
bir şey yok. Şöyle şeyler oluyor, dışarıda arkadaş ortamında içki içiyorum,
bunun gibi bir yerde alkollü içki olduğunu düşünün.
Bazen şöyle bir linç
gelebiliyor: “Arkadaşlarınla içki içiyorsun ama sen annesin!” Şimdi konunun
bununla ne alakası var yani? O yüzden programda yaptıklarımız daha farklı bir
yerden okunabilir ama niyetim aslında şunu demek: “Normali bu.”
- Didem Soydan’ın açıklamaları içinir kısım izleyici bilinçli olarak
söylediğini düşündü, bir kısım da “Hayır, o konuşmanın içinde gelişen bir
şeydi” dedi. Açıklaması çok doğal bir sohbetin sonucunda gelişmiş gibi
görünüyordu...
Ben de öyle düşünüyorum. Hatta tepkilerimle dalga geçmişler. Böyle
yorumlanabileceğini düşünsem ben de öyle tepkiler vermezdim. Bahsettiği kişinin
de o olduğunu düşünmüyorum, zaten “değil” dedi. Ben de buna ilişkin arandım.
Dedim ki, “Benden bunun için hiç bir malzeme çıkmaz.” Çok doğal bir akıştı.
Konunun bu kadar büyümesine şaşırdım, çünkü bu durumlara uzak biriyim.
- Programdaki oyunlar özgün yaratımınız mı?
Hayır değil, söylüyorum hatta: Araklıyoruz. Bir “Öldür-seviş-evlen” daha önce
oynanmadı bildiğimiz kadarıyla.
- Zaten herkes onu merak ediyor.
Evet. (Gülüyor) Orijinali arkadaş ortamında oynanan bir oyun. Ben bunu başka
arkadaşlarımın projesi olarak duymuştum. İlk çekimde yok o oyun. Dedik ki “Çok
mu sert olur acaba?” Sonra ikinci çekimde “Bir deneyelim” dedik. O kadar güzel
oldu ki, telifini de aldık. Belli ki konuşulacak bir oyun olacak. (Gülüyor)
- Ala Hanım’a Uraz Bey’in (Kaygılaroğlu) yazılması...
Ben programın başında bilmiyorum o isimleri.
- Galiba sizi de test ediyorlardı.
Aynen bana da şaka yapmak istemişler! Ama orada Uraz’la “Gerekirse şeviş yeter
ki çocuğumun babasını öldürme” şakası iyiydi.
- Bilmiyorum tersi var mıdır ama en azından benim hatırladığım kadarıyla
Türkiye’de talk şov formatında program sunucusu solda konuk sağda olur. Sizde
tam tersi.
Dükkan ekibinin kararıydı. “Talk şov formlarını yıkalım” gibi bir yerden
hareket etmedik aslında. Masanın üzerinde oturmam da çok eleştiriliyor ama
sevildiğine de eminim. O da benim rahatlığım. Ezber bozmak iddialı olur ama
bunlar “Talk şov yapıyoruz” demektense “Bu bizim talk şov tarzımız demek”
aslında.
KAZANIN DUYGUSU HÂLÂ TAZE
Kaza korkunçtu ama ben de bunu daha fazla dramatize etmek istemedim. Biraz daha
kapandığım bir süreç oldu. “Zaten Şov”la beraber biraz daha kendi enerjimle bir
şey yapayım istedim. Kazanın hissi de hâlâ çok taze. Çok neşeli olduğumuz
anlarda bile durup durup “Ya biz ne yaşadık, başımıza ne geldi? Arkadaşımızı
kaybettik” diye konuştuğumuz anlar oldu. Bazen, neşem için “Başıma gelenler
sinirimi bozdu” diyorum. “Geçti” diyemem, çok büyük bir kayıp var benim için.
Kaybımı bir yerime koyup hayatıma devam etmeyi tercih ettim. Kazadan önceki
Melis’ten daha kendimi açtığım bir dönemdeyim.
TİYATROYA DÖNÜYOR
- Tiyatroya dönmekle ilgili düşünceleriniz değişti mi?
Hayattaki en büyük motivasyonum tiyatro. Tolga’nın (Güleryüz) oyuncu olarak
bana sundukları artık yok. Bir süre yapmadım. Ancak sezonda böyle bir hayalim
var. Yeniden sahnede olacağım.