Duygu Sarışın ve Cem Yiğit Üzümoğlu, ‘Kin’ filmi ile sinemaseverlerle buluştu
Netflix Türkiye’nin yeni yerli filmi “Kin” izleyiciyle buluştu. Başrolünü Yılmaz Erdoğan’ın üstlendiği filmde çok önemli iki rolü canlandıran genç oyuncular Duygu Sarışın ve Cem Yiğit Üzümoğlu ile söyleştik.
Emrah KolukısaYönetmenliğini Türkan Derya’nın üstlendiği yeni Netflix filmi “Kin” aslında bir Güney Kore filminin uyarlaması. “The Chronicles of Evil” adlı filmden hareketle çekilen film bir yanıyla soluk soluğa izlenecek polisiye bir gerilim, bir yanıyla da şiddetle örülmüş bir intikam hikâyesi.
Yılmaz Erdoğan’ın tecrübeli bir cinayet masası komiserini canlandırdığı filmde Ahmet Mümtaz Taylan’ın yanı sıra genç kuşağın dikkat çeken isimlerinden Duygu Sarışın ve Cem Yiğit Üzümoğlu da yer alıyor. Filmdeki sürprizleri açık etmemek için fazla ayrıntıya girmiyoruz ama her iki oyuncunun da senaryoda kilit öneme sahip olduklarını söyleyebiliriz.
Bu vesileyle Duygu Sarışın ve Cem Yiğit Üzümoğlu ile Cumhuriyet Pazar için uzaktan bir söyleşi yaptık.
Öncelikle şunu sorayım: Senaryoyu ilk okuduğunuzda tepkiniz ne oldu ve bu rolü neden oynamak istediniz?
Duygu Sarışın: Açıkçası benim sürecim hızlı gelişti. Senaryoyu okumadan önce Türkan Hoca anlattı ve karakteri o kadar hissederek anlattı ki ardından ben senaryoyu hemen okudum. Buraya çok iyi adapte edilmiş bir uyarlama. Tabii ki Yılmaz Abi’nin de eklemeleri ve dil kabiliyetiyle kurduğu matematikle iyi kurgulanmış, uzun zamandır okuduğum en dinamik işti. Rolü oynamak istememin en büyük sebebi ise Gül’ün dünyası beni çok etkiledi. Yanardağ gibi bir kadın Gül. Çocukluğunu ıskalamış paramparça büyümüş genç bir kadın. Sistemin dikkatsizliğine uğramış, haksızlığa kurban edilmiş bir ailenin parçası Gül. Bu şekilde büyüdüğü için inanılmaz bir öfke var içinde. Tüm karar ve davranışlarının tetikleyicisi de bu oluyor.
Cem Yiğit Üzümoğlu: Senaryoyu ilk okuduğumda ben de çok beğenmiştim. Yapısı, ritmi ve hikâyesi oldukça sürükleyiciydi. Rolü oynamak istememdeki en büyük sebeplerden biri de yalnızca kendi oynayacağım rolün değil herkesin rolünün önemli olmasıydı. Filmin ismi olan “Kin” aslında benim ve Duygu’nun oynadığı karakterlerde bedenleşiyordu. Tabii bu da rolü istememdeki büyük etkenlerden biriydi.
GÜL ÇOCUKLUĞUNU ISKALAMIŞ
Filmde her ikinizin de Yılmaz Erdoğan ile olan ikili sahneleriniz çok dikkat çekici. Onun gibi bir ustayla oynamak nasıl bir şey?
Cem Yiğit Üzümoğlu: Güven veren, yol gösteren ve destekleyen biri. Sette ve set dışında bana çok yardımcı oldu. İşin iyi olması, seyirciyle doğru odaklarda buluşması için çok çaba harcayan bir sanatçı. Tecrübesiyle, varlığıyla ve yaklaşımıyla hem sizi hem de sahneyi oynatan bir aktör. Benim için çok önemli ve güzel bir deneyimdi.
Duygu Sarışın: Harika bir deneyim tabii. Yılmaz Abi’nin bende yeri sadece tiyatrocu kimliğiyle değil... Şair ve yazar kimliğiyle de gıpta ile takip ettiğim biriydi. Karşılıklı oynamak kısmına gelince meslektaş olarak harika dengeler kuran ve sahne içinde oyun imkânı veren dişil bir oyun gücü var. Bu da hem karşısındakine oyun alanı açıyor hem de oyununa hayran bırakıyor.
Rolünüzün psikolojik yönü hayli yüklü, nasıl hazırlık yaptınız?
