Hande Ataizi artık evini tamamlıyor

Edebiyattan sinemaya, defalarca işlenmiş bir konudur evini tamamlama hikayesi. Sırf fiziki değil zihinsel olarak da insanı kendi evini inşa etme öyküsü, belki bir ömür boyu sürer. Hande Ataizi kalıcı evini yapmaya oğlu Leon doğduktan sonra başlamış. Leon şimdi 7 yaşında. Ataizi, "evini bitirdin mi" diye soranlara, "elimden geleni yapıyorum" diye cevap veriyor...

Deniz Ülkütekin

Camdaki Kız'ın Cana'yı, izleyiciye göre kötü kadını, kendine göre yaralı karakteri Cana'ya rol veriyor Hande Ataizi şimdilerde. Oyunculuğuyla dizinin, -piyasa deyimiyle- tutmasındaki en önemli sebeplerden oldu. Altın Portakal kazandığı Mum Kokulu Kadınlar filmiyle kitlelerin tanıdığı bir isim haline gelen, bir dönem magazin basınının gündeminden düşmeyen kimilerine göre inişli çıkışlı, ona göre hem mutluluğu arayan ve pozitif bir yaşam geçidi var Ataizi'nin. Ona oyunculuk kariyerinden ilişkilerine ve hayata bakışına kadar her şeyin sorduk ve bize içten yanıtlar verdi. Söz Hande Ataizi'nde.

- İzleyici Cana'yı kötü bir karakter olarak görüyor, ama aslında geçmişin yaralarını taşıyan ve davranışlarında, kararlarında yaralarından izler olan bir karakter. Kendinizle kıyaslarsanız Cana hakkında ne söylersiniz?

Bir insan salt kötü olamayacağı gibi bütünüyle iyi de olamaz. Hepimizin içinde, farklı koşullarda çıkabilecek iyi ve kötü olabilme potansiyeli var. Ben bir role hayat verirken, ister Ruhsar tarzı tatlı bir komedi, ister drama olsun, öncelikle karakteri kendi koşulları içinde belirlerim. Sonra insanlara sempatik gelebilecek bir kaç özellik tespit ederim o karakterde. Dışardan bakınca kurallara uymayan bir karakterse bunun nedenleri vardır ve o nedenleri senarist yazmak zorunda da değildir. Ayrıca bir oyuncu olarak sana aittir o karakter artık. Gerçek hayatta biz bize kötülük yapanlardan değil sıkıcı insanlardan kaçarız. Dizinin içindeki diğer karakterlere bakıp Cana'nın ritmini belirlerken daha yüksek perdeden ve olabildiğince saf insan halini çıkarmayı tercih ettim ki asla sıkıcı olmasın.


Fotoğraflar: Vedat Arık

- Bir oyuncu olarak rol verdiğiniz karakterleri çok iyi anladığınız ve empati kurduğunuz dikkatimi çekti. Acaba psikolojiye özel bir merakınız var mı? Yoksa sadece insan sarraflığından mı geliyor bu empati özelliğiniz?

Bence  bir oyuncuyu ya da bu mesleği tanınmak İçin değil gerçekten kendi meseleleri doğrultusunda seçmiş bir oyuncuyu, farklı insan hikayeleri cezbeder. O başkalarının hatalarında veya başarılarında kendini sorgular. Ben hala arayanlardanım ve statükoyu reddederek bu noktaya geldim. Psikolojinin her şeyin temeli olduğunu düşünüyorum. Biraz sınır zorlamak, biraz dışarı karışmak biraz hırpalanmak lazım. Evde oturarak sadece kendine odaklanarak insan kendini zenginleştiremiyor maalesef.

- 1996'da Mum Kokulu Kadınlarla Altın Portakal kazandınız. Film yayınlandığı dönemde epey ses getirmişti. Bugün dönüp o role baktığınızda neler düşünüyorsunuz ve hissediyorsunuz?

O dönem bana verilmiş bir fırsat olarak değerlendiriyorum. Zor bir roldü, çünkü ben gerçek hayatta babam tarafından tacize uğramamıştım. Konusu ensest olan bu filmde o duyguyu doğru yansıtabilmek, kariyerinin başında olan bir oyuncu olarak hiç de kolay değildi ve kendine göre kuralları olan bir toplumda cesaretli bir rol olduğunu düşünüyorum. Ancak bu film, benim bir oyuncu olarak kıyıda köşede kalmamamı sağladı.

- 90'lı yıllarda çok hareketli ve dinamik bir yaşantınız vardı. Belki biraz da bu yüzden sık sık magazin gündeminde yer alıyordunuz. Siz hala çok hareketli ve dinamiksiniz ama etraf eskisi kadar canlı değil. Sizce ne değişti?

Bence artık eğlenceli insanların hepsi sindi, mantıklı bireyler oldular. Ben ne kadar dinamiğim tartışılır. Ya da bu ülke benim dinamiğimi ne kadar kaldırır onu da bilemem. 90'ları hiç bir şeye değişmem. Çocukluğumuzdan beri Sesli gülmenin ve eğlenmenin bize “yakışıksız” davranış olarak öğretildiği bir düzende, tali yolları tercih edip eğlenceden mahrum etmedim kendimi.



