Kedileri seviyoruz... Ya onlar bizi?
Güncel bilimsel makaleler, kediler ve insan ilişkisi üzerine ilginç sonuçlar ortaya koyuyor.
Ömür Tanyelİnsanlığın kedi
sevdasının geçmişi çok eskiye dayanmaktadır. Kedilerin vahşi doğadan koparak ne
zaman evcilleştiği sorusu ise pek çok tartışmayı beraberinde getirmiştir.
Arkeolojik araştırmaların buna ışık tutması zordur çünkü vahşi kedi cinsleriyle
sokak ya da evcil kedilerin kemik yapıları arasında çok fark yoktur. Kedi-insan
ilişkisinin izleri bir yandan sürülürken yeni yapılan bazı araştırmalarsa
sevimli dostlarımızın doğal ve vahşi kimliğine ilişkin bazı gerçeklerle
yüzleşmemizi sağlıyor.
Saygın Nature dergisinde yeni yayımlanan bir araştırmaya göre kediler dünyanın en başarılı ve istilacı canlıları arasında yer alıyor. Çünkü beslenme alışkanlıklarına bakıldığında çok da seçici olmadıkları ve yaşamak uğruna gözlerini kararttıkları açıkça görülüyor. Kediler toplamda 981 kuş türü, 463 sürüngen ve 431 memeli yiyor.
Bu canlılar, kedilerin mönüsünün yaklaşık yüzde 90'ını
oluşturuyor. Ayrıca 119 böcek türü ve 57 amfibi de kedilerin sofrasında yer
alıyor. Bunların arasında türü yok olmak üzere olan canlılar olması ise endişe
verici. Örneğin, Yeni Zelanda'nın Stephens Island Rockwren'i ve Yeni Zelanda
bıldırcını ne kadar korunmak istenirse istensin kedilerin gazabından
kurtulamıyor. Öyle ki konu ülkede tartışmalara yol açtı ve bir politikacı
kedileri ortadan kaldırmak için kampanya başlattı. Yöntem olarak da çocukları
vahşi kedileri vurmaya teşvik eden yarışmalar düzenleme fikri tartışmaları
alevlendirdi.
KEDİ KARANTİNASI
Avustralya'da da
kedilerin her yıl 300 milyondan fazla hayvanı öldürdüğü tahmin ediliyor. Bu
nedenle bazı bölgelerde kedi karantinaları uygulaması başladı. Almanya'nın
güneybatısındaki Walldorf kasabasında ise nesli tehlike altında olan tepeli
tarla kuşlarının üreme döneminde kedilerin üç ay evlerde kapalı tutmaları
emredildi. Kedi sevgisinin diğer canlıların yaşamına tehdit edici boyutunu
görmezden gelinmesine yol açtığını söyleyen uzmanlar özellikle böcek ve kuş
türleri için artık alarm zillerinin çaldığını belirtiyorlar.
Kedilere olan
hayranlık ve evcilleştirme arzusuna ilişkin en eski izler bize çok da uzak
olmayan bir coğrafyada tespit edildi. Kıbrıs’ta 1983 yılında arkeologların 8
bin yıl öncesinden bir kedi çene kemiği bulması bu düşüncenin fitilini
ateşledi. Çünkü gemilere vahşi kediler alınmayacağı için insanların adaya
yabani kedileri getirmesi pek olası değildi. 2004 yılında yine Kıbrıs'ta bir
kedinin bilinçli olarak bir insanla birlikte gömüldüğü daha eski bir alanın
ortaya çıkarılması ile evcilleştirme tarihi en az 1500 yıl daha geriye itildi.
Genetik analizlere göre tüm evcil kedilerin, bir Ortadoğu yaban kedisi olan ve
ismi "ormanın kedisi" anlamına gelen “felis sylvestris”ten geldiği ortaya
konuldu. Resim sanatının gelişmesi ile insan ile ilişkisi daha net ortaya
kondu. Hatta insan gibi görülmeye, insan gibi resmedilmeye başladılar. Bu
alanda tarihte en ünlü sanatçı ise şüphesiz İngiliz Louis Wain oldu.
WAIN’İN KEDİLERİ
Wain, 1860 yılında
Londra'da doğdu. 10 yaşına kadar fiziksel zayıflığından ötürü okula
başlayamadı. Eli çok fazla iş tutmayan ve aile parasıyla geçinen Wain, Londra
Sanat Okulu'nda resim öğretmeni olarak çalışmaya başladı. Aralıklı olarak da
gazetelere illüstrasyonlar çiziyordu. 24 yaşına geldiğinde Emily Richardson ile
evlendi. Ne yazık ki Emily’e kısa süre sonra meme kanseri tanısı kondu. Sevgili
karısını rahatlatmak için Wain eve siyah beyaz bir kedi aldı ve Peter adını
verdiler. Sonrasında yaptığı kedi çizimleri kısa sürede ünlü oldu ama onun
kedileri gözlük takıyor, iki ayağı üzerinde yürüyor, alet kullanıyordu,
mimiklere sahiptiler. 1886 yılında Illustrated London News'in Noel eki olan
"Bir Kedi Yavrusunun Noel Partisi" adlı anlatı çizimiyle üne kavuştu.
200’den fazla kedinin yer aldığı resmin çizimi Wain'in 11 gününü aldı ve
gazetenin tam iki sayfasında yer aldı. Bir süre işler iyi gitti ama karısının
ölümü ile Wain’de değişimler başladı. Artık çizdiği kediler daha asabi
gözükmeye başlamıştı. Kız kardeşlerinden birinin ölümü sonrası şizofreni tanısı
ile hastaneye yatırıldı. Hâlâ kedi çiziyordu ama artık o neşeli, beyefendi,
sıcakkanlı kediler gitmişti. Kedilerin ressamı hastane odasında yaşamını
yitirdiğinde ardında bir kedi külliyatı ve şizofreninin izlerini bırakmıştı.
KEDİLER VE ŞİZOFRENİ
Wain’in şizofreni
tanısı belki tesadüftü ama geçen aylarda yayımlanan bilimsel bir araştırma bu
konuda tartışmaları alevlendirdi. 1980-2023 yılları arasındaki verilerin
analizi sonucunda kedi sahipleri için şaşırtıcı ve mutsuz bir sonuç çıkmıştı.
Buna göre kedilere maruz kalma ile kişide şizofreni ve benzeri bozukluklar
gelişimi arasında yüksek bir ilişki vardı. Çalışmanın coğrafyadan bağımsız
olması, kediyle temas, kedi ısırması ve tırmalaması gibi unsurları da içine
alması ise metodolojide ayrıntıların bile değerlendirildiğinin göstergesiydi.
Sosyal medyada toplumumuzun nice coğrafyalara göre kedileri baş tacı yaptığı açıktır. Market kasalarından bilet turnikelerine, giyim mağazası raflarından lokanta mutfaklarına kadar özgürce yerleşmeleri ve yaşamaları bunun göstergesidir. İstilacı ve doğal katil ruhlarına ve sahibini şizofreniye davet etmelerine karşın kediler insanın dostu (ve bazılarının oyuncağı) olmayı sürdürecekler. Bize de artık Kemal Burkay’ın dizeleriyle veda etmek düşüyor: “Bir kedim bile yok, anlıyor musun?, Hadi gülümse…”
KAYNAKÇA
1.
John J McGrath,
Schizophrenia Bulletin, 2023;, sbad168
2. Christopher A. Lepczyk, Nature Communications volume 14, Article number: 7809 (2023)