Eğitimde kaos

Çocuk istismarı ve çocuk gelin olaylarının altında yatan neden hiç değişmiyor. Eğitimde yaşanan sıkıntılar...

Nazife Güngör

Ülke gündemine bakar mısınız? Çocuk istismarı, çocuk yaşta evlilikler, bunu haklı göstermeye yönelik fetvalar, saf tutmalar... “Biz bu hale nasıl geldik” diye sormak ne denli doğru olur bilemiyorum. Biz zaten hep mi böyleydik? “Uygarlaşma, ilerleme” derken aslında kendi kendimizi mi kandırdık? Olup bitene bakılırsa öyle galiba. Bizler çocuk evliliklerini, kadına, çocuğa şiddeti yıllarca filmlerden izlerken bütün bunları uzağımızda, ilkellikten hâlâ kurtulamamış toplumlara özgü sanıyorduk. Yaşadığımız toplumun ayrıntılarına bakmak aklımıza gelmedi çünkü. Modernleşmenin, laikleşmenin, çağdaş eğitimin olanaklarından yararlanmanın toplumun tüm kesitlerine aynı oranda sirayet etmediği gerçeğini görmezden geldik. Ülkenin bir tarafı liberalleşirken diğer tarafında feodalizmin hüküm sürmesine aldırış edilmedi. Bütün bu aldırmazlığın ve önemsemezliğin sonucunda gelinen nokta bu.

Bugün ülkenin bu tür vahim gündem konularıyla meşgul olmasının asıl nedeni ise kuşaklar boyu zaten yaşanagelen bütün bu olayların günümüzün karmaşa ortamında öncekine göre çok daha görünür olmasıdır. Önceleri kırsalın feodal toplumsal ilişkileri içerisinde gözlerden ırak yaşanan bütün bu olaylar şimdilerde kentlerde, çoğu zaman da din unsuru kullanılarak “meşru zemin” oluşturulan birtakım ortamlarda gerçekleşmeye başladığı için görünür hale geldi ve kamunun gündemine taşındı. 

Bütün bu vahim olayların görünür hale gelmesi ve kamu gündemine taşınması bir yanıyla olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Çünkü çözüm, sorunun kod açımlamasıyla başlar. Ancak bu denli vahim bir toplumsal sorunun siyasetin popülizmine sıkıştırılarak çözüm sürecinin tıkanması da olası görünüyor. Nitekim TBMM’de soruna ilişkin tartışmalar, kaygımızı ne yazık ki güçlendirici yönde. Siyasi partiler ve de siyasetin aktörleri sorunların kaynağına inmek ve çözüm önerileri getirmek yerine olup bitenler üzerinden siyaset yapma hevesindeler. Çözüm önerilerinden yoksun popülist siyasetle hiçbir sorunun çözümü mümkün değildir. 

Çocuk istismarı, cinsel şiddet, kadın cinayetleri gibi olaylar bu toplumun ezelden beridir kanayan yarası. Sorunun kaynağını toplumun derinliklerinde aramak gerekiyor. Eğitim politikalarını yeni baştan gözden geçirmek lazım. Devletin öncelikli görevi, bütünsel bir eğitim öğretim politikası geliştirmek ve toplumun tüm kesitlerinin eğitim olanaklarından yararlanmasını sağlamaktır. Batılı ülkelerin bugün gelişmiş toplumsal yapılara sahip olmalarının temel nedeni, gelişme süreçlerini güçlü eğitim-öğretim politikalarıyla başlatmış olmalarıdır. Bu ülkenin kuruluş sürecinde aynı şeyi Mustafa Kemal Atatürk de yapmıştı. Dünya çapında ün yapmış eğitimcilerin danışmanlığında güçlü bir eğitim yapılanmasının temellerini atmıştı. Bugün gelinen nokta ise öğretmenden yoksun köylerimiz.

Toplumsal gelişme sürecinin en önemli kanaat önderleri öğretmenlerdir. Öğretmensiz köy anlayışından bir an önce vazgeçilmesi gerekir. Burada özellikle bir noktaya dikkat çekmek isterim. Bu ülkede eğitim-öğretim hizmeti Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Milli Eğitim Bakanlığı’nın yetkisindedir. Bu kapsamda eğitim hizmeti devlet okullarının yanı sıra bakanlığa bağlı ve de bakanlığın belirlediği izlence doğrultusunda özel statülü okullarda verilir. Ancak son yıllarda birtakım cemaatlerin, tarikatların, vakıfların da kurs adı altında medrese tarzı eğitim hizmeti vermekte oldukları dikkati çekiyor. Bunların nasıl bir eğitim öğretim izlencesi izledikleri, hukuksal dayanaklarının ne olduğunun ayrıntılı olarak incelenmesi gerekir. 

NEDEN MEDRESE?

Örneğin, altı yaşında evlendirilmesiyle ülke gündemine gelen kızın, ailesi tarafından okula değil, medreseye gönderildiği yönündeki ifadesi bu açıdan da ele alınmalıdır. Eğer birileri bu ülkede medrese eğitimi veriyorsa bunun hukuka aykırı olduğunun da bilinmesi ve konunun ciddiyetle ele alınması gerekir. Aynı şekilde kimlerin, hangi izlenceyle ne tür kurslar verdiklerinin de incelenmesi gerekir. Verilen eğitimin niteliğinin, karakterinin, ülke ve toplum kalkınmasına katkısının bilinmesi önemlidir. Eğer dini eğitimse söz konusu olan, bunun için de Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde hizmet vermekte olan imam hatip okulları, ilahiyat fakülteleri var zaten. Ayrıca birtakım vakıfların, tarikat ve cemaatlerin dini eğitim vermelerine gerek olmadığını düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti eğitim-öğretim hizmeti vermek açısından oldukça güçlü bir yapıya sahip. Başka yapılanmalara izin verilmesine hiç gerek yok. Aksi takdirde her kafadan bir ses çıkar. Bu da kaos demektir. Bugün ülke gündemini meşgul eden bunca vahim olay da bir tür kaos göstergesi olarak ele alınmalıdır. Eğitim öğretim hizmeti önemlidir ve bu hizmete katkı verenler de bir o kadar takdir edilmelidir. Ancak verilen hizmetin niteliği de önemlidir. Kimlerin, nerelerde, kimlere ne tür eğitim verdiği, insanların hangi anlayış ve düşünüşle yetiştirildiği de önemlidir. Unutulmamalıdır ki bir toplumun en temel oluşturucu unsurlarından biri eğitimdir.