İrem Helvacıoğlu: Disney’in gazetecisi
Sanatın ve sporun pek çok dalını deneyimleyip yaşamın anlamını oyunculukta bulanlardan İrem Helvacıoğlu. Birbirinden farklı projelerle isminden söz ettiren oyuncu, “Küçük yaşta ne olacağıma karar verdim, şimdi de düşünü kurduğum işi yapıyorum” diyor. Bugün ise yeni düşü “Kaçış” için gün sayıyor.
Simay GözenerÇocuk yaşlarda çıktığı tiyatro sahnesinde tutulduğu oyunculuğu ilk günkü heyecanı ile sürdüren isimlerden biri de İrem Helvacıoğlu. Karadeniz’in uçsuz bucaksız yaylalarında döktüğü gözyaşlarıyla seyirciyi de ağlatan oyuncu bazen de romantik bir aşkın gülünç durumlarıyla yüzleri güldürdü. Şu günlerde ise izleyiciyi yeni bir heyecana sürüklemeye hazırlanıyor Helvacıoğlu. Kendisiyle ile rol aldığı, 14 Haziran’da yayına başlayacak olan Disney Plus Türkiye’nin ilk yerli yapımı “Kaçış” ve hayatına ilişkin pek çok konuyu konuştuğumuz keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
- Kendiyle birlikte kurduğu düşleri de büyüten İrem Helvacıoğlu nasıl oldu da henüz küçük bir kız çocuğu iken “oyuncu” olmaya karar verdi?
Ortaokula giderken okulun voleybol takımının yanı sıra halk oyunları ve oratoryo ekibinde de etkindim. Okul dışında resim kursuna gidiyordum. Kısa bir süre de tekvandoyla ve izcilikle uğraştım. Sanırım o dönem kendimi arıyordum. Bir gün ailelere, gösteri yapılacağı duyuruldu, ben tiyatroyu seçtim. Sahnedeydim. Oyun sırasında kendimi sahnede çok özgür hissettim, işte o andı... Bugüne kadar ne yaparsam yapayım hep gururla bakan bir ailem vardı ve ben o bakışı o gün sahnede selam verirken gördüm. Oyunculuk yapmak istediğimi söylediğimde “Nerede, ne yaparak mutluysan biz de mutlu oluruz” dediler ve bana hep destek oldular. Onların da desteğiyle küçük yaşta ne olacağıma karar verdim, şimdi de düşünü kurduğum işi yapıyorum.
- Almanya’da başlayan öykünüz her asker çocuğunun yazgısı gibi farklı şehirlerde devam etmiş. Birbirinden farklı kültürlerin yaşandığı bölgelerde, birbirinden farklı yaşamlarla yol almanın oyunculuğunuza katkısı olduğunu düşünüyor musunuz? Bugüne kadar canlandırdığınız karakterlerde bunun örneklerinden gördük mü?
Babamın mesleği gereği bir süre Almanya’da yaşamış ailem. Ben de orada doğmuşum. Türkiye’ye döndüğümüzde bir buçuk yaşındaymışım. Çok sık değil belki ama kritik yaşlarda olduğumuz zamanlarda kent değiştirdik. Bu durum olumsuz gibi görünse de bunu kazanca çevirdim kendimce. Yabancı bir ortama girip sohbet etmekte zorlanmıyorum mesela. Ayrıca gittiğim her yerde yıllardır yaşıyormuşum gibi hissetmeyi, yöresini, geleneklerini, şivesini, ilişkilerini, tarihini öğrenmeyi sevdim, hâlâ da seviyorum. Bunun mesleğime de büyük katkısı olduğunu düşünüyorum.
- Seyircinin sizi tanıdığı “Sen Anlat Karadeniz”de canlandırdığınız “Nefes” karakterini pek çok kadın kendisiyle özdeşleştirdi. Erkek şiddetine maruz kalan kadınların mücadelesi ve şiddetin önlenmesi adına ne düşünüyorsunuz?