Duygu Sarışın: Başta da dediğim gibi çocukluğunu ıskalamış bağlılıkları bağımlılıkları olan bir karakter Gül. Hazırlık sürecinde Türkan Hoca ve Yılmaz Abi’yle yaptığımız sohbetlerde madde kullanımı etkileri ve intikam planı üzerinde durduk. Nelerle mücadele ettiğini, para kazanabilmek için neler yaptığını tartıştık, psikolojik okumalar yaptım, filmler izledim... Gül’e inandım ben, sanırım temel çıkış inanç oldu bu noktada. En nihayetinde Gül de inancı sayesinde en masum en gerçek haliyle, kendi kendini var eden haliyle son sahnesinde de karşımıza çıkıyor; umarım seyircide de bu yansımayı görürüz.
‘OYUNCULUĞA DAİR HÂLÂ BİR FİKRİM YOK’
Sizi belki de en çok genç Fatih Sultan Mehmet rolüyle anımsıyoruz. Fatih gibi tarihsel ve gerçek bir karakteri canlandırmak nasıl bir şey?
Cem Yiğit Üzümoğlu: Olağanüstü bir deneyimdi ve öyle olmaya da devam ediyor. Biraz şöyle düşünüyorum: Herkesin üstüne bu kadar çok konuştuğu, tartıştığı ve uzlaşamadığı Fatih’e dair tarihi olarak değil ancak yorumsal bakımdan benim fikrimin sorulduğu ve dinlendiği bir proje oldu. En nihayetinde elimizde çeşitli olgular olsa dahi Fatih Sultan Mehmet’in nasıl oturup kalktığına, nasıl konuştuğuna, nasıl yemek yediğine, nasıl öfkelendiğine ve nasıl yürüdüğüne dair bir bilgimiz yok. Bir oyuncu olarak benim görevim, okuduğum ve incelediğim onlarca kaynaktan derlediğim bilgileri harmanlayarak onu ayağa kaldırmaktı. Böylece Fatih Sultan Mehmet ben olsam böyle olurdum diyebileceğim bir yorum ortaya çıktı. Beğenilir veya beğenilmez, başarılı bulunur veya bulunmaz, ben çok derin bir araştırmanın sonucunda çok fazla emek harcayarak ortaya çok yönlü bir Fatih yorumu bıraktım.
Oyunculuk sevdası nasıl başladı?
Bebeklik ile çocukluk arasındaki yıllarda başladı. Uzun süredir bunun üstüne düşünüp çalıştığım için emin bir şekilde söyleyebiliyorum. Tam olarak olayı anlatmayacağım ama “sevda”nın oyunculukla hiçbir ilgisi olmadığını söyleyebilirim. Değil o zamanlar, konservatuvar zamanlarında bile bir oyuncunun ne olması gerektiğine dair bir fikrim yoktu, hâlâ yok. Oyunculuğa dair bir bilgim olmadığı için bu “sevda”nın oyunculukla ilgili olmadığı da çok açıktı. Sanırım bende sonradan gerçek bir saplantıya dönüşecek olan oyunculuk ilk başlarda mutlu edebilmek, eğlendirebilmek, güldürebilmek ve gülebilmekle ilişkiliydi.
“Evlat” adlı oyununuz çok beğenildi…
“Evlat”, oldukça modern, sade, teatral ve gerçek bir metin. Zeller’in çok detaylı ve güçlü bir kalemi var. Karakterlerini ilmek ilmek örüyor. Ben de İbrahim Çiçek’in detaylı yönetiminde “Evlat” görevimi layığıyla yerine getirmeye çalışıyorum.
‘NURİ BİLGE İLE ÇALIŞMAK İSTERİM’
“İçerde” ve “Ufak Tefek Cinayetler” gibi dizilerde canlandırdığınız roller çok dikkat çekti ama sizin sinema deneyiminiz de var. Oyuncu olarak hangisini tercih ediyorsunuz, dizi mi film mi? Kriterlerinizi de anlamak adına soruyorum biraz…
Duygu Sarışın: Apayrı iki alan aslında. Karakterlerin önünü sonunu bilmek devamlılığı ve boyutlu olması tarafıyla tabii ki sinema filminin oyuncu olarak daha tatmin edici olduğunu düşünüyorum.
Oyunculuk macerası sizde nasıl başladı peki?
Hedefe nasıl ve ne zaman kilitlendiniz? Bir derdim var ve anlatmak istiyorum, paylaşmak istiyorum diye başladı. Aslında moda tasarım okurken oyunculuk sınavına hazırlandım ve 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Oyunculuk Bölümü’nü kazandım. Onun öncesinde, ablam opera sanatçısı olduğu için onu sahnede görmekle başlamış olabilir.
Çalışmak istediğiniz yönetmenleri sorsam?
Zor sorular bunlar... Aklıma ilk gelen Türkiye’den Nuri Bilge Ceylan, dünyadan Yorgos Lanthimos. Farklı janrlar denemek istiyorum; absürd, sürreal, gerilim gibi... Keşke dediğim isimler de var elbette, Akira Kurosawa, Ingmar Bergman gibi... Ama hayatlarımız kesişmedi tabii...