Koza'dan çıkanlar...

Adana Altın Koza Film Festivali’nde pozitif ayrımcılık ve liyakat ikilemi yaşandı.

Başak Bıçak

Bu yıl 29. kez düzenlenen Adana Altın Koza Film Festivali, sinema sektöründe cinsiyet eşitliğini sağlayabilmek amacıyla “iyi niyetli” bir girişimde bulundu. Ödül töreninde kazandığı yedi ödülle geceye damgasını vuran “Ela ile Hilmi ve Ali’den” Çiğdem Mater’in yapımcıları arasında yer aldığı “Yaban”a, “Bana Karanlığını Anlat”tan “Suna”ya değin Ulusal Yarışma kategorisinde yer alan pek çok filmin konusu veya yönetmeni kadın. Gelgelelim, festivali yıllardır takip eden biri olarak bu konuda çekincelerim olduğunu ve konuya ilişkin bir yazı yazan film eleştirmeni arkadaşım Tuğçe Madayanti’nin görüşlerini paylaştığımı ifade etmeliyim.

Madayanti, BirGün gazetesindeki yazısında festivalde asıl önceliğin liyakat olması gerektiğinin altını çizmiş. Ben de bir kadın olarak, cinsiyet eşitliğini -doğal olarak- savunmakla birlikte, liyakat gözetilmediği takdirde “sakıncalı” olabileceğine inanıyorum ki sonuçta bu filmlerin yalnız yarışmada oldukları gerekçesiyle ödüllendirilmesi bile, ileride anlatılacak öykülerin kolaycılık hatasına düşmesine yol açabilir. Yıllardır festivallerde izlediğimiz filmlerin tektipliğinin ve uluslararası festivallere çok az film gönderebiliyor olmamızın başlıca sorumlusu, halihazırda var olan bu ödüllendirme durumu ve sinemamıza faydadan çok zararı olduğunu söz konusu eserlerin geniş kitlelere ulaşamamasından anlamak mümkün.

Bu filmleri, festival takip eden bir avuç sinemasever dışında kimse izlemiyor ve izlemeyecek. Bunu yalnızca “halk zaten anlamıyor, sadece ana akım filmleri takip ediyor” düşüncesiyle açıklama girişmek büyük yanılgı çünkü bu filmleri çevrimiçi ortamlarda görüp izleyen kitleler de mevcut. Ancak hâlâ beklediğimiz ölçüde bir izleyici sayısına ulaşmamamızın nedeni, bu filmlerin içeriği ve stilinden ileri geliyor.

İlaveten, yine bir kadın olarak, kadının öne çıkarılmaya çalışılması durumunu “muhtaçlık atfetme” olarak görüyorum ve bu yalnız sinemada değil, her alanda beni rahatsız eden bir olgu. Bir kadının, kendisini her koşulda başarılı kılabilecek kadar muktedir olduğuna ve başkalarının onu kayırmasına gereksinimi olmadığına inanıyorum. Yazının başında da değindiğim gibi, Altın Koza’nın bu konudaki tavrını samimi buluyorum ve Özcan Alper başkanlığındaki jürinin, uygun bir film bulunamadığı gerekçesiyle Yılmaz Güney Ödülü’nü boş bırakmasını takdirle karşılıyorum. Benim tek endişem, cinsiyet eşitliği nedeniyle yarışmaya girebilecek daha iyi bir filmin varlığı olasılığı, o kadar. Çünkü önemli olan tek öncelik sinema. Kadın ya da erkek, “çok siyahi” ya da “çok beyaz” değil, önemli olan nitelikli bir sinema.

İzlediklerim arasında sevdiğim filmlere gelince... Uluslararası seçkiden, bu yılki Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan Mario Martone imzalı Nostalgia, Napoli’nin ara sokaklarında “gerçek” bir gezintiye çıkaran ve başrol oyuncusu Pierfrancesco Favino’nun etkili yorumuyla öyküsünü sürüklemeyi başarabilen bir film. Geçmiş hesaplaşması üzerinden dinler ve kültürler arası ayrımlara yönelik ılımlı yaklaşımı ile göç ve sürgün konularını kullanımını etkileyici buldum.

BASTIRILMIŞ KADIN CİNSELLİĞİ

Ulusal yarışmadan ise özellikle iki kadın karakter üzerinden bir değerlendirme yapmak istiyorum çünkü her ikisi de kadının “kendi bedenini keşfi” izleği üzerinden yetkin ve detaylı iki ayrı emsal teşkil ediyor. İlki, gecenin en çok ödül alan “Ela ile Hilmi ve Ali” filminde Ece Yüksel’in canlandırdığı karakter.

Bastırılmış veya öğretilmemiş kadın cinselliğinin bir simgesi olan bu karakterin katmanları, tüm öyküyü gölgede bırakacak kadar keskin. Benzer biçimde “Kabahat”te, Reyhan isimli genç bir kızın regl olduktan sonra yıkanamaması durumu, toplumsal normlar, kent-köy ikilemi ve din baskısı gibi sorunlarla resmediliyor ve böylelikle Reyhan, kadının her alanda yaşadığı “sıkışmışlığın” simgesine dönüşüyor. Bunların dışında izlediklerim arasında içime sinen bir film olduğunu söyleyemem ki zaten yazıya böyle bir giriş yapmamın nedeni de tam olarak bu. Dilerim önümüzdeki yıl, ilk ve biricik önceliğimiz sinema olur.