İyi, kötü ve Columbo
Polisiye üçlemesinin ikinci filminde Nejat İşler yine döktürüyor...
Başak BıçakSeven, yardım eden, yardım isteyen ve öldüren... Mehmet Eroğlu’nun, polisiye üçlemesinin ikinci halkası “Kötü Adamın On Günü” de tıpkı selefi gibi dört kadının etrafındaki bir öykünün odağındaki bir dedektifin Sadık’ın, namı diğer Adil’in maceralarını anlatıyor. Ancak bu kez hem kadınlar ve rolleri farklı hem de ana karakterimiz Sadık, filmin adından da anlaşılacağı üzere artık “iyi” adam değil...
Uluç Bayraktar’ın Netflix için çektiği serinin öncülü “İyi Adamın On Günü”, Nejat İşler’in canlandırdığı kendine özgü “iyi” bir adamın dedektif olma serüvenini ele alıyordu. Eski avukat yeni hafiye Sadık’ın Robert Altman’ın filmi Uzun Veda’daki (The Long Goodbye, 1973) meşhur dedektif Philip Marlowe’dan esinli macerası yalnızca filmin vinyetini oluşturmuyor aynı zamanda Sadık’ın karakterinin inşasındaki harcın da temelini atıyordu. “Kötü Adamın On Günü”nden hemen önce, ilk filmin sonunda büyük bir değişime uğrayan Sadık’ın yeni haliyle Adil’in esin kaynakları ise çok farklı... Çünkü Adil artık yaşama tropikal bir ada umuduyla tutunan, durmadan üşüyen ve kendi kendine sayı sayan “sadık” bir adam değil. Üstelik, ilk filmin bıraktığı mutluluğun üzerinden de iki yıl geçmiş... Durum böyle olunca kendisini bir anda yeni bir bilmecenin ortasında bulan Adil’in, Peter Falk’ın canlandırdığı dünyaca ünlü dedektif Columbo’dan, Hamlet’e, Raskolnikov’a değin yepyeni kahramanları var ve her biri dönüşümüne katkıda bulunuyor.
WESTERN GÖNDERMESİ
Filmin jeneriğinde bu değişime atıfla, sinema tarihinin en ünlü “western”lerinden, Ennio Morricone’nin nefis kompozisyonuyla hatırladığımız “İyi, Kötü, Çirkin”i andıran bir üslupla açılış yapan “Kötü Adamın On Günü”nün bir kara film türündeki yapım için “western”e yakın bir açılış müziği eklemesinin nedenini de daha sonra anlıyoruz. Çünkü yine ilk öyküde olduğu gibi kendisinden yardım istenmesiyle bir cinayeti çözmeye girişen Adil’in yine kendisini karmakarışık bir gizemin içinde bulmasıyla öykü daha çetrefilli bir durum alıyor. Bu kez ilk öyküde olduğu gibi, filmin dokusuyla uyumsuz bir şiddet yok, komedi dozu bir parça yükseltilmeye çalışılmış. Bununla birlikte Adil’in başına örülen çorapların sayısı ikinci halkada bir hayli fazla ve anlatının merak duygusunu beslemeye yetiyor.
Şu bir gerçek ki serinin en büyük şansı Nejat İşler. Kendisi bu sıra dışı dedektif rolüne fazlasıyla ısınmış görünüyor. İkinci hikâyede ona eşlik eden İlayda Akdoğan, Hazal Filiz Küçükköse ve Hazal Subaşı’nın karakterlerinin de Adil’e iyi bir zıtlık oluşturduklarını söylenebilir. Ancak “Kötü Adamın On Günü”nün “iyi adamın” cazibesinin gölgesinde kaldığını ve kahramanın yolculuğu sırasında geride bıraktıklarıyla kötüleşirken sıradanlaştığının da altını çizmek gerek. Bu elbette anlatının uyarlama olmasıyla bağlantılı ancak senaryonun, ekranda nasıl durduğu da önemli ve kötü adam, iyi adam kadar şık durmuyor. Ancak Nejat İşler’in nefis performansı, “Kötü Adamın On Günü”nü izlemeye ve “meraklı adamı” beklemeye yeter de artar.
Puanım: 6/10