İstanbul’un yarattığı bilinmez bir Fatih
Fatih Sultan Mehmet’in günümüze kadar uzanan ünlü portreleri, onun görüntüsünü yansıtmaktan çok kişiliğini devletin gücüyle bir araya getiren birer diplomatik araçtı.
cumhuriyet.com.tr568 yıl önce bugün, Padişah II. Mehmed komutasındaki Osmanlı Ordusu Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Constantinopolis’i ele geçirmişti. 1058 yıllık Bizans İmparatorluğu yıkılmış, Osmanlı Devleti bir imparatorluk haline gelmişti. II. Mehmed de, Constantinopolis’i alarak “Fatih” ünvanını kazanmıştı.
İnsan merak ediyor, 21 yaşında, köklü bir imparatorluğun doğmasını sağlayan bu insan neye benziyor, kimdir diye… Fatih imgesi denilince akla ilk olarak Venedikli ressam Gentile Bellini’nin yaptığı portreler ve Bertoldo di Giovanni’nin Lorenzo de Medici’nin talebi üzerine yaptığı madalyalardaki görüntüler gelir. Bu eserlerde, Fatih Sultan Mehmet kürklü, gösterişli kaftanı ve sarığı içinde keskin yüz hatlarıyla yandan hafif bize dönük olarak durmaktadır. Bu keskin görünüm, yaşlanmış yüzüne rağmen İstanbul’u fethetmiş güçlü padişah canlılığını da seyirciye gösterir.
Aslında bu görüntü diğer ülkelere Fatih imgesi aracılığıyla Osmanlı İmparatorluğu hakkındaki düşünceleri aktarır. Fatih’in yüzü Osmanlı İmpartorluğu ile özdeş görülmeye başladıkça bu portrelerdeki kişi, Fatih Sultan Mehmet’ten çok; Fatih’in gücünü anlatan tarihi bir belgeye dönüşerek, Batı’nın Doğu hakkındaki fikrinin ‘portresi’ haline gelmiştir.
Portreler özgün bireyi temsil eden sanat eserleri olsa da temsil edilen kişi kadar kişiyi resmeden sanatçı da kendi yorumlarını esere kattığı için önemli yer tutarlar. Bu yüzden, özellikle tarihsel portrelerin, kişiliği yansıtmadığını, diplomatik ilişkilere göre şekillenen suretler olduğunu söyleyebiliriz. Fatih’in portreleri de onu temsil edilen kişiye değil; onunla ilgili şeyleri başka kişilere ulaştırmak için yapılmış olan güç imgeleri olarak okunabilir.
Ancak, Fatih Sultan Mehmet portrelerinde yansıtılan yönetici, lider, savaşçı nitelikleriyle sınırlandırılabilecek tek boyutlu bir kişilik değildi; aynı zamanda altı dil bilen, bilim, sanat, felsefe, astronomi ve diğer kültürlere ilgi gösteren çok yönlü biriydi.
Padişah’ın bu çok yönlülüğünü, kendi aldığı notlarda görebiliriz. Çünkü insanın seçtiği sözcükler ve kişisel defterler, kişinin aynası gibidir, sayfalardaki her mürekkep lekesi yazana ait saf gerçekleri ve ona ait durumları gösterir. Örneğin Fatih’e ait olduğu düşünülen defterlere baktığımızda, bazı sayfalarda at ve yırtıcı kuş desenlerini görmekte, başka bir sayfada padişah olunca atacağı imzanın alıştırmalarını yaptığı karalamalarla karşılaşmakta, bazense çalakalem insan figürlere denk gelmekteyiz. Çocukluktan kalan bu defter sayfaları, bir yandan geleceğinin düşünü kurup, diğer yandan farklı kültürleri öğrenmeye çalışan heyecanlı, çok yönlü bir gencin zihin haritası gibidir.
Ayrıca içten ifadelerini, yansıttığı kelimelerinde de görmekteyiz; “Kimse aradığım yollarda, kimsesizlik kimsem oldu… Kimse aradığım yollar Kimsesiz kimselerle doldu... Avnî.” Yaşıyorken düşmanlarına korku salan Fatih’in, Avnî mahlasıyla yazdığı bu satırlar, başka bir Fatih Sultan Mehmet’i görmemizi sağlar. İstediği her şeye sahip olsa bile kendisini “kimsesiz” hisseden hassas bir ruhun sıkıntısını görürüz.
Fatih Sultan Mehmet, 588 yıl önce bugün, bazı tarihçilere göre yeni bir çağı başlattı, sınırları zorlayan bir lider oldu, dünyanın en güzel kentlerinden İstanbul’a hayat verdi. Tarihteki başarıları, yıllarca ders kitaplarında okutuldu, portreleri pek çok yerde karşımıza çıktı, oysa Fatih suretinin derinliklerini göremiyoruz.