Eğitimini yurtdışında tamamlayan Lila Gürmen kariyerine Türkiye’de devam ediyor: Oyunculuk çok cesaret ister
Tiyatro sanatçısı ve oyuncu Gürmen’in rol aldığı film geçen ay New York’ta ödül aldı. Aslıhan Ünaldı’nın yazıp yönettiği “Suyun Üstü”, nisan ayında yapılan bağımsız sinema festivali 2024 New York CineFest’te en iyi film ve en iyi yönetmen ödüllerini aldı.
Sebla Didem KordayYönetmenin kişisel deneyimlerinden esinlenerek yabancılaşma ve kabullenme konularının ele alındığı film “Suyun Üstü”, günümüz Türkiye’sinin sosyopolitik zemininde, birbirleriyle yeniden bağ kurmaya çalışan parçalanmış bir ailenin öyküsünü anlatıyor. Aile, kariyer, cinsellik gibi meseleleri üç farklı jenerasyona ait kadın karakterlerinin gözünden işlenen filmde Lila Gürmen, Elit İşcan, Nihan Aker, Serhat Ünaldı, Eren Çiğdem ve Oscar Pearce rol aldı. Başarılı oyuncu Lila Gürmen ile kariyerini ve filmde canlandırdığı keskin sınıfsal değer yargıları olan Alev karakterini konuştuk.
- Nasıl bir ailede büyüdünüz? Gençlik yıllarınız ve tiyatro eğitiminizden bahseder misiniz?
Üst düzey bürokrat bir ailenin kızıyım. Viyana konservatuvardan mezunum ama ailemizde üniversite okumayan sadece ben varım. Ailem çok sevgi dolu ve hoşgörülüydü. Annem ve babam birbirlerine çok âşıktı ve ben de bu sevgiyle büyüdüm. Almanya’da küçük bir adaya taşındığımızda çok küçüktüm. Norderney diye bir ada. Yani Almanya olmasına karşın deniz kenarında büyüdüm. Çok güzel çocukluk anılarım var ve mutluydum. Hatırlayabildiğim kadarıyla hep oyuncu olmak istiyordum ve ailem bana çok destek oldu. Lise yıllarımdan sonra ailem, kapsamlı araştırmaların ardından beni Viyana’daki tiyatro okuluna göndermeye karar verdi. 1985 yılında konservatuvara giriş sınavını kazandım ve oyuncu olarak hayatım başladı. Daha sonra Los Angeles’ta Margie Habor Acting Studio’da film eğitimimi aldım. Ve 13 yıldır buradayım. Ama hâlâ Almanya ve Avusturya’da çalışıyorum.
- “Suyun Üstü” filminin seti nasıl geçti? Çekimlerde zorlandığınız bir an oldu mu?
Son derece eğlenceliydi. Tatil gibiydi ama aynı zamanda para da kazandım. (Gülüyor) Tabii ki bütün bir film ekibi aynı anda bir yatta çalışınca zorluklar oluyor. Denizin ortasındaydık. Bir şey olsaydı hemen müdahale etme şansımız yoktu. Ama birkaç küçük şey dışında kötü bir şey olmadı. Bir keresinde oyuncularımızdan biri mikrofonuyla suya düşmüştü.
- Canlandırdığınız Alev karakterinin zayıf yönleri nedir?
Alev aslında güçlü ama yaralı ve yaşadıklarıyla barışamamış bir kadın. Önceliği ailesi ve en hassas tarafı eski kocası da dahil olmak üzere ailesini ve aralarındaki bağı korumak. Küçük kızıyla ilişkisi oldukça girift. İkisinin baş başa oldukları zor dönemlerdeki paylaşımları anne kız ekseninin dışına taşmış. Ama onun güçlü yanlarından da bahsetmek isterim. Kendinden emin. Ekonomik bağımsızlığa sahip, bilinçli ve sosyal (sınıfsal) anlamda keskin değer yargıları var. Çok gururlu bir kadın ve söylediklerin arkasında duruyor. Elbette bazı sahnelerde yaralarını ve acılarını görüyoruz.
- Filmin kadrosundaki tüm değerli oyuncuların yanı sıra Oscar Pearce ile nasıl bir uyum yakaladınız?
Çok iyi anlaşıyorduk. Tipik bir İngiliz mizah anlayışına sahip, disiplinli ve kaprissiz. İkimiz de yurtdışında eğitim aldığımız için çalışma şeklimiz birbirine çok benziyordu. Tabii onun için kolay olmadı çünkü çoğunlukla Türkçe konuşuyorduk.
