Kader değil devlet madenciliği

Bugün Dünya Madenciler Günü, Türkiye’nin Madenciler Bayramı.

Prof. Dr. Şaduman Halıcı

Ben sizlere Atatürk’ün maden ve madencilik mücadelesini anlatacağım. Ama önce günün tarihinden kısaca söz edeceğim. Başlangıcı 3. ya da 4. yüzyılda Roma İmparatorluğu dönemine kadar gidiyor. Hıristiyanlığı kabul ettiği için babasından baskı ve şiddet gören bir kadının, Barbara’nın öyküsüne dayanıyor. Öykü aynı olsa da yaşanan mekân farklılık gösteriyor. Antakya, Toskana, Roma kentlerinin yanı sıra İzmit (Nicomedia) öne çıkıyor. Babasından ve kendisine âşık olan yargıçtan gördüğü şiddet sonucu sığındığı madende yaralarının hemen kapanması Barbara’yı azize yapıyor. Böyle bir azizenin koruyuculuğuna gereksinim duyan, birçok tehlikeli iş­lerde hayatlarını kazanan ve çeş­itli zanaatlarla uğraş­an meslek grupları Azize Barbara’ya sahip çıkıyor. Sahiplenme Anadolu’dan tüm dünyaya yayılıyor. 

Dünya Madenciler Günü, Atatürk döneminde madencilik alanında atılan devrimci adımlara paralel olarak yeniden Anadolu’ya dönmüş ve Madenciler Bayramı olarak kutlanmıştır. Bayrama ivme kazandıran 1930 yılında Zonguldak’ta kurulan “Türk Yüksek Maden Mühendisleri Cemiyeti”dir. 1960’da TMMOB Maden Mühendisleri Odası adını alan bu cemiyet, ilk kutlamaları “jübile” adı altında yapar. 1971 yılında bayram; işçi, işveren, teknisyen, mühendis sıfatlarıyla çalışan madencilerin hepsini kapsar. 1972’den itibaren oda; yaşamdan ayrılan, meslek dayanışmasına katkı sağlayan üyelerini anmak, yeni katılanları selamlamak ve olgunluk çağına eri­şmiş­ bulunanları kutlamak üzere her yıl 4 Aralık’ta “Madenciler Bayramı”nı kutlamaya başlar. 

Dünya Madenciler Günü’nün Madenciler Bayramı’na dönüşmesini sağlayan Türk Yüksek Maden Mühendisleri Cemiyeti de Atatürk Devrimi’nin ürünüdür. Cemiyeti kuranlar, Atatürk’ün 20 Ekim 1924 yılında açtığı ilk yükseköğretim kurumu olan Zonguldak Yüksek Maden Mühendisi Okulu’ndan mezun olmuştur. Cemiyet; Yusuf Gürata, İhsan Soyak, İhsan Ayla ile Mustafa Sami Erk ve Zeki Yerdelen öncülüğünde kurulmuştur. (Cemiyet Nizamnamesi, 1930) 1930’da Ankara’da toplanan “Sanayi Kongresi”nden sonra Yüksek Maadin ve Sanayi Mühendis Okulu adını alan bu eğitim kurumunun temeli ise 17 Şubat 1923’te İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nde atılmıştır. Çünkü kongrede ekonomide millilik ilkesi benimsenirken “en önemli servet kaynağı” olarak tanımlanan madenlerimizin de “kendi fen adamlarımız tarafından bilimsel surette incelenmesi” kararı alınmıştır. Yani kongre hem madenlerin millileştirilmesini hem de çağdaş bilgilerle donanmış mühendislerin yetiştirilmesini öngörmüştür. 

