Hüzünlü bir konak: Cadı
20. yüzyılın başında İstanbul’dan bir psikolojik gerilim öyküsü sunan “Cadı”yı başrol oyuncularıyla konuştuk.
Deniz ÜlkütekinOsmanlı’nın son günleri... Çökmekte olan bir imparatorluğun başkentinde anılara tutunarak var olmaya çalışan bir konak, konakta dram ve psikolojik gerilime iç içe geçen olaylar. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın aynı isimli romanından uyarlanan “Cadı” bir dönem filmi olarak gerilim ve karakterlerin ruhsal derinliğiyle seyircisini içine alan bir dünya inşa ediyor. Filmin başrolünde yer alan Buse Meral ve Furkan Andıç ile “Cadı’nın genel ortamını ve karakterlerin çıkmazlarını konuştuk.
- Cadı filmi psikolojik gerilim olarak sınıflandırılabilir. Ancak izlediğimde bana aynı zamanda karakterlerin çıkmazları çok üzücü geldi. Siz ilk başta kitabı ve senaryoyu incelediğinizde nasıl hissetmiştiniz?
Buse Meral: Üzücü olduğuna kesinlikle katılıyorum. Ben de okuduğumda çok üzüldüm. Eski zamanlarda psikolojik olarak böyle bir rahatsızlık yaşandığında maalesef bilgisizlik ve tıbbi eksikliklerden dolayı bu durumun insanları bu tarz korkulara sürüklemesi çok üzücü.
Furkan Andıç: Bu açıdan da daha çok insana dair bir hikâye aslında. İnsanın yaralarına, yüzleşmek istemediği karanlık dehlizlerine ışık tutan bir film olması açısından ilgi çekici bir senaryosu var. Hikâyeyi okuduğumda kurgusu sürükleyici, karakter çatışması için de çok derinlerde bir yere dokunduğunu hissetmiştim.
KARAKTER DÖNÜŞÜMÜ
- Film çekilirken içinde büyük hüzünler taşıyan bir konakta yaşıyor olmak düşüncesi zihninizde canlandı mı? Neler hissettiniz?
B. Meral: Evet, kesinlikle hissettim. O evin sahibi bile olsan sadece bir ziyaretçiden öte olamadığını hissetmek çok acı.
F. Andıç: Naşit Nefi’nin yaşadığı konak geçmişin yükü ve dediğiniz gibi hüznüyle dolu. Bazen hayatımızda da aynı şeyi yaparız, üzerimizden atamayacağımızı düşündüğümüz yüklerle yolumuza devam ederiz. Aslında tahmin ettiğimiz kadar zor ve karamsar değildir durum. Sadece tek bir hayatınız olduğunu hatırlamanız bile size bu yaşamdaki vecd halini geri getirir ve bu dönüşüm için motivasyon olur. Karakter dönüşümü açısından bu şekilde olması aslında beni daha da heyecanlandırdı diyebilirim.
- Furkan Bey, karakteriniz Naşit Nefi geçmişinde birçok gizem barındıran derinlikli bir karakter. Siz karakterinizin ruh halini nasıl değerlendiriyorsunuz?
F. Andıç: Çocuklarına düşkün. Onlara vakit ayırmayı seven fakat içine kapanık, evdeki çalışanlarla ve diğer insanlar iletişiminde soğuk ve mesafeli. İnsanlara güvenmek de zorluk yaşayan biri.
- Buse Hanım, Fikriye'ye birkaç defa konağa birkaç kadının gittiği ama kalıcı olamadığı hatırlatılıyor. Sizce Fikriye'nin olayların üstüne gitmesini sağlayan farkı hangi özelliğinde saklı?
B. Meral: Fikriye ailesini çok küçük yaşta kaybettiği için bu konuda içinde hissettiği derin eksiklikler var. Tek başına olduğu için ve artık kaybedecek bir şeyi olmaması da onu cesaretlendiren ve güçlü kalmasını sağlayan nedenlerden.
"BİZİ DE KORKUTTULAR"
- Hem İstanbul hem de Anadolu bugün hurafe olarak adlandırılan ama kendine özgü korku öyküleri, mitleri, karakterleri barındırır. Birçoğumuz bunları safsata olarak görürüz ama böyle bir olayı dinlerken tüylerimizin ürpermesine de engel olamayız. Sizin çocukluğunuzdan kalma böyle öyküleriniz veya duyduklarınız var mı?
F. Andıç: Çocukken bizi de bu tarz safsatalarla korkuttukları oldu. İnsanın hem inanası gelmiyor hem de etkileniyor ister istemez. Garip bir his, hayatta kalma içgüdüsüyle içimizde oluşan korku yüzünden mantığınıza hiç uymayan bir şey olsa dahi etkilenmeden kendini almıyor insan. Yaşla bu durum değişiyor tabii çocukken daha çok etkilenirdik.
B. Meral: Evet, maalesef var. Cinli perili evler, mahalledeki bazı ağaçların altından bazı saatlerde geçilmemesi gerektiği gibi söylentiler yayılırdı ve bizi korkutur, çok meşgul ederdi.
TELAFFUZLAR ZORLAYICIYDI
- Bir dönem filmi çekmek elbette başka türlerde yer almayan zorlukları da beraberinde getiriyor. Kostümler, döneme ilişkin özgün konuşma biçimleri, diyaloglar ve davranışlar... Cadı'nın geçtiği dönemde karakterlerinizi oluştururken nelere dikkat ettiniz?
B. Meral: Dediğiniz gibi konuşma biçimleri ve telafuz etmesi bazı zor kelimeler vardı. Alışık olduğum bir konuşma biçimi olmadığı için o dönemin diline uygun metinler ve kitaplar okudum aşina olmak adına.
F. Andıç: Genel olarak dönemin şartlarını araştırmamın dışında, Osmanlı Türkçesi kelimeleri ve onların telaffuzu açısından ayrı bir çalışma yapmak durumunda kalmıştım. Üstelik eski kelimeleri kullanmayı da severim aslında.