Mahalleden memlekete

Mahallenin yaşayıp biçimi ve içinde yaşayan bireyleri etkileme seviyesi toplumu ne kadar etkiler? Gelin bu sorunun yanıtını Tarık Çelenk’in “Mahallenin Krizinden Memleketin Krizine: Görgüsüzleşme, Yozlaşma, Çürüme” isimli kitabı eşliğinde arayalım.

Üstün Dökmen

Tarık Çelenk’in yeni bir kitabı çıktı, adı içeriğini özetliyor: “Mahallenin Krizinden Memleketin Krizine: Görgüsüzleşme, Yozlaşma, Çürüme.”

Tarık Çelenk, 1961 yılında Erzurum’da, Cumhuriyet Caddesi’nde riskli bir doğumla dünyaya geldi. Kapı komşumuzdular, annem çok telaşlanmıştı. Ben o sırada yedi yaşımdaydım, Tarık kardeşimin annesi öğretmen, babası aynı zamanda başarılı bir amatör ressam olan devlet memuruydu. Büyüklerimiz ve anılarımız hayal oldu.

Tarık Çelenk kitabında sağ görüşü mahalle kavramından hareketle ele alıyor. Hem gerçek hem de daha geniş anlamda mahalleyi, ideolojik farklılaşmanın çıkış noktası olarak görüyor. Çelenk’e göre mahallenin kızı, mahalle takımı, mahalle imamı ve benzeri kavramlar etrafında mahalle, -kısmen de olsa- benzer dini ve etnik kimlikteki insanlar topluluğudur.   

Çelenk’e göre mahalle başlangıçta saf ve temizdi ancak sağ mahalle genişleyip ülkenin tümüne yayılmaya başladıkça başlangıçtaki saflık yerini siyasete, ticarete, ahlaki kirlenmeye bıraktı. Sağ mahallenin partisine oy vermeyenlerin cennete gidemeyeceklerini söyleyen çoktan ölmüş bazı kişilerin şu an sağın seçim kazanmasını sağladıklarını iddia eden din adamları ve siyasetçiler çıktı ortaya. Bir yandan da mahalle kendi içindeki dayanışmayı kemikleştirdi, zenginleşti. Bütün bunlar büyüyen ve güçlenen mahallenin görgüsüzleşme, yozlaşma ve çürüme krizine girmesine yol açtı, ayrıca muhafazakârlığın kimlik sorunu ortaya çıktı.

Çelenk kitabında tarikatlardaki nepotizmi (akraba kayırmacılık) ve mehdilik iddialarını da eleştirmekte ve “Ülkedeki haksızlıklar ve hukuksuzluklar karşısında tarikat şeylerinden birer Şeyh Bedrettin olmalarını istemiyoruz ancak birer Emir Sultan olmalarını istiyoruz” demektedir. (Emir Sultan ölmeden önce son bir gayretle Yıldırım Beyazıt Han’a gidip “Padişahım içkiyi bırak” demişti.)

Çelenk’e göre Kemalizm ise toplum mühendisliği konusunda belli ölçüde başarılı olmuştur, başarılarının en önemlisi bizi üçüncü dünya ülkesi olmaktan kurtarmasıdır. 

Yine Çelenk’e göre Cumhuriyet reformlarının en önemlilerinden birisi ülkedeki görgü devrimidir. Özellikle yatılı okullarda okuyan Anadolu çocukları masada yemek yeme düzeninden kadın-erkek ilişkilerine kadar pek çok konuda dönüşüm geçirmişlerdir. 

Bildiğim kadarıyla 80’li, 90’lı yıllarda bazı Gaziantepli aileler cumartesi Ankara’ya gelip cumartesi gecesi operaya gider, pazar günü de evlerine dönerlermiş. Kanımca bu durum Cumhuriyetin getirdiği görgü devriminin sonucuydu. Şimdi bu geleneği kaç ailenin sürdürdüğünü bilmiyorum. 

Tarık Çelenk kitabında Şerif Mardin’in mahalle baskısı kavramından da söz etmektedir. Bence de mahalle baskısının ülkemizdeki mahalle ve memleket krizi üzerinde etkisi vardır. Mahalle baskısı Asch’ın uyma deneyindeki gibi doğal bir oluşum sayılabilir ancak söz konusu deneyde suni olarak yaratılmış yani kandırmacı bir mahalle baskısı vardır. Özetle Asch deneyinde bir tane gerçek altı tane de sahte denek kullanmıştır. Bu deneklere uzun ve kısa çizgiler gösterildiğinde sahte denekler sürekli uzun çizginin kısa olduğunu söylediklerinde gerçek deneklerin büyük çoğunluğu da göz göre göre bu yanlı kanıya uymuşlardır. Düşünme, davranış, kıyafet konusunda mahallede birkaç sahte denek bulunmadığını kim söyleyebilir?

Tarık Çelenk düşünce dünyasına sağ mahallenin insanı olarak girmiştir fakat kitaplarında özellikle son kitabında mahalle ayrımı yapmayan tamamen tarafsız bir kişi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum ülkemizde ender rastlanan bir durumdur. Köken olarak İTÜ mezunu bir mühendis olan Çelenk bugün tarafsız bir sosyal bilimci olarak düşünmekte ve yazmaktadır. 

Bir de teveccüh gösterip kitabında beni Hasan Âli Yücel’e benzeterek onun gibi etkili ve gizli Müslüman olduğumu belirtmiştir. Bu yorumu onun kişisel tarafsızlığının ve nezaketinin sonucudur.