İkinci dünya deneyi

Dünya ısındıkça başka bir gezegende yaşam araştırmaları hızlanıyor. Ancak sorular da var. İstikamet uzay ama bu insanlıkla mı? Yanıt için sizi ilginç bir deneye alalım.

Ömür Tanyel

Küresel ısınmanın etkisini iyiden iyiye hissettiğimiz bir zamanda yaşıyoruz. Geçtiğimiz yıl yaklaşık 7.3 milyar insan bu durumun güçlü bir şekilde etkilediği sıcaklıklarla karşı karşıya kaldı. Geride kalan 12 ay, tarihteki en sıcak aylar olarak kayıtlara geçti. Bunun kömür, petrol ve doğalgaz yakmaya devam ettiğimiz sürece artacağı artık tahmin değil bilinen bir gerçek. Sırf küresel ısınma nedeniyle değil dünyadaki kaynakların tükenmeye doğru gidişi ve bitmeyen savaşlar göz önüne alındığında konjonktürü geri çevirmeye yönelik çabalar yerini başka bir gezegende yaşam kurmak akıllara daha fazla gelmeye başladı.

Altmışlı yıllarda başlayan uzaya yolculuk yarışı daha çok ABD ve Sovyetler Birliği arasında geçiyordu. Doğu Bloku’nun yıkılmasından sonra bu yarış yavaşladı. Uzay araştırmalarının çok para tüketen ve yakın vadede bir şey kazandırmayan bir durum olduğu kabul edildi. Ancak 2000’li yıllardan sonra özellikle dijital teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler ve yeni türeyen tekno-zenginler sonrası onlarca ülkenin ilk paragrafta söz ettiğimiz nedenlerle gözünü uzaya döndürmesiyle konu tekrar ısındı. 

Avrupa Uzay Ajansı “Ay Köyü” modelini ortaya atarken Jeff Bezos “Blue Moon” isimli, aya iniş aracını geliştireceğini duyurdu. Ancak dünyamıza benzediği için daha bilinen bir yön vardı. Mars, yerleşim açısından Elon Musk’ın SpaceX’inden Rus devlet kurumu Roscosmos’a kadar pek çok işletmenin hedefindeydi. İlginç olan ise bugüne dek bu konulara uzak kalan Ortadoğu ülkelerinin de denklemin içinde kendine yer araması oldu. Birleşik Arap Emirlikleri Şubat 2017’de yapılan Dünya Hükümet Zirvesi'nde 2117 yılına kadar Mars'ta bir yerleşim kurma tasarısını duyurdu.

Böyle bir ortamda kurulacak kolonide dış ortamdan izole yaşamak ne derece mümkündür? Şu an ağırlıklı olarak yolculuğun hangi araçla yapılabileceği tasarıları üzerinde çalışılıyor. Ancak orada bir yaşam kurmanın ve sürdürmenin zorlukları üzerine elimizde bilimkurgu yapıtları dışında bir şey yok. Tabii, 1991 yılında yapılan “Biosfer 2” deneyini saymazsak.

ÇILGIN DENEY

Arizona çölünde inşa edilen ve içerisinde tropik bir yağmur ormanı, bir çayır savanı, bir mangrov sulak alanı, bir çiftlik, bir dalga makinesi ve çakıllı bir plaj ile bir tuzlu su okyanusu içeren “Biosfer 2” yapısı ayrıca pek çok hayvan türünü de bulunduruyordu. Bu kapalı sistem içinde, dışarıdan hava bile alınmaksızın bir yaşam sürdürülmesi amaçlanmıştı. Bir petrol milyarderinin finanse ettiği deney 150 milyon dolarlık bir bütçeye mal olmuştu ve proje basında "Şişedeki gezegen", "Cennetin yeniden keşfi"  gibi isimlerle anılıyordu.

Sonunda 26 Eylül 1991 sabahı sekiz “bionot” (kendilerine bu adı vermişlerdi) törenle bu yapıya girerek hava kilidine sahip kapıyı kapadılar. İki yıl sürecek tecrübelerini yaşayacakları yer ekolojik durumumuzun benzer bir sembolü olarak tasarlanmıştı. Bir süre sonra deneyi paraya tahvil etme zamanı da gelmişti. Tamamı camdan yapılmış binanın dışına otobüslerle getirilen turistler onları çalışırken izliyor, okul çocukları camlara vuruyor ve uzaktan şakalaşıyorlardı. Başlarda her şey iyi gibiydi ama zamanla düzen arızalarını göstermeye başladı.

En önemli sorun, yemekti. Kendi gıdalarını yetiştirmek durumunda oldukları için nispeten hızlı yetişen ürünlere yöneldiler. Fasulye, yulaf lapası, pancar, havuç ve tatlı patates ağırlıklı beslenme kilo kaybı yanında içerikteki fazla beta karoten nedeniyle derilerini de turuncu bir renge dönüştürdü. Yiyeceklerini üretmek için ağır fiziksel işler yapmak zorundaydılar. Ancak günde yalnızca 1750 kalori tüketmelerine yetecek kadar yiyecek vardı ve yaşamları zorlaşmaya başlamıştı. İlk altı ayda kişi başı 18 ile 58 kilo arasında kaybettiler. Açlık hissi bir süre sonra aralarında gerginliğe de yol açtı ve kavgalar başladı.

SORUNLAR BAŞLADI

Zamanla ekip iki gruba ayrıldı. Açlığın peşinden bir de oksijen sorunu baş göstermişti. Bir grup dışarıdan oksijen ve gıda takviyesi yapılmasını isterken diğer grup buna şiddetle karşı çıkıyordu. Dünyanın atmosferi yaklaşık yüzde 21 oksijenden oluşurken biyosferde bu oran yüzde 14.2'ye düştü. Durum yüksek bir dağa tırmanmak gibiydi. Bazılarında uyku apnesi olmaya başladı. Uzun bir cümleyi durup nefes almadan bitiremiyorlardı.

Bir süre sonra ekiptekilerden birinin yaralanması sonrası tedavi amacıyla dışarıya gönderilip gönderilmeyeceği tartışması yaşandı. Sonuçta göndermeye karar verildi ama dönüşü soru işaretlerini artırdı. Çünkü dışarıdan çantasında ek gıda malzemeleri getirmişti. Gelişen günlerde kapalı olması gereken bu sisteme iki kez oksijen takviyesi yapıldığı da ortaya çıkacaktı.

İki yıllık süre tamamlandıktan sonra projenin başarılı mı başarısız mı olduğu konusundaki tartışmalar devam etti. Ancak kesin olan şey bu tür kapalı bir ortamda sistemin en dengesiz unsurunun insan olduğunun görülmesiydi. Mart 1994’te yapılan hataların ve çıkarılan yanlışların ışığında yeni bir deney tasarlandıysa da bir ay sonra finansör tarafından iptal edildi. Ona göre proje daha ticari ve kâr getiren bir hale dönüştürülmeliydi. Günümüzde Mars’a ya da Ay’a yerleşme fikirlerinin arka planlarında yatan durum da çok farklı mı acaba?

“Biosfer 2”yi anlattık. “Peki Biosfer 1 neydi?” derseniz o da tabii ki şu an üzerinde yaşadığımız ve can çekişen dünyamızdı...