İki farklı dünya: Hacı Bektaş ve Mevlana

Anadolu’da, öğretileriyle geçmişten bugüne sarsılmaz izler bırakan iki özne olan Hacı Bektaş ve Mevlana’nın anlayışları arasındaki farklara gelin bir bakalım.

Ayşe Acar

13. yüzyıldan bugüne isimlerinden söz ettiren iki özne: Hacı Bektaş ve Mevlana…

Kimilerine göre yakın arkadaştılar. Bazı kaynaklara göreyse durum tam tersiydi. Fakat her iki öznenin düşüncelerinden hareketle şunu söyleyebiliriz: iki farklı dünyadan, iki farklı dünyaya seslendiler.

Toplumsal ve siyasal yönden birbirinden farklı olan bu iki dünyadan biri köye diğeri kente aittir. Mevlana, Konya’da yaşayan varlıklı aile çevrelerinin dikkatini çekerken; Hacı Bektaş, köylerde, kasabalarda oturan, konar-göçer, zor koşullar içinde yaşayan batıni grupların dikkatini çekmiştir.

“GEL” DİYEN VAR, “GELME” DİYEN VAR

Mevlana “Gel, ne olursan ol gel!” diye seslenirken Hacı Bektaş “Gelme, gelme, dönme, dönme!” diye seslenen kişidir. İki farklı dünyanın kendini göstermesi burada oldukça barizdir.

Mevlana “egzoterik” (dışa açık) bir öğretiyi dile getirirken Hacı Bektaş’ın öğretisi “ezoterik” (dışa kapalı) dır. Egzoterik ve ezoterik kavramlarını yerli yerine oturtmak için “Gel!” ve “Gelme!” diyen ifadelere odaklanalım.

“Gel, gel, ne olursan ol, yine gel/ İster kafir, ister mecusi/ İster puta tapan ol, yine gel/ Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir/ Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da, yine gel...”

Hayranlık duymamak mümkün değil. Yüce bir insan, gönlünün tüm kapılarını sonuna kadar açmış ve insanlığı her haliyle gönül mabedine davet ediyor. Böyle birilerinin yeryüzünde var olduğunu bilmek insana kendini güvende hissettiren bir şeydir. İyi ki varlar! Mevlana bir tür anne şefkatiyle “Ben varım! Bu dünyayı hiç dert etmeyin, sevgimle sizi sarıp sarmalarım” diyen kişidir. Bu şefkatin dünya insanı tarafından da duyulmuş olması şaşırtıcı olmasa gerek. Dünyada herkesin “Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!” diyen birilerine ihtiyacı vardır. Herkesin herkesi kolayca sevdiği ve kolayca aynı kişiyi sevmekten vazgeçtiği bir dünyada kişinin kendini değersiz hissetmesi oldukça normal. Rumi’nin “Gel, ne olursan ol gel!” sözünün kalplere dokunmuş olması bundandır.

HÜNKÂR’IN ETİK ÖZNEYİ ÖNCELEMESİ

Mevlana “Gel!” derken “72 milleti bir bil!” diyen Hünkâr Hacı Bektaş neden “Gelme!” demektedir?

“Gelme gelme, dönme dönme!/ Gelenin malı, dönenin canını/ Öl ama ikrari verme/ Öl ikrarından dönme/ Bu yol kıldan ince, kılıçtan keskindir/ Bu yol demirden leblebi, ateşten gömlektir/ Ancak teslimi rızalık ile bunlar yerine gelir/ Yerine getirebileceksen gel.”ii

MALINI BIRAKIP GEL!

Hünkâr’ın seslendiği dünya belli ki herkese açık bir dünya değildir. “Gelenin malını, dönenin canını” ifadesi bize şunu söyler: bu yola girdiğinde şanın, şöhretin, cinsiyetin, maddi mülkiyetin tamamı maldır ve bu mallar yolun dışında bırakılmalıdır. Bırakıp gelebilene “can” deriz. Lakin verdiği sözden dönerse, o kişi yoldan düşmüş olur, ona artık “can” demeyiz.

Mevlana öğretisinin tüm sorumluluğunu kendi üzerine alırken, Hacı Bektaş sorumluluğu yola girmek isteyene bırakmaktadır. Hünkâr, “Her ne ararsan kendinde ara!” diyen kişidir. Mevlana’nın öğretisinde “Gel, ne olursan ol gel!” diyen bir özneye gereksinim varken Hacı Bektaş, kişinin kendi eylemine muhtaç olduğunu söyler. Hünkâr’ın öğretisinde, J. P. Satre’ın ifadesiyle: “İnsan, kendi kendisini belirlemeye mecbur bir varlıktır ve bu da demektir ki insan özgürlüğe mahkûmdur.”

Mevlana, egzoteriktir; öğretisi dışa açıktır, “gel” diye çağırır ve iyi ki öyledir. Böyle birilerinin olduğunu bilmek insana ana kucağı gibi güven verir.

Hünkâr, ezoteriktir; öğretisi dışa kapalıdır ve “gelme!” der. Çünkü insanın kendinden başka gidebileceği bir yer olmadığını söylemektedir.

i - İkrar: Söz vermek

ii - Alevi-Bektaşiler’in yola giriş ceminde (müsahiplik cemi) bu yemin edilir.