Geçmişten günümüze lezzet mirası: Türk kahvesi
Aralık ayının ilk haftası “Türk Kahvesi Günleri” olarak kabul ediliyor. Her yıl anılacak kadar eşsiz bir lezzet mirası olan bu “sihirli” içeceğin geçmişine bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz?
Burçak ŞenerTürk kahvesi, sadece kahve çekirdeklerinin özenle çekilip pişirilmesinden ibaret değil. Aslında arkasında yatan zengin kültür, tarih ve sosyal bağlarla bütünleşmiş bir deneyim var... Türk kahvesinin izini sürmek yüzlerce yıllık bir mirası ve paylaşım ritüellerini keşfetmek anlamına gelir. Hazırsanız UNESCO tarafından “Somut Olmayan Kültürel Miras” olarak kabul edilen Türk kahvesinin izinde, keyif dolu bir lezzet yolculuğuna çıkalım! Afiyetle…
Yazının buradan sonrasını, kendinize bir Türk kahvesi demleyip okumanızı öneririm. Her yıl aralık ayının ilk haftası Türk kahvesine adanmış “Türk Kahvesi Günleri” olarak kabul ediliyor. İşte tam o haftadayız! Herkes bilir ki Türk kahvesinin yerini hiçbir şey tutmaz. Ancak bu eşsiz lezzetin sadece bir içecek olmanın ötesinde kültür ve sanat kitaplarının sayfalarına girmiş bir tarihçe barındırdığını da unutmamak gerek.
Geçmiş asırların günümüze armağan ettiği bu özel tat Osmanlı İmparatorluğu'nun sokaklarında doğdu. 16. yüzyılda Yemen'den getirilen kahve çekirdekleri bir bakıma zamanın ve mekânın ötesine geçen bir lezzetin temelini attı. Kahvenin Osmanlı İmparatorluğu'na gelmesi Kanuni Sultan Süleyman dönemine rastlıyor. 1500'lü yıllarda dönemin Yemen valisi Özdemir Paşa, keşfettiği bu lezzeti padişaha sunuyor, kahveyi çok beğenen Sultan Süleyman hiç düşünmeden onaylıyor.
İlk olarak saraylarda içilen bu içecek, hızla halk arasında yayılıyor ve kahvehanelerden evlere, sofralara uzanıyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun zirvesinde, Topkapı Sarayı'nda Türk kahvesi, sırf bir içecek değil aynı zamanda bir lüks ve prestij simgesiydi. Sarayın mabeyincileri, kahvecibaşısı ve saraydaki diğer görevliler Türk kahvesini pişirme konusundaki becerileriyle ünlüydü. İmparatorluk sarayında içilen bu özel kahve hızla sosyal yaşamda yerini aldı. Saraylardan halka uzanan bir serüvene dönüşen Türk kahvesi, kahvehanelerle her geçen gün daha da yaygınlık kazandı.
KAHVEHANELER AÇILIYOR
İlk kahvehane, 1554 yılında İstanbul'da açıldı ve kısa sürede imparatorluğun dört bir yanına yayıldı. Bu mekânlar, yalnızca kahve içilen yerler değil, aynı zamanda kültürel etkinliklerin, oyunların, tartışmaların ve sanatın da merkezi haline geldi. Türk kahvesi içme ritüeli de böylece Osmanlı toplumunda büyük bir öneme kavuştu. Bu ritüel, kahve içenler arasında bağları güçlendiren, dostlukları pekiştiren bir deneyim demekti.
O yüzdendir ki hâlâ her hafta mutlaka “Haydi bana kahveye gel” deriz bir dostumuza. Özellikle misafir ağırlama adabında Türk kahvesi ikramı konukseverliğin en önemli ifadelerinden biridir. Tüm bu hikâyeye baktığımızda ise bugün bir fincan Türk kahvesi içmek, geçmişin bu lezzetli mirasına saygı duruşunda bulunmak da diyebiliriz...
BAKIR CEZVE, ÇEKİLMİŞ KAHVE ÇEKİRDEKLERİ VE SABIR
Türk kahvesi pişirmek ise adeta bir sanattır. Bakır cezve, çekilmiş kahve çekirdekleri ve sabır, bu sihirli içeceği hazırlamanın anahtarlarıdır. Tarihi, ritüelleri ve lezzetiyle bu özel içecek, insanları bir araya getirerek özel anılara ve güçlü sosyal bağlara aracı olmaya devam ediyor.
Kimi acı, kimisi tatlı tercih eder ancak her bir yudum hiç kuşkusuz işte bu tarihin izlerini taşır. Şairin de dediği gibi “Her insan geçmişe dönebilir bir yudum köpüklü kahve ile. Kahve deyince, fincandan ötesini görenlere selam olsun…”
LEZZETLİ VE SAĞLIKLI
Türk kahvesi sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından faydalarıyla da dikkat çekiyor.
- Türk kahvesi, antioksidanlar bakımından zengindir. Bu antioksidanlar, bedendeki serbest radikallerle savaşarak hücresel hasarı azaltır.
- İçerdiği kafein sayesinde Türk kahvesi, zihinsel uyanıklığı artırır ve konsantrasyonu destekler.
- Kafein, metabolizmayı hızlandırır ve yağ yakımını artırır. Bu nedenle, düzenli ve ölçülü tüketildiğinde Türk kahvesi kilo kontrolüne katkı sağlar.
- Bazı çalışmalar, düzenli Türk kahvesi tüketiminin Parkinson ve Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklara karşı koruyucu olabileceğini göstermektedir.
- Kahve tüketimi özellikle romatoid artrit gibi romatizmal hastalıkların gelişme riskini düşürür.
ŞEFİN KAHVESİ
Şef Murat Bozok’tan “Türk kahveli ve damla sakızlı sütlü çikolata soslu panna cotta”.
MALZEMELER
Panna cotta:
- 200 gr. krema
- 65 gr. toz şeker
- 100 gr. süt
- 6 gr. yaprak jelatin
- 10 gr. Türk kahvesi
Damla sakızlı çikolata sos:
- 150 gr. sütlü çikolata
- 100 gr. krema
- 20 gr. tereyağı
- 1 gr. damla sakızı
- 5 gr. şeker
YAPILIŞI
- İlk önce yaprak jelatinleri bir kaba alın, üzerini geçecek kadar soğuk su ekleyerek jelatini iyice yumuşayana kadar bekletin.
- Süt, krema, şeker ve Türk kahvesini bir tencerede, kenarlarından baloncuklar çıkana kadar ısıtın.Türk kahvesi aromasının artması için kenarda 3-4 dakika demlendirin. Bir bone veya tülbent yardımıyla bu karışımı süzün ve içine önceden ıslatmış olduğunuz yumuşayan jelatinlerin suyunu tamamen sıkıp sıcak panna cotta karışımına ekleyerek eritin.
- Eşit şekilde kaselere paylaştırın ve buzdolabında en az dört saat bekletin.
- Damla sakızını şeker ile birlikte havanda döverek toz haline getirin. Kremayı ve damla sakızını bir tavada kenarlarından baloncuklar çıkana kadar ısıtın. Ardından küçük parçalara ayırdığınız sütlü çikolatayı ekleyin ve çikolata eriyene kadar güzelce karıştırın.
- Kaselerde kalıp haline gelmiş olan panna cottayı servis edeceğiniz tabağa ters çevirin ve üzerine yapmış olduğunuz damla sakızlı çikolata sosu gezdirerek servis edin.