Kaygusuz Abdal ve insan
Düşüncesinin merkezinde insan kavramı vardı...
Ayşe AcarAnadolu Rum Abdallığı’ndan Bektaşiliğe geçişinin kilit isim olan Kaygusuz Abdal, aynı zamanda Bektaşiliği Mısır’a götüren ve Mısır Bektaşilerinin atası sayılan kişidir.
“Rum ilinde Bekdaşidür ol ‘âşık. Abdal olmış cümle ‘alemden fârık.”
Kaygusuz, Anadolu ile Mısır arasındaki kadim köprüyü yeniden diriltirken vahdeti vücut geleneğinin en önemli isimleri arasında da anılır. Kahire Kaygusuz Sultan Bektaşi Dergâhı’nın son postnişini olan Ahmet Sırrı Dede Baba’ya göre Kaygusuz, 1444 yılında vefat etmiştir.
Menakıpnamede asıl adının Gaybi olduğu söylenmektedir. Öyküye göre Alaiye Sancak Beyi’nin oğlu olan Gaybi, iyi eğitimli bir gençtir. Avlanmayı sever. Bir gün geyik avına çıkar ve geyik kılığında Tekke Köyü çevresinde Abdal Musa ile karşılaşır. Yaşamı böylece değişir, ismi de.
KENDİLİK SORUNU
Kaygusuz Abdal’ın yapıtları titiz bir biçimde okunduğunda düşüncesinin merkezinde insan kavramı olduğu görülecektir. Zaman, mekân ya da akıl üzerine görüş bildirirken bu kavramlar insanı tarif etmek için kullanılır.
“Zahiri, batını, önceyi, sonrayı kendi şehrinin dışında arama. Çünkü senin dışında bir şey yoktur.”
Kaygusuz’un bu tanımı, bağlı olduğu geleneğin ser çeşmesi olan Hünkâr Hacı Bektaş’ın dilinde “Her ne ararsan kendinde ara” biçimindedir. Geleneği daha da geri götürmekte bir sakınca yok.
Antik Mısır’da Hermes (İdris peygamber) geleneğinde sabırlı öğrencilere öğretilen kendilik bilgisi Yunan’da, Mısır’da eğitim görmüş öğrencilerden biri olan Platon tarafından tekrar dikkate sunulur. “Kendini bilen Tanrıları bilir.” Bu tanımın Platon’un felsefesini baştan aşağı kurduğunu söyleyebiliriz. Platon geleneğinin pek çok açıdan devamı olan vahdeti vücut felsefesinde de kurucu söylem “Kendini bilen rabbini bilir” sözüdür.
SEDEFİN İNCİSİ İNSAN
Bakın Kaygusuz Dil Güşa’da kendini bilmek isteyen için ne diyor:
“Ayetsin, delilsin, sözsün. Kendi halinden haberdar ol. Bütün âlem sedeftir, sen inci. Sen öyle bir hayat suyunun pınarısın ki bütün âlem senin sıfatın, sen bir zatsın. Bütün devirlerin maksadı sensin. Bütün âlem sende hayat bulur.”
Söylenen sözlerin insanı yücelttiği aşikâr. Kendimizle övünç mü duymalıyız? Bu ifadeler bir tür psikolojik motivasyon olabilir mi?
Dönüp birkaç defa daha okumalı söyleneni. Kaygusuz Abdal, “İnsan nedir” sorusuna “Alemin zatıdır” yanıtını veriyor. Zat, varlığı başkasına bağımlı olmayandır. İnsan için bunu nasıl söyleyebiliriz? İnsan nasıl alemin zatı olur, varlığını aleme borçlu değil midir? Acaba evrim teorisi henüz bilinmediği için Kaygusuz, hatalı bir düşünme yürütüyor olabilir mi? Pek öyle durmuyor. Çünkü “Bütün devirlerin maksadı sensin” tanımındaki devirleri, evrim anlamında rahatlıkla yorumlayabiliriz. Ve unutmamak gerekir, evrim konusu İbn-i Miskeveyh’i dikkate alırsak (10 yy.) İslam filozofları tarafından zaten çok dile getiriliyordu.
O halde nedir bu alemin zatı olan insan? Yanıtı Kaygusuz, Divan’dan bir şiirle veriyor;
“Bu Âdem dedikleri/ El, ayak, baş değil/ Âdem manaya derler/ Suret ile kaş değil.”
Anlam Olan İnsan. Sanki şöyle diyor gibi: Biz insan dediğimizde sıfatı âlemden yani çamurdan olanı (insanın bedeni) anlamıyoruz, biz o çamurdaki manaya insan diyoruz. Bundan sebep olsa gerek vahdeti vücut öğretisi “Tanrı önce Âdem’i yaptı, ondan artan çamurla âlemi yaptı” diyor.
Bir soru daha soralım, “Âdem manaya derler” ne demektir? Mana/anlam, dil ve davranışla açığa çıkan düşüncedir. İşte şimdi insanın zat olması anlaşılır oldu. Âdem düşünceye derler, suret ile kaş değil. Kaygusuz Abdal’a selam olsun!