Küçük dünyanız çok büyük
Beyhan Budak huzur ve mutluluğun büyük ve sonu gelmez sorunlardan başımızı kaldırıp kendi dünyamızı güzelleştirmekle mümkün olacağını söylüyor.
Deniz ÜlkütekinBeyhan Budak’ı milyonlara ulaşan içerikleriyle sosyal medyadan tanıyanların sayısı çok fazla. O bir klinik psikolog ve yazar. Sosyal medyada içerik üretmeye başlamasıysa aslında fotoğraf çekme merakının bir sonucu. Tavsiye ve önerileriyle birçok insanın yaşamına dokunan Budak’la güncel ruh halimizi ve insanın özünü konuştuk.
- Mesleğinizin getirdiği birikimi ve insan yaşamını iyileştirecek önerileri herkesin ulaşabileceği kanallardan paylaşmaya sizi yönlendiren güdü nedir?
Sosyal medya hikâyem YouTube’da başladı. Üniversite öğrenimim zamanında en sevdiğim şey filmli bir fotoğraf makinesi ile İstanbul kazan ben kepçe gezerek fotoğraf çekmekti. Üniversite bittikten sonra da fotoğraf çekmek, kendimi dinlenlendirdiğim ve keyif aldığım bir arka bahçe olarak hayatımda olmaya devam etti. 2010’ların başında kamuda bir hastanede görev yaparken video da çeken fotoğraf makinemin karşısına geçtim ve çok temel düzeyde psikoloji ile ilgili videolar çekmeye başladım. Tamamen hobi, para kazanma amacım yoktu, zaten uzun süre bu mecralardan hiç para kazanmadım. Hâlâ video çekim ve düzenlemelerini kendim yapıyorum. Henüz sadece birkaç videom varken karşılaştığım videolarımı takip eden birisinin söylediği sözler hâlâ kulağımda. “Senin videolarını izlemeden önce, kendimi herkesin mutlu olduğu bir dünyada hiçbir şeyi başaramamış gibi hissediyordum” dedi. Ancak videolarımı izledikten sonra yaşadığı zorlukları herkesin yaşayabileceğini ve bunun insani olduğunu fark ettiğini söyledi. Bu beni çok motive etmişti... Zamanla videolarımı çok insan izlemeye başladı. Sonrasında videoların ses kayıtlarını podcast platformlarında paylaşmaya başladım. O daha keyifli. İşinizi yaparken, yürürken podcast dinlemek hem çok verimli hem de kendinizi geliştirmenize yardımcı oluyor. Bir yandan da Instagram’da paylaşımlar yapıyorum ama orası çok zaman alıyor. Paylaşmak değil de girince çıkamıyorsunuz.
- Sosyal medya ve insanların bu ortamdaki davranışları sizin için bir saha araştırması alanı niteliği de taşıyor mu?
Böyle bir araştırma yapmadım ama sosyal medyaya dair gözlerim fazlasıyla mevcut. İlk olarak herkes diğerlerinden şikâyetçi. Herkes diğerleri düzelirse hayatın daha güzel olacağını iddia ediyor ama farkında olmadan başkasının hikâyesindeki kötü insan da kendisi. Kimse bunu kabullenmiyor. Sosyal medyada diğer insanların sizi üzdüğü, hayatınızda ters giden şeyler hakkında sorumluluğunuzun olmadığı, diğer insanların suçu olduğu tarzında paylaşımlar çok ilgi görüyor. Bu kolaycı bir rahatlama. Ama gerçek çözüm gitgide zorlaşıyor. Bir diğer gözlemim ise insanlar sabırsız ve öfkeli. Instagram’daki birkaç cümlelik yazıyla veya bir dakikalık videoyla her şeyin düzelmesini bekliyorlar. Olmayınca da tepkisel olabiliyorlar. Sorunlu bir durumu tarif eden bir paylaşım yapıyorum diyelim, hemen arkasından yüzlerce yorum, “Çözümü nerede?” Herkesin çözümü kişisel ve mücadele gerektiriyor. Bir insanın yıllar içerisinde oluşturduğu sorunlu yapının bir video ya da bir cümle ile düzelmesi mümkün değil. Bir diğer dikkat ettiğim şeyse yüzeysel olanın gitgide daha dikkat çekici olması. Algoritmaların da bunda payı var. Örneğin Instagramda bir dakikalık video yerine 20 saniyelik video paylaşırsanız daha öne çıkıyorsunuz. 20 saniyede vurucu, dikkat çekici ama pek de işlevsel olmayan beylik laflardan başka ne söyleyebilirsiniz ki?
- Bir röportajınızda söylediğiniz "İnsanlar mutlulukla huzuru karıştırıyor" cümlesi bence çok önemli. Çünkü Türkiye'de insanlar mutlu olmadıklarından yakınıyor, istediklerini elde edemediklerini düşünüyor ve neden olarak da ağırlıklı olarak güncel sorunları gösteriyorlar.
