Kendinizle baş başa: Meis Adası

Gözlerden uzak, sessiz, denizin, güneşin ve farklı lezzetlerin tadını çıkaracağınız bir tatil istiyorsanız Meis Adası tam size göre.

Aylin Ayaz Yılmaz

Meis Adası için tanıtımlarda “Bazılarının gözünden herkesin kalbine” yazıyor. Adaya Antalya’dan gidip gelmek çok kolay. Biz de özellikle özel günlerde buraya kaçmaya bayılıyoruz. 

Öncelikle önerim, kalmanız. Çünkü Kaş’tan günübirlik gidilecek bir yer değil. Kafamızı dinlemelik, gerçekten yavaş bir tatil anlayışı var burada. “Koşturma yok” derseniz on numara.

Sizi şımartacak bir kahvaltıyla gün başlıyor. Sonrasında otelin kumsalına yayılıp pırıl pırıl denize girip manzara eşliğinde tüm gün kitap okuyorsunuz. Öğle yemeği için gözünüze kestirdiğiniz bir yerde Yunan salatası ve deniz ürünleri yiyebilirsiniz. Bir saatlik öğle uykusu sonrası ister bir frappo & tatlı, ister buz gibi şarapla müziğinizi dinleyip deniz keyfine kaldığınız yerden devam ediyorsunuz. İstediğiniz her şeyi bulabileceğiniz büyükçe bir marketi, marketin yanında da şirin bir pastanesi var. Ürünlerin hepsi leziz ve taze.

En sevdiğimiz zamanlar öğleden sonraları... Bu saatlerde patates kızartması ve çimçim karides yemeye bayılıyoruz. Güneşi batırıp bu kez akşam yemeği için hazırlanıyoruz. En şık söyleşiler akşamları oluyor burada. Birbirinden güzel yatlar, nezih ziyaretçiler lokantaları dolduruyor. Yunan müzikleri, balık kokuları, birbirinden şık ve gürültüsüz insanlar topluluğu... Gittiğimiz tek mekân, Alexandra’s Restoran. Akşamüzeri dolaşmaya çıkıp kesinlikle rezervasyon yaptırıyoruz yoksa yer bulmak olanaksız. Yemekler, servis kusursuz. İri doğranmış domates, biber, salatalık, soğan. Üstüne bir kalıp feta peyniri, kekik, zeytin ve zeytinyağı... Sıradan ancak çok lezzetli. Yanında uzo... Kentin karmaşasından kaçıp doğal olana sarılmak yaşamın tam da bu noktada anlamı oluyor. Sunulan her şeyde özen var. “Akşam olsa da gelsek” güdüsüyle dolaşıyorsunuz bütün gün.

Gezimizde Mavi Mağara’yı (The Blue Cave) son güne bıraktık. Bir kere görmek ve yüzmek için heyecan verici bir yer burası. Sabah saatlerinde giderseniz renkler olağanüstü. Günlük, kişi başı 10 euroya hem Mavi Mağara’ya hem de plaja götürüp getiriyorlar. Sadece mağaraya gitmek isterseniz 5 euro... Plajda şezlong-şemsiye ücreti ise 4 euro. Önce Mavi Mağara sonra da St. Georgios Adası’nda kumsala bırakıyorlar. Orayı da deneyimlemek gerekiyor ama günübirlikçiler yüzünden çok gürültülü, bizlik değil.

GÜRÜLTÜLÜ KUMSAL

“Anne iPad’im yok, ben ne yapacağım!” Anneler Instagram pozu çekmekten, çocuklar bağırmaktan yorulmuyor. Genç çiftler sürekli kavga ediyor. Kızlar bebek gibi konuşmalarıyla Türkçemizi katlediyorlar, hiçbir şeyi beğenmemenin bir şey olduğunu sanıyorlar ve hiçbirinin elinde kitap yok! Oysa yabancılar sessizce denize girip kitaplarını okuyorlar. Onlar bir mayoyla günü bitirirken bizimkiler kumsalı podyuma çeviriyorlar. İlber Ortaylı tavrıyla bütün gün “Bu kumsala bir daha gelmem” dedim durdum. Alaçatı, Bodrum da almayayım. Mümkünse en soyutlanmış yerlerde tatil yapayım hatta çıt çıkmasın. Çünkü zaten kentin kargaşasından kaçıyorum. Meis’e tekrar gidersem bu plaj planımda olmayacak ama ilk kez gidenlenler mutlaka burada yüzmeli.

Meis Adası’nda kendi dünyanıza çekilebilirsiniz. Bizim kitap ve senaryo yazma düşlerimiz olduğu için “Burada ev kiralasak, gelip yazı yazsak” diye düşündük. Çünkü adanın günlük alışkanlıkları çok esin verici. Gelenler, gidenler, esnaf, ada halkı, Yunanlı kadın ve erkekler, duygular, sesler, müzikler... Önümüzdeki yıl tatilde yine geleceğiz diye ayrıldık. Aklımız ve kalbimiz Meis Adası’nda kaldı.