En zor karar…
Ölüm her insan için kaçınılmaz, burası kesin ancak bir insan ne zaman ölü kabul edilir? İşte tıp dünyasını yüzyıllarca bir tartışmanın içinde bırakan asıl soru bu.
Ömür TanyelJames Magee ABD’nin Boston kentinde 25 Haziran 1858’de işlediği suçlardan dolayı ölüme mahkûm edildi. Suçu ağırdı ve o dönemki yasalar gereği yalnız ölüme değil, halka açık bir incelemeye yani otopsiye de mahkûm edilmişti. Otopsisine katılmak için Harvard’dan gelen doktorlar aynı zamanda ölümü tespit için muayene de yapacaklardı. Magee asılırken dinleme aletiyle kalp sesleri izlenmeye başlandı. Önceleri dakikada 100 kalp atışı duyulurken 12 dakika sonra 60 atıma düştü. 14 dakika sonra kalp durmuştu. Magee darağacından indirildi ve ölümü not edildi.
Ardından doktorlar otopsiye başladılar, göğüs açıldı ve beklenmedik bir durumla karşılaşıldı. Kalp hâlâ atıyordu. İşin ilginç yanı kalbin hareketi ölüm ilan edildikten sonra 5 saat 18 dakika boyunca devam etti. O zaman sadece doktorların değil, herkesin kafasında aynı soru dönmeye başladı: “Hâlâ yaşayan bir adamı mı incelemişlerdi?” Ertesi günün New York Times gazetesi başlığı da çarpıcıydı: “Maggie idam ipinden değil, cerrahi operasyondan öldü.”
Ölüm gündeme geldiğinde sıkça bitkisel hayat, beyin ölümü, koma gibi terimler de konuşulur. Bir kişinin gerçekten ölmesi için ne kabul edilmeli? Kişinin canlı kabul edilmesi için kalbinin atması yeterli mi? Bu konular, içlerinde çokça teknik ayrıntı barındırır ve bunları tartışma yerinin bu köşe olmadığı da belli. Çünkü konu organ naklinden ötanazi hakkına dek pek çok başka konuya da bağlanabilmektedir.
Bir insanın ölümüne karar vermek günümüzde tek kişinin kararına değil, bazı parametrelerin tümünün gerçekleşmiş olmasına bağlı tutulsa da geçmişte yukarıdaki olayda olduğu gibi pek çok problemle karşılaşılmıştır. Tıpta önemli yeri olan 16. yüzyılın ünlü anatomisti Andreas Vesalius da ağzı yananlardan biridir. Döneminin uygulamalarından biri olduğu üzere halka açık yaptığı bir beden incelemesi sırasında kalbin atmaya devam ettiğinin herkesçe görülmesi üzerine yoğun eleştiri almış ve yaşadığı kenti değiştirmek zorunda kalmıştır.
ÖLÜMÜ BELİRLEME YARIŞMASI
Peki, bu kararı verirken nelere dikkat edilmeliydi? Soru insanlık tarihini her zaman işlek tutmakla beraber standardizasyon elde edilene dek de pek çok sorunla karşılaşıldı. Bu açıdan 19. yüzyıl ayrı bir öneme sahip. Viktoria çağı denen tarih aralığında ölüme ayrı bir ilgi duyulmuştu. Önde gelen sorunlardan biri de insanların diri diri gömüleceği endişesiydi. Bu amaçla 1837’de Roma Üniversitesi’nden Profesör Manni ölümün kesin tarifini verebilecek doktora bin 500 franklık bir ödül koydu. Yarışmada değişik yöntemler önerildi; Lebenspreufer göz ve göz kapağına galvanize elektrik vermeyi, Josat meme uçlarını bir kıskaçla sıkıştırmayı, Middlemorph kalbe dışardan bir bayrak saplayıp sapladığını takip etmeyi ve Laborde de dili dışarıya çekmeyi önerdi. Ödülü ise Eugene Bouchut kazandı. O dönem yeni keşfedilen dinleme cihazıyla iki dakika boyunca kalbi dinlemeyi öneriyordu. Ama bu yöntemin de aslında kesin sonuç vermediğini Magee’nin öyküsünden biliyoruz. Bunu Bouchut da gördü ve 1883’te ölüm kararını üç temel organ sistemi olarak kabul ettiği kardiyovasküler, pulmoner ve nörolojik yapıların kontrolüne bağladı.
İlerleyen yıllarda bu karar için daha ayrıntılı araştırmalar yapıldı ve 1968’de Harvard ölçütleri oluşturuldu. Minnesota’dan iki beyin cerrahı bu ölçütleri bir adım daha somutlaştırdılar. Ancak arada kalan noktalar vardı. Bitkisel yaşam kavramı acaba bir ölüm şekli miydi? İşte bu nedenle Jennett ve Plum adlı araştırmacılar “bitkisel yaşam” tanımını yaptılar ve beyin ölümünden kesin olarak ayırdılar. Çünkü bitkisel yaşamdaki hastaların solunum işlevleri sürmektedir ve ağrılı uyarana yanıt verebilirler. Oysa bunlar ölüm kararı verilirken olmaması gereken durumlar yani beyin ölümü ölçütlerine uymazlar.
BİTKİSEL YAŞAM
Peki, bitkisel yaşam veya tıbbi adıyla vejetatif durum nedir? Bu durumda oluşan bir sarsıntı sonrası çevreyle olan farkındalık kaybolmuştur ama insan bazı tepkiler verebilir. Durumun hassas noktası buradaki tariflemenin veya hukuksal durumun ülkeden ülkeye değişebilmesi. Özellikle ötanazi açısından bu durum sıklıkla vicdani ve hukuksal kararların net bir şekilde ayrılmasını önlemekte.
Martha Sharp Crawford en uzun süre bitkisel yaşamda kalanlardan biridir. Bir insülin enjeksiyonu sonrası olduğu raporlara geçen bilinç kaybından sonra Aralık 1980’den 6 Aralık 2008’de bir huzurevinde ölene dek neredeyse 28 yıl kalıcı bir bitkisel yaşam sürdü. Kocası ilk başlarda ölüme teşebbüsten suçlansa da sonradan beraat etti. Glenn Close ve Jeremy Irons’un başrollerini paylaştığı ve Irons’a “en iyi erkek oyuncu” Oscar’ını kazandıran “Reversal of Fortune” filmi de bu olayı anlatan kitaptan uyarlandı.
Her ne kadar adını anmak istemesek bile Sokrates’in de dediği gibi “Ölüm, tüm insan nimetlerinin en büyüğü olabilir.” Ancak insanoğlunu varoluştan beri meşgul eden bu sorun hakkında hâlâ bazı gri alanlar olduğu ve konuşulmaya devam da edileceği kesin. Yaşamın bir parçası olan ölümü bu kadar konuştuğumuz yeter diyerek son sözü de Cemal Süreya’nın, “Üstü Kalsın” şiirinden bir dizeye bırakalım, “Her ölüm erken ölümdür…”