Eğlenerek kendinden kaçmak
Kültür endüstrisi insanı, düşünen bir varlık olmaktan, sadece arzulayan bir varlığa dönüştürmek ister.
Ayşe Acar“Ne olacak bu dünyanın sınıflı hali?”
Marx’a göre toplumlar gelişecek ve sınıflı toplumlar zamanla aşılacaktır. Eleştirel Teori’nin kurucularından Adorno, Marx’ın bu beklentisinin “olumlu evrensel” olduğunu ancak durumun “olumsuz evrensel”e yani “totalite”ye dönüştüğünü söyler. Burada evrensel, bağdaşık aynılığın evrenselliğidir.
Totaliteyi “Tümelin tikeli boyunduruk altına alması” olarak niteleyen Adorno, “Bu ortadan kaldırarak aşma değil, tersine tasfiyedir” der. Totalite, özneyi otonomisini elinden alarak tarihten silen şeydir. “Kendimiz gibi eylediğimizi düşünürken aslında büyük ölçüde kendi işlevlerimizin uzantıları olarak eyleriz.”
Ortada bir “kendi” olduğunu zannetmek önceden yaşanmış bir güne her sabah yeni bir gün zannederek uyanmaya benzer. Yaşanmış ve yaşanacak olan gün totalite tarafından hazırlanmış bir sahne gibidir. Sahnede özneler değil, nesneler aracılığıyla nesneler/şeyler karşılaşmaktadır. Sahnede gerçekleştirilen değiş tokuşta insanlar nesnelerin birer uzantısı olarak varlık gösterebilmektedirler. Kant’ın nesneyi kuran öznesi alaşağı edilmiş ve erişimi olmayan bir kendinde şeye dönüştürülmüştür. Tüketim toplumu denilen, kimsenin kimseyle karşılaşmadığı bu sahnede metanın insan emeğinin bir ürünü olduğu unutulmuştur.
İnsanlar doğarlar, üretim-tüketim döngüsüne girerler ve sonra ölürler. İnsanın sahnede olmadığı yaşam bundan ibarettir. İnsanın, dolayısıyla özgürlüğün olmadığı, senaryosu önceden yazılmış bir oyuna benzeyen bu döngü hem işçiler hem de “özgürlük karikatürü” bağımlısı burjuva için geçerlidir.
AKLIN ARAÇLAŞMASI
Adorno, şeyleşmenin bir uğrağı olarak düşüncenin şeyleşmesine dikkat çeker. Akıl, nesnel biçimini yitirip, araçsallaşır. Bu, şu anlama gelir: Akıl, kendini bağımlı kıldığı nesnelere ve kişilere göre çalıştırır. Nesnel kullanımdan uzaklaşan ve “araçsal” kılınan akıl, gerçekliği kendi öznel bilincinde ideal bir şekilde kurar. Bilincin felce uğramasıyla, düşünme denilen yeti yalnızca mevcut durumun tasdik edilmesine yarar. Gündelik meselelerle meşgul olan bu bilinçte yaşam ona sunulduğu şekliyle yaşanacak olandır. Dinlenecek müzik, gezilecek yerler, kanepenin rengi, okunacak kitabın ya da köşe yazarının adı, yapılacak diyet, izlenecek dizi, aynadaki görüntümüz… Sunulanlar listesi uzundur.
KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ
Adorno ve Eleştirel Teori bugünü ve içinde bulunduğumuz hali anlamak için hayati önem taşımaktadır. Adorno’nun Kültür Endüstrisi eserini okumalı, hatta bir daha okumalı, sonra başa dönüp birkaç kez daha okumalıyız.
“Her filmin başından nasıl biteceği, kimin ödüllendirilip kimin cezalandırılacağı ya da unutulacağı anlaşılır; bundan başka, hafif müzikte, kulağı alıştırılmış dinleyici, şarkının daha ilk ölçülerini duyar duymaz devamını kolayca kestirir, tahmini doğru çıktığında da sevinir...”
Kültür endüstrisi insanı düşünme külfetinden bütünüyle kurtarmak istemektedir. İnsan düşünen değil, salt arzulayan varlıktır. Ancak “Kültür endüstrisinin en önemli yasası, insanların arzuladıkları şeylere kavuşmamalarını ve bu yoksunluk içinde gülerek doyuma ulaşmalarını sağlamaktır.”
Sistem bir taraftan tüm gereksinimlerin giderileceğini ima ederken diğer yandan bu gereksinimleri hep bir tüketici olacak biçimde düzenlemektedir. “Şu bluzu ya da gömleği de alırsam daha mutlu olacağım.” Kültür endüstrisi daha mutlu olacağımızı ima edip bu mutluluğu hep yarına erteleme üzerine kuruludur. Mutluluk, gerçekliğin ötesine serpiştirilmiş altın pırıltılardan başka bir şey değildir.
“Eğlenmek her zaman bir şey düşünmemek, gösterildiği yerde bile acıyı unutmak demektir. Gerçekten de bu bir kaçıştır ama eğlencenin iddia ettiği gibi bayağı gerçeklikten değil, gerçekliğin insana bıraktığı direnişe ilişkin son düşünceden kaçıştır. Eğlencenin vaat ettiği özgürleşme, yadsıma gibi, düşünceden de kurtulmaktır.”
Kültür endüstrisinde eğlence daima bir kendinden kaçıştır…
Kaynak: Theodor W. Adorno: History and Freedom - Negatif Diyalektik – Kültür Endüstrisi.