Ferah Saz’ı susturan gece

Zamanda yolculuğa çıkıp, Antep mutfağından eşsiz lezzetler ve Ferah Saz eşliğinde an be an 80 Darbesi’ne doğru yol alıyoruz. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir miladı konu edinen, Özen Yula’nın yazıp yönettiği, Tuba Ünsal’ın yapımcılığını üstlenip, rol aldığı “Sonbahara Son Güller” adlı oyun 18 Şubat’ta, Küçükçiftlik Park’ta tiyatroseverlerle buluşuyor.

Simay Gözener

Tarih: 11 Eylül 1980, Yer: Gaziantep… Yangın yeri olan yüreklerin sesini bastıracak sazlı sözlü bir fasılın tam ortasında, efkâra kapılmış Seniha, gözü yollarda Fitnat, tutunmaya çalışan Lebibe, Cemile ve assolist Feyruz… Evet, her biri rengarenk kostümlerinin içinde ve olacaklardan habersiz, sahnede… Acılarla dolu 80 Darbesi’ne adım adım yaklaşan geceyi; yemeğiyle, şarkılarıyla, sahnesiyle bambaşka bir deneyimle yaşatacak “Sonbahara Son Güller” adlı oyun seyircisi ile buluşmak için gün sayıyor. Biz de seyircisine farklı bir deneyim yaşatacak olan oyundan yola çıkarak 80 Darbesi’ni, ardında bıraktıklarını, bugünün Türkiye’sinde tiyatro yapmanın, hele bir de kadın yapımcı olmanın zorluklarını ve aklımıza takılan pek çok soruyu Tuba Ünsal’a ve Özen Yula’ya yönelttik. Şimdi söz sırası onlarda:

- 11 Eylül 1980… Yüzlerde tebessümün olduğu o son geceyi konu edinen "Sonbahara Son Güller" adlı oyunda seyirciyi neler bekliyor?

Tuba Ünsal: Özen Yula’nın incelikle işlenmiş metnine eşlik eden hem sesiyle hem oyunculuğuyla şahaneler yaratan oyuncu kadrosuyla sahnelediğimiz oyunumuzun içinde olan fasıl, oyun bittikten sonra da seyircimizi eğlendirmeye devam ediyor. Seyirciyi her şeyin ötesinde güzel ve farklı bir tecrübe bekliyor.


- Sizin yapımcı ve oyuncu; sizin de yazar ve yönetmen olduğunuz oyun sizi nasıl bir araya getirdi?

T. Ünsal: Özen’le yollarımız bundan yıllar önce, benim tiyatro yapımcılığı yapmaya başlamamla kesişti. Tiyatronun içindeki önemli insanları, güzel metinleri, iyi oyunları ve prodüksiyonları öğrenmeye ve buna zaman harcamaya başladığım dönemdi. Özen’i arayıp, tanışmak istedim. Arkadaş olduk. Sonra birlikte oyunlara gitmeye başladık. Yıllar içinde de beraber bir şeyler yapmanın hayalini kurduk ve sonunda “Sonbahara Son Güller” de birlikte yol almaya başladık. Bu metni bir tecrübe tiyatrosu olarak kurgulamak ikimizi de çok heyecanlandırdı.

Özen Yula: Tuba’nın tiyatroya olan sevgisini ve oradaki varoluş sürecini takip ettim hep. Bir konuşmamız esnasında “Sonbahara Son Güller” geldi aklıma ve “şöyle bir oyun var, bakar mısın buna?” dedim. Yapımcı olarak hemen ilgilendi ve okudu. Bir araya geldiğimizde de ondan Seniha rolünü oynamasını istedim. “Adı Aylin”e de hazırlanmaya başladığı için düşündü önce. Sonra, kabul etti. Her birini gerçekten izlediğim ve sevdiğim oyuncu arkadaşlarım da oyuna dâhil olunca süreci başlattık.



- Sahnelenişi bakımından Türkiye’de bir ilke imza atacak iki perdelik oyunda saz heyeti ile seyircilere Antep mutfağından lezzetler de sunulacak. Peki, bu fikir nasıl ortaya çıktı?

T. Ünsal: Değişen hayatlar ve algıların hızlanması; insanlara bir hikâye sunan tiyatroyu da değiştirmeye yöneltti. İnsanları iki saat oturtup bir hikâyeyi anlatmak yerine onların da oyunun bir parçası olmasını sağlamamız gerektiğini düşündük. Her metin buna olanak vermez. “Sonbahara Son Güller” bu tecrübeyi kurgulayacağımız bir metindi. Özen müthiş bir beyin, hem klasik tiyatronun adabından gelip hem de bu kadar yenilikçi çok az insanla tanıştım. Tiyatroda yeni fikirler ortaya koyup, sınırlarımı her geliştirmeye çalıştığımda, engellerle; hatta tiyatronun dinamiklerini bozmakla eleştirildim. Tiyatro yeniliklere çok da açık bir alan değildi, ama dünya değişiyor ve buna sanatın her alanı ayak uydurmalı diye düşünüyorum. Örneğin 18-30 yaş arası kişiler tiyatroyu sevmiyor ve gitmiyor. Biz o jenerasyonun başını telefondan kaldırmasını istiyoruz; fakat bunun için pek de alternatif sunmuyoruz. Bunlar benim tiyatro yaparken kafamdaki yol haritasını belirliyor.