Neden? Çünkü Osmanlı Devleti’ndeki yabancı kontrol ve egemenliği özellikle madencilik alanında yaygınlaşmıştır. Sultan Abdülaziz döneminde yapılan 1867 ve 1870 düzenlemeleri yabancı sermayenin Zonguldak kömür havzasına girmesine neden olur. II. Abdülhamid döneminde, 1887 yılında çıkarılan yeni yönetmelik ise yabancı sermayenin sömürüsünü hızlandırır. Madenlerimiz 99 yıllığına, üstelik hiçbir koşul olmaksızın yabancı şirketlere ihale edilir. Önce İngiliz ve Fransızlar ardından Almanlar kurşundan manganeze, borakstan çimentoya, kromdan kömüre kadar tüm yeraltı zenginliklerimizi sömürmeye böyle başlar. Öyle ki 1911’de yabancı sermaye ile gayri müslimlerin madencilikteki payı yüzde 81.14’tür. (Gündüz Ökçün, XX.Yüzyıl Başlarında Osmanlı Maden Üretiminde…, Abadan’a Armağan, AÜSBF Yay., 1969;803-893)

Türkiye İktisat Kongresi bu nedenle “milli madencilik” ilkesini benimser, Türk gençlerini yetiştirmeyi önceler. Çünkü Cumhuriyet öncesi Türkiye’deki mühendis sayısı da bir elin parmaklarını geçmez. Zonguldak’ta açılan okul ilk Türk mühendislerini yetiştirir. 1935 yılında ise madenciliği geliştirmek, mühendis ve jeologlar yetiştirmek için iki büyük adım daha atılır. 14 Haziran 1935’te çıkarılan yasayla MTA ve Etibank kurulur. 

Cumhuriyet hükümetleri de madencilikte millileştirme/kamulaştırma politikasını benimser. Ereğli Kömür, Ergani Bakır ve Keçiborlu Kükürt işletmeleri gibi yabancıların elindeki madenlerin devletçe satın alınması için Sümerbank ve İş Bankası görevlendirilir. Böylece Devlet Madenciliği dönemi başlar. Örneğin Ereğli Kömür İşletmesi 3 milyon 500 bin liraya satın alınırken ödemenin faizsiz on taksitte ve Türkiye ihraç fiyatları üzerinden kömür olarak ödenmesi kararlaştırılır. (MTAE, Sene 2, Sayı 1, Ocak 1937) Demiryolu yatırımları ise madenlerin ve zirai ürünlerin limanlara sevkini kolaylaştıracak şekilde tasarlanır. 1923’te 4018 km olan demiryolları 1939’a gelindiğinde 7271 km’ye ulaşırken Karabük Demir-Çelik Fabrikası gibi ağır sanayinin temelleri de atılır. 

1925’te işletilmeyen maden imtiyazları iptal edilirken maden arama ruhsat ve işletme imtiyazlarının ancak Türk vatandaşlarına verilmesi kararlaştırılır. 1928’de petrol aramak için Türk vatandaşı olma zorunluluğu getirilir. 1935’ten itibaren maden işleteceklerle madende çalışacak teknisyen ve işçilerde aranan koşul da Türk olmaktır. 

İŞÇİLERE YASAL GÜVENCE

İşçi-işveren ilişkilerini düzenleyen ilk yasa da Atatürk devriminin ürünüdür. 15 Haziran 1936’da yayımlanan iş kanunu ile işçilerin hakları yasal güvenceye alınır. Uyuşmazlıkların devlet eliyle çözümü benimsenir. Eksiği yok mudur? Vardır. Sanayileşme sürecindeki Türkiye’de işçilere grev hakkı verilmemiş hatta grev yapanlara ceza bile öngörülmüştür. Ama Atatürk’le başlayan devlet madenciliği döneminde ölümlü kaza, kader yoktur. 

14 Nisan 1941 günü Murgul Bakır’da yaşamlarını yitiren dokuz maden çalışanı ile birlikte Raman, Zonguldak: Armutçuk-Kozlu-Kilimli-Ereğli, Amasya, Sorgun, Küre, Dursunbey, Odaköy Mustafakemalpaşa, Soma, Ermenek, Şirvan, Küçükdoğanca, Elbistan, Şırnak-Dağkonak, Bartın-Amasra, Alacakaya, Genç, Gemerek, Fethiye, Milas, Nallıhan ve Şebinkarahisar’da yaşamlarını yitiren emekçilerimize saygı ve minnetlerimle…