Gösteri devam etmeli mi?

Batının sömürgecilik tarihinin utanç duyulan parçalarından biri olan ucube gösterileri, bugün tıbbın gelişmesiyle giderilebilecek hastalık ve anomalileri ticari bir gösteri haline getirmişti.

Ömür Tanyel

Ünlü İngiliz grup Queen’in de bir şarkısında dediği gibi “show must go on” yani “gösteri devam etmeli” prensibi aslında günümüze has bir durum değil. Ancak gösterinin ana unsurları çağlar boyu değişime uğramıştır. İnsan genelde uygulayıcı olmasına karşın çoğu zaman da özne olarak seyircinin karşısına çıkarılmıştır.

Geçen aylarda iki haber gündemde yerini aldı. İlk haberde Kamerun’da dünyaya gelen siyam ikizleri ülkemizde gerçekleşen 27 saatlik ameliyatın ardından birbirlerinden sağlıklı bir şekilde ayrılmışlardı. Diğer habere göre ise Kahramanmaraş’ta yaşayan Ayşe ve Sema adlı ayrılmamış siyam ikizleri üniversite eğitimlerini tamamlayıp kütüphanede çalışmaya başlamışlardı. İkiz kavramı tıbbi olarak anne karnında iki veya daha fazla bebeğin gelişimi temeline dayanıyor. Ancak hücrelerin bölünmeleri sırasında oluşabilen bazı aksaklıklar nedeniyle anne karnından itibaren çeşitli gelişim problemleri ile karşılaşılabiliyor. Bunlardan en bilinenlerden biri yapışık ikizler, ya da halk arasında daha çok kullanılan tabiri ile siyam ikizleridir. Burada tek yumurta ikizlerinin oluşum sürecinde annedeki tek bir döllenmiş yumurta tam olarak bölünememektedir. Yani anne rahminde birleşik halde tek yumurta ikizleri bulunmaz. Peki söz konusu tıbbi fenomene neden “siyam ikizi” deniliyor?

Aslında terimin kökeni için 1811 yılında Siam’da (bugünkü Tayland) doğan yapışık ikizlere gitmemiz gerekiyor. O yıl doğan Chang ve Eng Bunker kardeşler bir İskoç tüccar tarafından yaşadıkları köyde bulundular. O an ilginç görünümleriyle ikizlerin de bir ticari metaya dönüştürülebileceğini düşünen tüccar onları ülkesine nasıl götüreceğini düşünmeye başladı. Planını ancak 1829 yılında ABD'li bir denizci ile ortaklığı sayesinde gerçekleşti ve ikizler ABD topraklarına ayak bastı. Tabi ki götürülüş amaçlarına uygun bir şekilde; halka açık gösterilerde şov malzemesi olarak kullanılacaklardı. 25 sentlik giriş ücreti karşılığı o zamanlar “ucube şov” tabir edilen gösterilerde yer alıyor, taklalar atıyor, yüzüyor, oyunlar oynuyorlardı. Sözleşmelerinin bitmesini takiben kendi şovlarını da düzenleyen ikizler önemli bir başarıya da imza attılar; evlendikleri kız kardeşlerden tam 21 çocukları oldu. Birinin felç geçirmesi sonrası sağlık durumları bozulan ikizler 62 yaşlarında peş peşe öldüler. Sadece göğüs ve karaciğer kısmından bağlı Chang ve Eng’in günümüz teknikleriyle çok kolay bir şekilde ayrılabilecekleri düşünülüyor.

İkizlerin yer aldığı “ucube gösterisi” 18 ve 19. Yüzyıl’da özellikle ABD’de popüler bir eğlence unsuruydu. Önceleri bir sirkin parçası olan gösteriler artan ilgi nedeniyle zamanla ayrı bir program haline bile gelmişti. Bu insanların durumlarından memnun olduğu, aksi halde toplumdan dışlanmış bir vaziyette ölüme terk edilecekleri bile öne sürülmüştür. Lakin her halükarda bu durumun gösteri malzemesine dönüştürülmesinin uygun olmadığı açıktır.

“Fil Adam” olarak lanse edilen Joseph Merrick ise daha hüzünlü bir öyküye sahip. 1980 yılında çekilen ve 8 dalda Oskar adayı olan, David Lynch imzalı filme de konu olan Merrick’in 5 yaşında vücudundan başlayan deformiteler yaşamı boyunca büyüdü ve yayıldı. 11 yaşında annesinin ölümüyle yetimhaneye gönderildi ve sonrasında İngiltere’de muhtelif gösterilerde yer aldı. Dönemin tıp toplantılarında bile “sergi malzemesi” olan, Belçika’da soyguna uğrayarak sokaklarda kalan Merrick son günlerini hamisi Dr. Frederic Treves’in gözetiminde geçirdi ve 1890 yılında, 27 yaşında sebebi tam anlaşılamayarak öldü. Hastalığı 1986 yılında Proteus sendromu olarak tanımlasa da hala üzerinde tartışmalar devam etmektedir. Proteus sendromu bir genetik bozukluk nedeniyle olan ve cilt, kas, yağ, kemik gibi dokuların fazla büyümesi ile kendini gösteren bir durum. Hastalık adını denizin sürekli değişen yapısına atfedilen ismiyle Yunan tanrısı Proteus’dan alır.

İngiltere’den tekrar Amerika’ya dönecek olursak Phineas Taylor Barnum ismiyle karşılaşıyoruz. Çünkü kendisi, bu insanlar aracılığı ile para kazanmayı sadece gösterilerle sınırlı tutmamış, bir de “ucube müzesi” kurmuştu. Amiral Nutt lakaplı George Washington Morrison Nutt bir cüceydi ve gösterilerin özellikle tanıtım kampanyalarında etkin rol alıyordu. 2 metre 29 santimlik boyu ve 159 kilo ağırlığı ile  Anna Haining Bates’de diğer bir figürdü. 41 yaşında sebebi bilinmeksizin aniden ölen Bates’e 19. yüzyılın imkanları ile hiçbir tanı konamamıştı. Ancak bugün araştırılabilseydi belki hücrelerimizin büyümesinden sorumlu hormonumuzun fazla salınmasına yola açan bir beyin tümöründen sorun yaşadığını söyleyebilirdik.

Memleket tarihimizde insan sergilenmesi temalı eğlencelerin izlerine rastlamasak da konunun sadece insan olmayacağı, tüm canlılara bu yönden titizlikle yaklaşılması gerektiği muhakkaktır. Dün “ucube” adıyla sergilenenlerin yerini bugün fokların, yunusların, balinaların, aslanların ve bilumum canlıların almasının medeniyetleşme açısından beşeriyetin pozitif bir adımı olmadığı aşikar.