- Ö. Yula: Ben oyunu seyirciyi kapsayacak biçimde yapmayı ve seyircinin arasında ve çevresinde oynanmasını istiyordum. İnsanları 1979’ların modası kıyafetler, eşyalar, yemek ve eğlence tarzı içine götürüp, o özel ve karanlık günü kendi içinden yaşamasını arzu ediyordum. Tuba buna istinaden Antep mutfağı ve ortamın ambiyansı üzerine görüşler söyledi. İşin kapsamı genişledi. O konularda Tuba’nın inanılmaz bir öngörüsü ve zekâsı var. Uygulayıcı yapımcılarımız Banu Atça ve Umut Kurç ile de bu konulara kafa yorup en uygun atmosferi Küçükçiftlik Park’ta kurabiliriz diye yola çıktık.



- “Sonbahara Son Güller” oyununu diğer oyunlardan farklı kılan nedir?

T. Ünsal: Yeni bir tür, eğlencenin 360 derecelik hali… Hem iyi bir oyun izleyip hem şarkılarla efkârlanıp hem de lezzetli yemekler yiyebileceğiniz bir yapı diyebilirim. İlk biletlerimiz satışa çıktığında 750 lira olmasıyla ilgili çok telefon aldım. Demek ki tam anlatamamışız, dedim. Biz üst segment bir restoranda yiyip içeceğiniz bir tiyatro eğlencesinin tümünü bu bütçenin içinde tutuyoruz. “Sonbahara Son Güller” oyunuyla seyirciye tiyatro ve fasıl kültürünün iç içe geçmiş halini sunuyoruz.

- Türkiye’de bir kırılma noktası yaratan, birçok hayatı değiştiren, siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan yıkıcı etkileri olan 80 Darbesi sizce en büyük zararı hangi alanda verdi? Sanat, Darbe’nin yıkıcı etkilerinden kurtulabildi mi?

Ö. Yula: Bence en büyük zararı “insanlık hasletleri”ni sıfırlama alanında verdi. Onur, erdem, gurur gibi sözcükler sadece apartman adları ya da insanların çocuklarına verdikleri isimler olarak kaldı. Bugünlerde de bunun uzantısını görüyoruz. Sanat hiçbir zaman memleketimizde bu yıkıcı etkilerden kurtulamamış; fakat hep dayanarak, inançla, inatla her şeye ve her türlü sınırlamaya, sansüre karşı kendini var etmeye çabalamıştır.

PARAMI TİYATROYA YATIRIYORUM

- Dizi, sinema, tiyatro oyunculuğu derken “Kürk Mantolu Madonna” ile isminizin yanına bir de yapımcı kimliğini eklediniz. Bu ülkede, özellikle tiyatro “yapımcısı” için eserlerden dekora, kalabalık oyuncu kadrosundan kostümlere kadar yaptığınız tercihler fazlasıyla cüretkâr değil mi? Bunun zorluklarını yaşıyor musunuz?

T. Ünsal: Ülkemizde ve hatta dünyada da yenilikçi her insan ve yeni her fikir önce dayak yer, sonra kabul görür. Beni çok etkilemiyor artık bu zorluklar. Seyircim karşılığını veriyor. Dördüncü tiyatro yapımcılığı tecrübemle şu an yürüdüğüm yoldan çok eminim. Hayatımda kazandığım tüm paramı ve oyuncu olarak emeğimi tiyatroya yatırıyorum, alkışı seyircim yapıyor, gerisi laf-ü güzaf.

- Aynı anda hem yapımcılığını üstlendiğiniz hem de başrol oyuncusu olduğunuz iki oyun: “Adı Aylin” ve “Sonbahara Son Güller”… İki oyunu birden yürütmek sizin açınızdan zor değil mi ya da birbirini desteklediği, beslediği yanlar var mı?

T. Ünsal: Aslında çok zorlanıyorum. Özen yeni bir projeye başlayacağı için sadece bu dönemi müsaitti. Ben ona uymak adına üzerime biraz fazlaca yük aldım, ama o kadar güzel birbirini desteklediler ki iyi ki de böyle denk geldiler. Düzenli ve planlı ilerlediğim için aksaklık yaşamıyorum. Tabii bir de şahane insanlardan oluşan, arkamı toparlayan bir ekiple çalışıyorum. 

ÇOCUKLAR SAHNEDE BÜYÜYOR

- Bir yanda oyunculuk ve yapımcılık diğer yanda aile ve çocuklar… Bu enerjiyi nereden buluyorsunuz? Bu gücü yenilemek için nerelerden besleniyorsunuz?

T. Ünsal: Benim enerjim hep çok yüksektir. Doğru yere kanalize ettiğimde mucizeler yaratabilirim. O yüzden sadece işe konsantre olduğumda her şeye vakit kalıyor. Kızım Sare oyuncu olmak istiyor mesela, o yüzden provalarıma geliyor. Yani çocuklarımı da işin içine sokabiliyorum. Aktivite zamanımızda da böylece çalışabiliyorum. Biraz sosyal hayatımı ve ertesi günü düşünmeden eğlenmeyi özledim, ama biliyorum ki iki oyunum seyirciyle buluştuğunda artık her şeye zamanım olacak.