- Filmin ödül almasıyla ilgili duygu ve düşüncelerinizi paylaşır mısınız?
Çok sevindim ve gurur duydum. Ödül kazanmak her zaman özel bir andır. Ama bence ödül, film yaparken hedeflediğimiz bir şey olmamalı. Hiçbir şey kazanmasanız bile bu kötü olduğu anlamına gelmez. Hiçbir şey kazanamayan harika filmler ve oyuncular var. Mesela Orson Welles...
BUNU OKUMALISIN JİM JARMUSCH!
- Yönetmen Aslıhan Ünaldı ile çalışmanın size katkısı oldu mu? En başarılı bulduğunuz yönetmenler hangileri?
Aslıhan’ın en büyük katkısı, çok güzel bir arkadaş edindim. Aynı dalga boyundayız ve bu birlikte çalışmayı daha da verimli, eğlenceli ve sonuçların tatmin edici olmasını sağladı.
Güçlü bir detay anlayışı var. Onunla tekrar çalışmayı çok isterim. “Başarı” geniş bir sözcük. Hayal ettiğin şeyi yapmaya yönelik herhangi bir girişim başarıdır. Başarı bir sonuç değildir. Bu yüzden bence tüm yönetmenler başarılıdır. Ama hangi yönetmenle çalışmak istediğimi bilmek istiyorsanız: JIM JARMUSCH! Belki okur bunu. (Gülüyor)
- Gelecekte hangi rolü canlandırmak istersiniz?
Amerika’da bana şunu öğreten Sam Christensen adında bir hocam vardı: Oyuncular, her zaman her role girebileceklerini düşünürler. Ve genelde her zaman kendilerinin tam tersini oynamak isterler. Ama dünyada çok fazla aktör var. Bu nedenle kendine bir imaj yarat ve içine sığabileceğin bir çekmece bul. Yapımcılar ve yönetmenler rol seçerken sadece bir çekmece açmayı seviyorlar. “Voilá!” Ben yüzde 95 zengin anne rollerini oynuyorum. Rol almak istediklerim ise köprünün altında yaşayan bir serseri, Alice Harikalar Diyarında, korku gerilimindeki bir katil, rahibe Theresa’nın hayatı, William Shakespeare’in “Hırçın Kız”daki Kathrina. Ama en çok istediğim, tarihi bir filmde güçlü bir kadın rolüyle parlamak. Kendi türü için kendini feda eden bir savaşçı olarak.
- Kaçırdığınıza üzüldüğünüz bir rol oldu mu?
Yönetmen Ives Jansen Hamburg’daki Thalia Tiyatrosu’nda Ibsen’in Hedda Gabler’ı sahneledi. Başrol için beni istemişti. Aynı zamanda Avusturya’da bir dizi için teklif almıştım. Diziye karar verdim. O kararımdan dolayı bugün hâlâ üzgünüm.
- Kariyerinizdeki dönüm noktaları nelerdir?
Türkiye’ye gelmem... Türkiye’de tatil yaparken Harika Uygur’la tanışıp yemeye çıktık. “Neden buraya gelmiyorsun? Senin gibi oyunculara ihtiyacımız var“ demişti. Bir proje için olabilir aslında diye düşünmüştüm. O bir proje şu an 13 yıl oldu. (Gülüyor)
- İşinizde karşılaştığınız en öğretici an nedir?
En öğretici bir anım yok. Her yeni proje bir zorluktur ve önceki başarılarına güvenmemen gerekir. Eğer empatin yoksa iyi bir oyuncu olamazsın. Başkalarının neler yaşadığını hissetmelisin. Yıllar geçtikçe öğrendiklerim, oyunculuk çok cesaret ister. Tamamen yabancıların sana yaklaşmasına izin verecek kadar savunmasız. Bu her seferinde yeni bir macera, yeni bir meydan okuma ve yeni bir deneyim demek.
- Oyunculuk kariyerinizde unutamadığınız bir set anınız var mı?
Aslında unutamadığım anılarımı hep tiyatro da yaşadım. Sahnede geri dönüş yok, tekrar yok. Uyanık ve spontane olmalısın. Burada unutamadığım bir olayı anlatabilirim.