Burada kadınlara mücadele edin demek yetersiz kalıyor. Bununla ilgili daha katı yasaların olması gerekiyor. Örneğin Belçika’da haziranda yürürlüğe giren yasa değişikliğiyle, kişinin rızası dışında gerçekleşen her türlü cinsel ilişki tecavüz kapsamına alındı. Yine Belçika’da hükümet, ülkede ev içi şiddet ve kadın cinayetlerini önlemek amacıyla birlikte olduğu kadını öldürenlerin ömür boyu hapis cezasına çarptırılmalarını istiyor. Neyse ki yeni yasalarla beraber bizde de hiçbir zaman anlam veremediğim iyi hal indirimi kalktı. Daha büyük, caydırıcı cezaların artmasıyla şiddetin azaltılabileceğini düşünüyorum.
- Çağımızın iletişim aracı olan sosyal medyada oldukça fazla takipçiniz var. Siz de, kimi zaman özel hayatınızla ilgili kimi zaman projelerinizden kimi zaman da sosyal içerikli konulardan sözeden paylaşımlar yapıyorsunuz. Sürekli tartışma konusu olan sosyal medyanın gücüne ne kadar inanıyorsunuz? Size, oyunculuğunuza katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?
Sosyal medya insanları olumlu olduğu kadar olumsuz da etkileyebiliyor. Bu mecra sayesinde bilgiye ulaşmak çok kolay ama gerçek bilgiye ulaşmak da bir o kadar zor. Ayrıca hemen hemen herkesin bu bilgilere yönelik doğru veya yanlış birtakım fikirleri var ve bu fikirleri ifade ediş biçimleri çok farklı. Bazen çok hadsizce, bazen çok kaba, bazen küfürlü... Bir de bununla mücadele eden bir kesim var. Yani sosyal medya kendi içinde garip bir döngü oluşturuyor.
- Yaşadığımız çağda popülerleşen ve sizin de yer aldığınız dijital platformlar sayesinde belkide aynı anda bir oyuncuyu farklı projelerde farklı karakterlerde görebiliyoruz. Bu, hem izleyici hem de oyuncu açısından inandırıcılığı yok eden bir durum değil mi?
Haberlerini duyuyoruz, ancak bu platformların hepsine üye olup, izleyebiliyor muyuz? Oyuncu için çeşitlilik heyecan verici, her proje farklı bir deneyim... Bence seyirci de bu anlamda bir oyuncunun ne kadar renkleri olduğunu görme ve tanıma fırsatı yaşıyor.
BİR SOLUKTA OKUDUM, BİR SOLUKTA İZLENECEK
- Dijital platformlar her geçen gün farklı içerikler ile seyircisini de büyütmeye devam ediyor. Bunlara 14 Haziran’da bir yenisi daha ekleniyor: Disney+ . Ve sekiz bölümlük ilk yerli dizisi “Kaçış” da aynı tarihte izleyiciyle buluşacak. Engin Akyürek ile birlikte başrollerini üstlendiğiniz projeden ve rolünüzden biraz bahseder misiniz?
Disney+’ın Türkiye’ye geleceğinden haberimiz vardı ve bu dijital platformun bir projesinde yer almayı çok istiyordum. O sırada “Kaçış”ın senaryosunu okumamı istediler. Senaryo fazlasıyla akıcıydı, okurken bölümlerin nasıl bittiğini anlamadım. Heyecanla bir sonraki bölüme geçiyordum, hatta tüm senaryoyu bir günde okuyup bitirdim. Ertesi gün bende büyük bir heyecan yarattığını ve bu işin içinde olmak istediğimi belirttim. Benim canlandırdığım karakter “Zeynep”, korkusuz bir gazeteci. Zorlu şartlar altında neler yapması gerektiğini bilen, hedefleri olan ve bu hedeflerini gerçekleştirmek için tüm zorluklarla mücadele eden biri ama onun için bu yolculuk çok farklı oluyor.