Jehan Barbur: Hâlâ “Güzel Şeyler Var”

Jehan Barbur hayatla mücadele etmeyi bıraktığını söylüyor. Şansını hayatın içinden geçerek kullanmaya kararlı. Üreterek, ürettiği şeylerden keyif alarak yoluna devam ediyor. Yeni şarkısı “Güzel Şeyler Var" da bunu anlatıyor.

Ali Deniz Uslu / Cumhuriyet

Jehan Barbur, yeni şarkısı “Güzel Şeyler Var”ı dinleyiciyle buluşturdu. Sözü ve bestesi Jehan Barbur, düzenlemesi de sanatçının bir çok eserinde birlikte çalıştığı aranjör-müzisyen Eylül Biçer imzası taşıyan “Güzel Şeyler Var”, Türkiye ve dünyanın içinde bulunduğu karanlık günlere adanmış bir umut şarkısı. İşte anlattıkları...

-Yeni şarkınız “Güzel Şeyler Var” umut dolu bir hatırlatma, güneş günleri bekleyenlere bir selam. Zor günler geçirdik, ama sizin mücadeleniz nasıldı?

Ben hayatla mücadele etmeyi bıraktım. Mücadele ve savaşma bir yaşama biçimi olmaktan çıktı benim için. En azından deniyorum. Hayatın içinden geçmeye çalışıyorum. Durum buydu. Ben de içinde var olmaya çalıştım. Boks maçına çıkmadan. Yeni olanaklar yaratarak ve yarattığım şeylerden keyif almaya çalışarak...

- “Saklandık konuşmadık/Kırıldık ama hep sustuk/Bir dokun bin ah işit/ Yine aynı şey/Kendimizden hep verdik/Doğrulduk ama yenildik/Mutlu olmak zor dedik/ İşte aynı şey” diyorsunuz şarkınızda. Ve sonra umut geliyor... Sanırım duygularını yoğun yaşayanlar için dünya cehennem olmayı sürdürüyor, ne dersiniz?

Bir evvelki sorunun devamı aslında… Cehennem her yerde… Benim yıllarca cehennem içimde oldu. Cennetin peşinde değilim. Ama cehennemden uzağa düşürüyorum kendimi. Kötülüklerin, sıkışmışlığın kucağındayız. Bireysel olarak benim de beğenmediğim öyle çok şey var ki. Kavga ettiğim, öfkelendiğim, küstüğüm, kızdığım… Ama bunlardan bir cehennem inşa etmemeye söz verdim kendime. İnan çok uğraştım ve uğraşmaya devam ediyorum. Cehennemin sıcak taşlarını soğuk sularla yıkıyorum. Buyurun gelin!

-Peki, dünya artık değişti mi? Salgın, arkasından gelen savaş, memleketin konuşulmayan ama yaşanan koşulları… Nereye gidiyoruz?

Bir yere gittiğimiz yok. İnsan hep kötüydü. Ara ara daha da kötüleşti ve yıkıcı oldu, bazen de kendi merkezine yaklaştı. Med-cezirler içinde dönemlere müşahitlik ediyoruz. Yok oluyor ve yaşıyoruz. Sonra pıtrak gibi var oluyoruz. Sonsuz bir yeşilliğin içinde olmak ne güzel olurdu. Hiç oldu mu dünyada gelincik tarlaları? Sanmam. Birileri onlar olmaya özendi. Birileri onları koparıp kendine mal etti, birileri tarlaları talan etti, öcünü de böcekler aldı. Sürüp gitmekteyiz…

- Bir söyleşinizde “semender gibi yaşayan güruh bence susanlardan da konuşanlardan da daha tehlikeli” demişsiniz. Artık bezenler enseyi karartmasa da susmayı tercih ediyor gibi...