Trajik final sırasında yaşadım. “Sırça Kümes”te altımdaki bir bank gıcırdayarak yavaşça çöktü. Hepimiz ve seyirciler bir süre gülmekten kendimizi alamadık ve o anda trajediye dönüş aşamadığı için yarıda kesmek zorunda kaldık. Setteki en komik öyküm ise Avusturya’da bir polisiye çekiyorduk. Ben şüpheliydim ve komiser tarafından sorguya çekildim. Kafamda meslektaşımdan tamamen farklı bir sahne vardı ve sahne giderek daha mantıksız hale geldi. Kimse fark etmedi ama herkes bir şeylerin ters gittiğini hissetti. Elinde senaryo olan asistan ikimizin farklı bir sahne oynadığımızı söyleyene kadar sahneyi muhtemelen 10 kez çektik. (Gülüyor)
- Kulis alışkanlıklarınız neler?
Tiyatroda konsantrasyon egzersizleri yapıyorum ve bir metnin üzerinden tekrar tekrar geçiyorum. Sette ise kahve ve çay eşliğinde sohbet ediyorum.
- Gelecekteki projelerinizden bahseder misiniz?
Son iki yılda üç dizi ve üç film de rol aldım. Seyahat etmeyi çok sevdiğim halde tatile gidemedim. Şimdi biraz dinlenmek istiyorum ama tam olarak başaramıyorum. (Gülüyor) Kanada’da yaşayan yapımcı arkadaşım Münire Armstrong ile çok heyecan verici bir proje hazırlıyoruz. Senaryo şu anda yazılıyor.
- Kendinizi hangi konularda eleştirir ya da översiniz?
Övülmeye değer tarafım, özeleştiride çok iyiyim. Oyuncu olduğunuzda özeleştirinin doğal olduğunu düşünüyorum. Bu meslekte olmayı kabul eden herkes otomatik olarak özeleştiri yapmaktadır. Ama burada size zayıf noktalarımı söylemeyeceğim. (Gülüyor)
- Yaşamınızda karşılaştığınız bir zorluk karşısında nasıl bir çözüm yolu seçiyorsunuz? Sorunla baş etme konusunda tavsiyeniz ne olur?
Tek çıkış yolu yüzleşmek! Sorunları aşmanın tek yolu bu. Sizi güçlendirir. Güç, yapabildiklerinizden gelmez. Yapamayacağınızı düşündüğünüz şeylerin üstesinden gelmekten gelir. Winston Churchill’ın dediği gibi, “Başarı nihai değildir, başarısızlık ölümcül değildir. Önemli olan devam etme cesaretidir.” Bunu her zaman başarıyor muyum? Hayır. Ama deniyorum.
- Yaşam mottonuz nedir?
Bu bende hep değişir. O anki ruh halime ve bulunduğum ortama bağlı. Ama bir tane motto her zaman bana eşlik ediyor: Başkalarınınkini değil, kendi hayatını yaşa... Ama bu hiç kolay değil. Onu kırma, bunu kırma, yok ayıptır vs. derken kendimizi başkalarının hayatında buluyoruz.
- Hangi filmleri tavsiye edersiniz?
* Smoke (Duman) 1995
* Wayne Wang
* Down by Law (İçerdekiler) 1986
* Jim Jarmusch
* A woman under the Influence (Etki altinda bir kadın) 1974 John Cassavetes
* The Man Without a Past (Geçmişi Olmayan Adam) 2002
* Aki Kaurismäki
* In Liebe, Eure Hilde (From Hilde, with Love) 2024
* Andreas Dresen
* Saw 1-10 (Testere) 2004-2023
Korku ve gerilim filmlerine de bayılıyorum. (Gülüyor)
- Hangi kitapları tavsiye edersiniz?
Zor bir soru. Çok fazla kitap okudum. Bu her zaman sizi kişisel olarak neyin etkilediğine bağlıdır. Ben seneler önce Simone de Beauvoir’ın “Her Erkek Ölümlüdür” kitabından etkilenmiştim. Ölümsüzlüğün acısını çeken bir adam ile kendini beğenmiş ve oyuncu olarak başarılı bir kadın arasındaki ilişkiyi konu alıyor. Tabii ki de Antoine de Saint-Exupéry den “Küçük Prens”. (Gülüyor) Ve dünyanın kutsal yazılarını: İncil, Kuran, Tevrat, Hinduizm’in ve Budizm’in klasik kutsal yazılarını tavsiye edebilirim. Yazar olarak da Dante Alighieri, William Shakespeare, Miguel de Cervantes, Charles Dickens, Franz Kafka, Borges, Paul Auster, Gabriel García Márquez (Kolera günlerinde aşk). Çok fazla var. Gerçek kitap alın, kitap okuyun. Hangisi olursa olsun. Bir tanesi sizi otomatik olarak diğerine yönlendirecektir. Kitaplar zihin, kalp ve ruh için önemlidir.