Doktoralı ev kadınının örtük maliyeti
Sokakta beni birisi “Ballerinafarm” isimli sosyal medya fenomenine benzetti ve ev kadınlığı üzerine sosyoekonomik temelli sorgulamalar başladı.
Dilşad ÇelebiBize yıllardır yeten apartman dairesinin Uzay’dan sonra küçük gelmesi, kentsel dönüşüm diye İstanbul’da sokakların şantiye alanına dönmesi, bebek arabasıyla asansörsüz binanın dördüncü katında yaşamanın eziyete dönüşmesi gibi pek çok neden bizi geçen sene İstanbul dışındaki bahçeli bir eve taşınmaya yönlendirdi.
Bu ev benim için hem yeni hem eskiydi çünkü çocukluğumdaki yazlar bu evde geçmişti ama şimdi bambaşka bir konjonktürle geri dönmüştüm. Neyse ki çoğunlukla çok mutlu anılar yaşatmış olan bu ev yeniden büyük bir mutluluk getirdi yaşantıma. Bir anda evimiz iki, hatta üç katı büyüklüğe çıktı, bahçede domates-biber yetiştirmeye başladık, anneme yaklaştım, eşim marangozluk gereçleri bile aldı.
Keyfimin ne kadar da yerinde olduğunu düşündüğüm bir gün kasabaya indiğimizde ben her zamanki gibi yine Uzay’ın peşinde koştururken biri beni bir sosyal medya fenomenine benzetti ve o günden sonra kafam biraz karıştı. Benzettiği kişi “Ballerinafarm” hesabıyla tanınan Hannah Neeleman adlı 10 milyon takipçili bir sosyal medya fenomeniydi.
Hesabına bakınca gerçekten de ilgi çekici buldum: Sekiz çocuk annesi olan “Ballerinafarm”, Utah’ta dev bir çiftliğin hayvan ve bahçe bakımını üstleniyor, kucağında sarı bebeleriyle ev işleri yapıyor, anneannemin evindeki kuzineye benzeyen fırınlarda doğal yemekler hazırlıyor ve yetmezmiş gibi tüm bunlar hakkında paylaşımlar yapıyordu.
Ben üzerinden bir ay geçmiş olmasına karşın daha Uzay’ın doğum gününde çektiğim fotoğrafları paylaşacak zaman bulamamıştım! Üstelik tüm bu yoğunluğuna karşın kadının yüzünde tek bir yorgunluk belirtisi görünmüyordu, çok güzel ve fitti.
Allık diye yanağıma sürüp elimle dağıttığım rujumu çantamın diplerinden zar zor bulup baktım, ona “Aramıza yeniden hoş geldin, ben de artık cıvıl cıvıl görüneceğim” dedim ve yanağımı azıcık kızarttıktan sonra üç ay sonra kullanılmak üzere çantama geri attım.
Peki neydi bu kadının vaat ettiği? “Ballerinafarm”ın öncülerinden olduğu ve “Geleneksel eş” diye Türkçe’ye çevirebileceğimiz “Trad-wife” (traditional wife) akımı aslında “geleneksel Türk aile yapısı”yla pek de çelişmiyordu.
Çünkü bu akımda “baba” evden dışarı çıkıp çalışıyor, kadın ise kocasının maddi desteğine bağımlı olarak evin işlerini yapıyor, çocuklara bakıyordu. Hatta genellikle çiftlik gibi yerlere taşındıkları için hayvancılık, çiftçilik gibi beceriler geliştirdikleri de görülüyordu bu sosyal medya fenomenlerinin. Yani trad-wife terimi evlilik veya hane içinde “cinsiyet rollerini benimseyen” bir kadını ifade ediyor.
Dolayısıyla her ne kadar bize dayatılan geleneksel aile yapısıyla uyumlu gibi görünse de bu akımda çağdaş yaşam tarzımızla çelişen bir şey var ki o da şimdiye kadar emek verip canımızı dişimize takıp iş yaşamında erkeklerle olabildiğince eşit duruma geldikten sonra tüm bu edinimleri bırakıp bir anda ev kadınlığına soyunmak!
Ev kadınlığını tabii ki hakir görmüyorum ama doktoralı birinin gününün büyük kısmını çocuk bakıp evi temizleyerek geçirmesinde çok büyük bir örtük maliyet var. “Üniversite mezunu kuryelerin motosiklet kazalarında öldüğü ülkemde anneliğin örtük maliyetini kim umursar ki?” diyeceksiniz, eh tabii siz de haklısınız.
BEN DE Mİ “TRAD-WIFE”IM?
Dışarıdan bakınca benim durumum da “trad-wife” gibi görünse de ben bu sıfatı kabul etmiyorum çünkü eşimle ikimiz de evden çalışıyoruz ve ev işlerini ortaklaşa görüyoruz. Ayrıca tekrar sete dönmem konusunda beni motive ediyor hep ama ben henüz hazır değilim.
Çocuğumla ve evle daha çok zaman geçirmeye yönelik seçimim tamamen benim kişisel seçimim ve bana dayatılmıyor, bu nedenle çağdaş ve güçlendirici bir yanı da var.
Yine de sosyal medyada, sokakta, televizyonda. Nerede olursa olsun bize pazarlanan “yaşamların” derin sosyolojik yönlendirmeleri özellikle yaşamı henüz tanımayan genç kızlar için büyük tehlike arz ediyor.
Çünkü bu dev bahçeli çiftliklerde geçen, doğal, kendi ürününü yetiştirdiğin pestisitlerden uzak, çocuklarının iyi beslendiği ve özenle büyüdüğü yaşam dışarıdan muhteşem gözükse de aslında büyük bedeller ödeniyor.
Kaldı ki “Ballerinafarm” gibi 10 milyon takipçili bir hesap artık bir iş kadınıdır ve empoze ettiği yaşam tarzı, modası geçmiş cinsiyet normlarını romantikleştirerek bu normların kadınlara yüklediği tarihsel sınırlamaları görünmez kılar.
Kendisi milyonlar kazansa da kadınlara çalışmamayı özendirerek çağdaş feminizmi ve çağdaş kariyer odaklı beklentileri kasıtlı olarak reddeder. Pratiğe gelince yorgunluktan gözaltları morarır, çizmeleri gübre kokar, bebek ağladığı için ocaktaki sütü taşar, almak istediği bir şey için kocasından para istemesi gerekir.
Mali bağımlılık, sınırlı kariyer gelişimi, cinsiyet stereotiplerinin güçlendirilmesi, güç dengesizlikleri gibi pek çok perde arkası sorunu olan bu ışıltılı yaşam tarzı özellikle iki gelirin bile finansal gereksinimleri karşılamak için yetersiz kaldığı günümüz ekonomisinde sürdürülebilir de değil.