İlk yapay zekâ müzesi
Uluslararası alanda başarılarıyla dikkat çeken Türk Refik Anadol’dan dünyanın ilk yapay zekâ müzesi.
Bala Gürcan MadraÇalışmalarını Amerika’da sürdüren medya sanatçısı Refik Anadol, Los Angeles’ta dünyanın ilk yapay zeka müzesi DATALAND’i açmaya hazırlanıyor. Son dönemde MoMA, Walt Disney Konser Salonu ve Birleşmiş Milletler Genel Merkezi gibi prestijli mekânlarda sergilediği yapay zekâ eserleriyle ses getiren Anadol, müze projesi ile öncülerinden olduğu sanat biçimini yeni bir boyuta taşıyacak.
DATALAND, ünlü mimar Frank Gehry’nin tasarladığı The Grand LA binasında 2025 yılında kapılarını açmayı planlıyor. Müze, Los Angeles Çağdaş Sanat Müzesi ve Broad Müzesi gibi önde gelen kültürel kurumlarla komşu olacak ve yapay zekâ destekli sanat eserlerine ve deneyimlerine ev sahipliği yapacak. 1860 metrekarelik devasa bir alanda yer alacak müzenin amacı insan yaratıcılığı ile makinelerin üretken potansiyelini bir araya getiren bir platform sunmak. Ayrıca, yapay zekânın etik kullanımlarını teşvik etmek ve yenilenebilir enerji kaynaklarını desteklemek de hedefleri arasında.
Açılış sergisi, Refik Anadol Studio tarafından geliştirilen “Büyük Doğa Modeli”ni temel alıyor. Bu model, Smithsonian ve Londra Doğa Tarihi Müzesi gibi önemli kurumların kamuya açık görüntü ve ses arşivlerini kullanarak doğal dünya hakkında geniş bir bilgi ağı sunuyor. Hava durumu, kent gürültüsü ve diğer gerçek dünya verilerini kullanarak çevresel farkındalığı artırmayı amaçlayan eser, bu yılın başlarında Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda tanıtılmıştı.
DATALAND’ın açılmasıyla birlikte, yapay zekâ ve sanat üzerine yeni bir tartışmanın alevlenmesi kaçınılmaz görünüyor. Geçen yıl Los Angeles’ta, yapay zekânın yükselişinden endişe duyan yazarlar büyük bir grev başlatmıştı. Henüz teknoloji ile üretilen eserlerin sanat olup olmadığı tartışması sürerken Anadol’un girişimi yapay zekâyı bir rakip değil bir işbirlikçi olarak konumlandırıyor. DATALAND’in algoritmaların gücünü kullanarak fiziksel galeri mekânını ve kent yaşamını nasıl dönüştüreceği ise merak konusu.
FORTNITE’TA ZAHA HADID EVRENİ
Epic Games ve dünyaca ünlü mimarlık firması Zaha Hadid Architects (ZHA), ünlü çevrimiçi oyun “Fortnite”ta yenilikçi bir projeye imza attı. “Re: Imagine London” adlı projede oyuncular Londra kıyılarında sanal bir adaya bırakılıyor. Bu adada, St. Paul Katedrali, Tate Modern ve Shakespeare’s Globe Tiyatrosu gibi Londra’nın ikonik yapılarının yanı sıra, Zaha Hadid’in özgün tasarım anlayışını yansıtan çağdaş binalar da yer alıyor. Oyuncular, bu ortamda kendi özgün tasarımlarını yaşama geçirme fırsatı buluyor.
Minecraft ve Metaverse gibi platformların geleceğe ilişkin senaryoların canlandığı alanlar olageldiği günümüzde, 650 milyon kayıtlı kullanıcıya sahip Fortnite’ın “Re: Imagine London” projesi, oyun sektörünün etki alanının ne kadar genişlediğinin bir kanıtı niteliğinde. Bu proje, sanal gerçeklik teknolojilerinin günümüzde ve gelecekte mimarlık ile kent planlamasında nasıl kullanılabileceğine yönelik çarpıcı bir örnek.
LAHEY’DEN İLGİNÇ ARAŞTIRMA
Hollanda’nın Lahey kentindeki Mauritshuis Müzesi’nde yapılan bir araştırma, özgün sanat eserlerinin reprodüksiyonlara kıyasla beyni 10 kat daha fazla uyardığını ortaya koydu. Hollandalı ressam Johannes Vermeer'in “İnci Küpeli Kız” tablosuna da ev sahipliği yapan müzede, beş özgün tabloya ve posterlerine bakan 20 gönüllünün beyin işlevleri kaydedildi. Göz izleme teknolojisi ve MRI taramalarına dayanan araştırma, gerçek sanat eserlerinin beyinde kişisel kimlik, hafıza ve bilinçten sorumlu precuneus bölgesinde daha güçlü bir olumlu tepki uyandırdığını ortaya koydu.
Johannes Vermeer'in “İnci Küpeli Kız” tablosunun izleyicilerin dikkatini en çok çeken eser olduğu araştırmanın çıktıları arasında. Tablonun, üç odak noktasıyla (göz, ağız, küpe) izleyicide “sürekli bir dikkat döngüsü” yarattığı ortaya çıktı. Bu çalışma, müzelerde özgün sanat eserleri görmenin önemini vurgularken sanat deneyiminin nörolojik etkilerine ilişkin yeni bir bakış açısı kazandırıyor.