Eşya mı önemli insan mı?
İnsanlar bazı sorulara otomatik cevap verirler ama davranışları cevaplarının tamamen tersi olur.
Üstün DökmenBazı sorulara insanlar otomatik olarak cevap verirler ancak günlük yaşamlarında verdikleri cevaplara uygun davranmazlar. Örneğin, “Ağaç önemli midir” diye sorsanız herkes “Evet” der, fakat ne yazık ki pek çok insanın gözünde ağaçtan daha önemli pek çok şey var: Para hırsı, rant elde etme isteği tüm ormanlardan üstündür. Maden aramak, inşaat yapmak için ormanlar yok ediliyor, manzaramı kapatıyor diye ağaç kesenler bile var.
İnsanların otomatik olarak verdikleri cevaplardan birisi de, insanın eşyadan daha önemli olduğu konusundadır. “Eşya mı önemli insan mı” sorusunu sorduğunuzda hemen herkes “Tabii ki insan” der. İnsanlar, insanın çok önemli olduğunu söylerler ancak çoğunlukla eşyalara insandan daha fazla önem verirler, mal mülk yüzünden cinayet işleyenler var. Tolstoy’un “Savaş ve Barış”ında, asil bir aile az sonra gelecek Fransızlardan kaçmak için hazırlanırken eşyalarını arabalara yüklemişlerdir. Yaralı Rus askerlerini ise orada bırakacaklardır. Son anda bir asil, “Porselenleri indirelim de yaralıları alalım” der. Gecikmiş bir duyarlılıktır bu.
YALİ’NİN GÖZLEMİ
“Tüfek, Mikrop, Çelik” adlı kitabında Diamond, Yeni Gine’nin yerlisi Yali’nin kendisine, “Siz beyazların niçin bu kadar çok kargonuz var” diye sorduğunu yazmış. Orada oturan beyazlara gemiyle çok miktarda eşya kargo yoluyla geliyormuş, yerliler ise çok daha az miktarda eşya ile yaşayabiliyorlarmış. Galiba her şey gibi eşyanın da azı veya çoğu değil, miktar-ı kâfisi (optimumu) işlevseldir. Kat üstüne kat, yat üstüne yat, saray üstüne saray yaptıranların miktar-ı kâfi ile tanışmaları iyi olur.
DİDEROT’UN SABAHLIĞI
Diderot maddi sıkıntı içindeyken Rus çariçesi ondan hizmet alır ve yüklü miktarda para öder. Diderot hemen hayalindeki kırmızı sabahlığı satır alır. Ancak sabahlığı çok şatafatlıdır, eskiyen diğer kıyafetleri ve eşyaları bu sabahlığın yanında sakil kaçmıştır. Elindeki parayla elbiselerini ve eşyalarını birer birer yeniler fakat artık borç içinde yüzmektedir. Bu tüketici çılgınlığına yol açan şeye günümüzde “Diderot etkisi” deniliyor. Diderot bu durumu veciz bir şekilde özetleyerek “Eski sabahlığımın efendisiydim, yenisinin kölesi oldum” demiştir.
GÜNÜMÜZDE TÜKETİM ÇILGINLIĞI
Günümüzde tüketici çılgınlığına pek çok örnek var: Evlerimizdeki gereksiz eşyalar, bazı genç evlilerin ev sahibi olmadan borç harç araba satın almaları veya birkaç kardeşin sahip oldukları aile şirketini, “Kardeşim yat aldı, ben de alayım” diyerek batırmaları gibi.
Bazı aileler pazar günü pikniğe giderken arabalarının bagajına, minderler, hasırlar, toplar, mangallar, karpuzlar, dolmalar, etler, ekmekler koyuyorlar. Bazı gençler ise “Az aslında çoktur” mantığından hareketle minimalizmi tercih ediyorlar, dağ gezmesine (trekking) giderken sırt çantalarına yalnızca sandviç ve su koyuyorlar. Minimalizmi tercih eden ilklerden birisi sanırım Diyojen’miş. Bir fıçıda yaşayan ustanın tek eşyayı bir su çanağıymış, eliyle su içen bir çocuk görünce çanağını da atmış. Minimalist yaşam için sadece gereksiz eşyalardan kurtulmak değil gereksiz davranışlardan veya toplantılardan da kurtulmak gerekiyor.
“İnsanı Sev Eşyayı Kullan” adlı güzel bir kitap var.* Bu başlık bize eşyaları sevip insanları kullanmak yerine tam tersini yapmamızı öğütlüyor.
Kaynakça
* Millburn, J., F., ve Nicodemus, R. (2022). Minimalizm:
İnsanları Sev Eşyaları Kullan. Çev. H. Key. İstanbul, Eksik Parça Yayınları.