- Biyolojik yaşınızdan öte kendinizi hissettiğiniz ve konumlandırdığınız yaş aralığı nedir ve neden bu yaş aralığı?

Benim mi, 27. Evet nedense bu yaşta kalmayı tercih ettim.

- Instagram paylaşımlarınızdan sonra insanlar iyi yaş almakla ilgili tavsiyelerinizi de merak ediyor. Hande Ataizi gibi görünmeleri için spor veya beslenme konularında ne gibi tavsiyeleriniz olabilir?

Benim hayatımda edindiğim en iyi alışkanlık spor oldu. Ailemin çok teşviki oldu bunun İçin. Okul yıllarında tenis oynadım. Beden Terbiyesi'nin kayak kamplarında geçti çocukluğum. İlk spor salonuna gittiğimde 16 yaşındaydım. Ondan sonra da hiç bırakmadım. O kaslar hep hareketliydi yani. Ben böyle rahatlıyorum. Kardeşim Sinan’ın mesela alakası yoktur. Bir kaç kere spor salonu üyeliği hediye ettim ama olmadı. Bence herkes ona iyi gelen bir spor seçmeli ve sıkılmadan yaparsa daha faydalı olur diye düşünüyorum. Bir de tabi seçimler. Mutlu olmadığın bir hayat yaşıyorsan beyin ve vücut sana o sinyali veriyor zaten. Diyor ki "değiştir bu senin en iyi halin değil daha iyisini yapabilirsin."

- Oğlunuz Leon 7 yaşında sanırım. Onunla nasıl bir ilişkiniz var? Annelik karakterinizde bir şeyleri değiştirdi mi?

Leonun doğumundan öncesi ve sonrası var benim için. Annelik misyonu tuhaf bir şey. "Kim bana zincir vuracakmış" derken öyle bi durum oluyor ki, kendiliğinden sen bile inanamıyorsun. Bana çok iyi geldi annelik. Gelmeseydi dürüst bir şekilde söyler miydim? Yok ama en azından dile getirmezdim. Tamamlanmam gereken bir durummuş bu annelik. Evimin düzeni artık hem kafaca, hem de normal bir düzen olarak var. Önceleri hiç sabit bir evim olmadı, hep taşındım, evime çok bir şey almazdım ya da yarım kalırdı. Tamamlayamazdım bir türlü. Bağlanacağım herhangi bir şey olsun istemezdim. Tamamlayamadığım evlerde yaşadım yıllarca Hep eksik hep bir boşluk vardı. Bir yerde durabilmenin çok da korkutucu bir şey olmadığını gördüm Leon'la. Yine sevgiye çıkıyor bütün yollar. Karşılıksız sevginin iç çırpınışlarımı aldığı bir sevgi. Şu an "evim tamam mı" sorusu gelirse de "elimden geleni yapıyorum" derim.

- İlişkilerde erkeğin yaşı büyük olduğunda pek sorun edilmiyor ama kadının yaşı büyük olduğunda ciddi bir tartışma konusu oluyor. Bu da erkek egemen kültürün bakış açısıyla ilgili sanırım. Sizin ilişki kavramına ve toplumun ilişkilere bakış açısına yönelik düşünceleriniz nedir?

ilişki karşılıklı anlayışa dayalı bir ortaklık bir nevi... Bir yaşam ortaklığı.. İster istemez beklenti içine de giriyorsun ve bir şekilde istediğin gibi gitmiyor. Kendini izah etmek zorunda olmak duygusu çok yorucu. Aslında bu çoğunluğun meselesi. Sonra karar verdim, dedim ki "beklenti içine girme Hande." Bugüne kadar standartlarımı ve yaşamsal koşullarımı hep ben yarattım çünkü. Bir kadın olarak etrafıma baktığım zaman bu veya şu nedenlerle kapana kısılmış, özgürce hareket edemeyen hemcinslerimi gördüm .Mutluluk benim seçimlerimde, hep esas oldu o yüzden. İşim için de aynı şey geçerli. Risk almadan hiç bir şeyi bilemiyoruz... Şu an mutluyuz ve kendimize göre tatlı bir düzenimiz var. Üç sene oldu. Leon da neşeli bir evde büyüyor. Evde dans ediyoruz yarışmalar yapıyoruz...



AŞK BURNUNUN SIZLAMASIDIR

- Aşka dair nasıl bir tanımlama yaparsınız ve siz bu tanımlamanın neresindesiniz?

Ben bir yerinde onu yakaladığımı düşünüyorum .Burnunun direğinin sızlamasıdır aşk. "Rağmen" kelimesi oturur en tepesine.


İSTERSEN HAYATINI ZEHİR ET

-  Çok pozitif bir insansınız. Pozitif olduğunuz kadar mutlu musunuz? Sizce mutluluğun tanımı nedir?

Öyleyim seçimim bu yönde oldu. Biz herhangi bir umutsuz durumda arkadaşımla birbirimize deriz ki, "istersen kafayı öbür tarafa çevir sen bilirsin hayatını zehir et."