Lidia Poet’in onurlu mücadelesi
Kadınların toplumsal alandaki mücadelesinin öncülerinden Lidia Poet’in öyküsü ikinci sezonu ile Netflix’te.
Başak BıçakRengârenk elbiseleri, kabarık etekleri, göz alıcı şapkaları ve takılarıyla dönemin kadınların üzerine çullanan karanlığına karşı koyan, hazırcevaplığı ve keskin zekâsıyla da kendisini bir “korseye” indirgemeye çalışanlara başkaldıran bir kadın: 19. yüzyılın Torinosu’nda geleneklere, ahlak bekçiliğine, erkek egemen topluma, “mesleği kirletiyorsun”culara göz açtırmadan işini yapmaya çabalayarak dönemin simgesi olan İtalya’nın ilk kadın avukatı Lidia Poet... İkinci sezonuyla Netflix’te gösterime giren Lidia Poet’in hukuk mücadelesi artık yalnızca kendisi için değil tüm kadınlar için.
“Bölgede seçmen olarak kaydolmak istiyorum.” Bu cümle henüz çiçeği burnunda bir avukatken kadın olduğu için barodan atıldıktan sonra ağabeyinin hukuk bürosunda çalışmaya başlayan, mahkemede savunma yapamadığı veya imza atamadığı için erkek meslektaşlarından yardım istemek zorunda kalan Poet’in, yaşamı boyunca mücadele edeceği kadınlara oy hakkı teklifinin ilk adımı... Gerçekten de 93 yaşında ölene dek yaşamını proto-feminist bir harekete vakfeden Poet’in bu girişimi ancak İkinci Dünya Savaşı sonrası İtalya’da genel oy hakkının kadınlara tanınmasıyla sonuca erdi. Ancak onun kararlığı, azmi ve korkusuzluğu, yıllar sonra onurlandırılmaısnı sağlayacak bir hikâyenin filizlenmesine de yol açtı.
İşte, henüz açılışında giriştiği bu hareketle, ikinci sezonun devrimci çekirdeğini açık eden Lidia Poet, ardından tıpkı ilk sezondaki gibi ağabeyinin “refakatinde” vakaları çözmeye, bir tür dedektiflik payesiyle suçluları bulmaya, kendisine karşı çıkanları alt etmeye ve kadınların da bu mesleği icra edebileceğini herkese göstermeye çalışıyor. İlkin, gazeteci arkadaşı Attila’nın ölümüyle başlayan ve ilk bakışta birbirinden bağımsız gibi görünen bir dizi suç olayını sarmal bir yapıda anlatırken arka planda daha büyük bir gizemi inşa ediyor. Tıpkı öykünün özünde yer alan Lidia’nın mücadelesinin yalnızca tek bir kadın için olmaması gibi vakaları da daha büyük bir meseleyle ilişkilendirerek katmanlarını çoğaltıyor.
OLGUN BİR PELERİN
İlk sezonda Lidia’nın gönül maceralarıyla nispeten yumuşatılan öykü, ikinci sezonda ana karakterine daha temkinli, olgun bir pelerin giydiriyor. Elbette yine vakalar hızla çözülüyor, deliller çabucak bulunuyor; dizi daha çok mizah ve kara film terazinde dengede kalmaya, bir dönem dizisini kolay izlenilir halde tutmaya çalışıyor. Ancak hikâye boyunca erkeklerle mücadele ettikçe katılaşan, ezildikçe güçlenen, görmezden gelindikçe görülmeye başlanan bir Lidia var artık ve karaktere yaşam veren Matilda De Angelis, rolünün üzerine yüklediği sorumluluğu daha fazla kabullenmiş görünüyor.
Öyle ki vakaları çözdükçe adını duyuran ve bu gücü, hemcinsleri için hak eşitliği kazanımına kullanmaya başlayan Poet’in haklı ve onurlu isyanı, İtalya’da kadınların ilk kez oy kullandıkları dönemi anlatan “C’è Ancora Domani” (Hala Yarın Var) filminde olduğu gibi şiddete, baskıya karşın haklarından vazgeçmeyen kadınları hatırlatıyor. Aslında hatırlatıyor demek yanlış. Geçtiğimiz günlerde İran’da, hakları için rejime inat soyunan genç kadın bugün hâlâ gözümüzün önünde savaş veriyor. Ve görünen o ki kadın mücadelesi, “modern çağda” bile ölümle burun buruna yaşayan bizler için bitmeyen bir kâbus olmaya devam edecek. Ancak unuttukları bir şey var: Mücadele etmek genlerimize işledi bile, dün de bugün de “yarın hala var” demeye devam edeceğiz.
Puanım: 7/10
Başak Bıçak - basakbicak@gmail.com