Bazen susmak bir duruştur, ama bugün artık bir duruş olmaktan çıktı. Parazit gibi yaşamaya devam edebiliyoruz. Susanların da konuşanların da hakkının üzerine yatan bir güruh oluştu. Renksiz, tatsız, tuzsuz... Varlık göstermekten, iyi ya da kötü olmaktan uzak... Buna şeffaflık demeyeli yıllar oldu. Peyami Safa: “En çirkin merhamet, hedefini şaşırandır” der. Bu ayıklamayı susanın ve konuşanın çok doğru yapması gerekir. Her toplum ne yaşarsa yaşasın her daim bir cibilliyet sahibi olmaya ihtiyaç duyar çünkü.

-“Eğer bir kurbağa, timsah öldü diyorsa ona inanacaksın” diye de bir söz var. Aramızda pek kurbağa yok sanırım.

Aramızda ekseriyetle kendini günahsız addedip, ilk taşı attığını sananlar var. Bu demektir ki hâlâ çarmıha gerdiklerimiz de var.

HER ANIM ŞİİR

- Şiirlerinizi çok seviyorum, orada başka bir Jehan var gibi. Şiir yolculuğunuzun neresindesiniz?

Teşekkür ederim. Orada aynı Jehan var, inan... Şiir benim için her an. Yazsam da yazmasam da... Yolculuk da diyebilir miyim? Bilemiyorum. Hayatın ta kendisi. Yaşım kadarına geldim. Son nefese kadar da içimden de olsa illa ses ederim.

- “Ormana kırk gece yağdırdım/Ağırlığı bal, hançeresi kum…/Kırk kez diledim onu/Her biri kırk ayrı kırık geceden/Hakkını vermeli yaradan/Yarattığı boz ceylandır ki/ Hep kırmızı olmayı düşlerken/Şimdi dile benden ne dilersen!” Bu dizeler benim için en özel kitabınız “Düğüm Ağacından”... Siz kimleri okursunuz, kimlerle tinsel anlamda temas kurarsınız?

Benim kutsalım Edip Cansever’dir. Başkadır, hayrattır, nefestir. Onun dışında öyle çok isim okudum ki... Her dönemime birileri eşlik etti. Minnetim sonsuzdur. Saysam olmaz. Eksik kalır, ayıp etmiş olurum.

- İlerisi için neler var aklınızda, yeni kitap mesela, başka bir yazınsal ürün? Konserler, festivaller belki…

Yeni kitap ve yeni single geliyor. Belki de tiyatro... Bilemiyorum. Bakacağız. Şimdilik iyi böyle. Etraf karışık, bazen sessizlik de iyidir.

İSTANBUL YAŞANACAK TEK YER DEĞİL

- Uzun zamandır İstanbul’dan uzaksınız. Bu hayat sizi nasıl besledi, değiştirdi?

Bir tane hayat yok ki. Milyonlarca hayat var. İstanbul yaşanacak tek yer mi? Burdur’daki beslenmiyor mu? Artvin’de yaşayan illa mı sanattan uzak? Beni bir şeylerin beslemesi önemli değil. Kucaklaması her şeyden daha önemli. Şimdi Gümüşlük’teyim. Yarın nerede olurum bilmem. Ne iş yaparım belli değil? Hayatta olduğum sürece yaşamak istiyorum. Bu da şu demek; kurduğum düzeni de yıkabilmek...

-Ya İstanbul’un o bağışıklık yapan kaosuna, girdabına özlem var mı?

Gıdım özlemedim, dirhem aramıyorum. Bizim yollarımız çoktan ayrıldı. Eski sevgiliye dönmeyelim lütfen!

-Bir de dükkan açtınız Gümüşlük’te, ismi Naftalin. Nasıl başladı ve nasıl gidiyor?

Adı Naftalin, adından da anlaşılacağı gibi eski eşya dükkânı. Esnaflığı pek bir sevdim. Yolunuz düşerse gelin. Kahvemi için. Çalışmadan duramam ben. Bu da işlerimden biri oldu. Öğreniyorum.