Türkiye’nin koşulları hiç kolay değil. Toplumsal açıdan dünyayla ortak kaderi paylaştığımız ve daha yoğun olarak hissettiğimiz birçok şey yaşadık. Pandemi, depremler, ekonomik kriz, siyasi gerilimler. Bunların her biri beyaz sayfadaki siyah noktalar gibi. En keyifli insan bile bu olanlardan etkilendi ama belki tepkisi farklı şekilde çıkıyor. Bundan bağımsız, daha iyi günlerimizde de benzer şeylerden şikayet ediyorduk. Gergin, öfkeli, diğerinin başarısından rahatsız olan, adil olmayan taraflarımız hep vardı gibi geliyor bana. Şöyle bir şey söyleyebilirim, şu anda ekonomik açıdan çok zorlanıyoruz. Bu durum daha iyi olsa belki sıfır noktasına, yani insanın mutlu olmasının kendi seçimi olabileceği yere çok daha yakın olurduk. Şu anda standart olarak pakete dahil olarak zorlandığımız gerçeği var. Yani durumumuzda güncel sorunların etkisi fazlasıyla var ama ana sorun daha derinlerde. Yurtdışındaki seminerlerimde oradaki insanları, farklı kültürleri gözlemleme şansım da oluyor. Fark ettiğim, onlar kendi mutluluklarını kendileri inşa etmeye çalışırken, bizde durum tam tersi. Diğer insanların bizi mutlu etmesini bekliyoruz.
- Peki, Türkiye'de insanlar (en azından bir kısmı) neden huzursuz?
Sosyal ve ekonomik açıdan toplumun geneline göre daha iyi konumda olan insanlar daha huzursuz ve mutsuz. Hep ekonomik anlamda zorlanan kesimlerin sesiyle konuşuyorlar ama sosyoekonomik olarak geride olan insanlar pek şikayetçi değil gibi. Ben bu huzursuz topluluğun kendi dünyalarında ideal bir hayal yarattıklarını düşünüyorum. Sanki eskiden Türkiye harika bir yermiş veya bundan sonra böyle olacakmış, hep geçmişte ya da gelecekte kaçırılan bir şey varmış gibi. Bu müthiş bir mutsuzluk yaratıyor. Ama Türkiye böyle bir yer, iyisiyle kötüsüyle. Dünya böyle bir yer. Dünyanın başka yerlerinde çok iyi koşullarda yaşayan Türkler, zamanlarını Twitter’da Türkiye siyaseti konuşarak öfkeli ve mutsuz şekilde yaşıyor gibiler. Büyük dünyanın olayları bizi yoruyor, konuştukça öfkeleniyor ve yoruluyoruz, söylediklerinin işe yaramadığını gören insan daha da tükenmiş ve öfkeli oluyor. Tüm insanların daha huzurlu olması için büyük dünya yerine küçük dünyalarına odaklanması faydalı olacaktır. Bu bir bencillik değil, küçük dünya dokunabildiğimiz insanları kapsıyor. Küçük dünyanızda daha iyi bir insan oldukça, zaten büyük dünya da dönüşüyor kendiliğinden. İnsanlar her gün bir yarım saat yürüse bile hayatlarında kayda değer şeyler ortaya çıkacaktır. Kendi küçük dünyan için yaptığın bir şey işte. Biz evde yıllardır ana haber bülteni izlemiyoruz. Sadece yazılı basını birkaç kaynaktan takip etmeye çalışıyorum. Çok daha huzurluyum.
KARANLIK TARAFIN KAMUSAL ALANI
- Sizce sosyal medya kamusal alanda sergileyemediğimiz davranışları, ifade edemediğiniz arzuları ve karanlık yönümüzü besleyen alternatif bir kamusal alan mı?
Elbette öyle bir tarafı var. Araba kullanmak gibi düşünün. Bir insanla temasımızda aramıza benim kullandığım ve onun kullandığı araba girince bile dünyanın en sakin görünen insanı canavara dönüşebiliyor. Araya bir araç girdiği zaman insan daha az sorumluluk hissediyor. Sosyal medya da bir araç. İnsanların öfke, cinsellik, dedikodu, linç gibi çok da günyüzüne çıkmayan karanlık tarafının tezahürü için sorumluluk almadan paylaşım yapabileceğiniz bir alan. Size ilginç bir şey söyleyeyim, en azından ben fark edince ilginç gelmişti. İnsanların çok büyük bir kısmının kullandığı ana hesabından başka bir de “fake” hesabı var. O taraf daha da karanlık olabiliyor. Sosyal medya yaptığımız kötü şeylerin sorumluluğunu hissetmediğimiz ve oyun gibi bir alan. Sosyal medya yüzünden mi insanlar böyle oldu yoksa insanlar zaten karanlıktı da sosyal medya o yüzden mi bu kadar popüler oldu emin değilim. İkisi de birbirini besliyor sanırım.
PSIKOLOJİDE SESİMİZ YOK
- Psikoloji her bilim dalı gibi evrensel temellere oturan bir yaklaşım içeriyor. Öte yandan insanla ilişkili olduğu için coğrafi, kültürel ve yerel etkenler diğer bilim dallarına göre daha büyük etken oluşturuyor. Bu anlamda yerel bir psikolojik yaklaşım eksiğimiz olduğunu düşünüyor musunuz?
Bu sanırım birçok sosyal bilim dalı için geçerli. Kendimize ait bir sesimiz yok. Bakış açımız Batı’dan devşirme. Elbette Avrupa ve Amerika’da psikoloji bilimindeki gelişmeler, araştırmalar insanımızı anlamaya da çok fayda sağlıyor. Ancak yerel değerlerimizle güçlü bir kuram, bakış açısı ortaya koyabilmiş değiliz ama bu bize benzeyen birçok ülkenin sorunu. Belki de böyle bir gelişme için yüzyıllar geçmesi gerekiyor.