Doğa, insan ve geyikler

“Arabamı Sür” ile sinema dünyasının tüm dikkatini çeken Japon yönetmen Ryusuke Hamaguchi, “Kötülük Diye Bir Şey Yok”ta birçok mitolojide kutsal kabul edilen geyikler üzerinden kurduğu anlatı ile iyilik ve kötülük arasındaki uzaklığı ölçüyor.

Başak Bıçak

- Geyikler insanlara saldırır mı?” 

- Hayır.

- Emin misiniz?

- Eğer vurulmuş bir geyik ya da onun annesi değilse...

Japonya’nın karlarla kaplı ormanlarından birinde yer alan, küçük bir köy... Kameranın gözünün gökyüzüne çevrildiği dingin bir müzik eşliğinde ekranda süzülen ağaçlar... Doğaya, küçük ve telaşsız bir övgüyle açılan bu sahne, Japon yönetmen Ryusuke Hamaguchi’nin filminin kalbini ilk andan açığa çıkarmakta cesur davranıyor ancak meselesi ve kötülüğe ilişkin “söyleyecekleri” konusunda o kadar da istekli davranmayacağını da belli ediyor.

Ormanda sakince babası ve sivri dikenler tarafından uyarıldığı için belli ki korkusuzca gezinen küçük Hana. Gündelik yaşamın dinginliğini, sakin ritimlerini vurgulamak istercesine odunlarını kesen, bir restoran için su taşıyan dul baba Takumi. Evdeki küçük bir fotoğraftan sezinlediğimiz ancak nedenini tam olarak bilmediğimiz annenin kaybıyla geriye iki kişi kalan bir aile. “Kötülük Diye Bir Şey Yok”un (Evil Does Not Exist) uzun, yalın bir yaşamın melodisini açığa vuran bu açılışı ve çok fazla şey söylememek konusundaki ısrarı filmin bütününü ele geçiren ve anlatısını temellendiren ilkelerin altını çiziyor. Çünkü ismin, filmin omuzlarına yüklediği ağırlığı hissedeceğimiz ve insanın iyilik veya kötülük, beyaz veya siyah gibi kavramların ötesinde sahip olabileceği örtük özelliklerin muamması öykünün asıl çekirdeği. Ancak Hamaguchi’nin buğulu gerçeklikle bezeli filminin biçemini de şekillendiren esas niyetini vurguluyor.

GÜVENLİ KAMP ALANI!

İlkin, Tokyo merkezli bir şirketin köyden aldığı arazide “glamping” adını verdiği ve turistlere güvenli kamp yapma olanağı sunan bir tür otel projesinin köyü ve doğayı yok etme girişimi gibi duran “Kötülük Diye Bir Şey Yok”, başta alıntıladığım diyalogla üstü örtülü bir fikir veriyor. Projeyi halka anlatmak için gelen iki kişinin halk tarafından “yerle bir edildiği” sekanstan sonra durumun vahametini anlayan ve köyün, “her şeyin ustası” adamına başvuran “kentli” bireyleri, geyiklerin yaşadığı yörede karşılaşabilecekleri sorunlar hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyorlar. Ancak geyik rotası üzerine kurulan otelin varlığı, yalnızca “nereye gideceklerini bilinmeyen” geyiklerin değil pek tabii halkın da varoluşunu tehdit ediyor. Bundan da öte kendisine teklif edilen iş olanaklarıyla Takumi’nin sakin yaşamını değiştirmeye yelteniyor. İşte bu girişim hem Takumi hem de proje adına çalışan iki kişi için yaşanan ilk kırılmanın açığa çıktığı toplantının ardından ismin ve tuhaf kompozisyonların yarattığı tekinsizliğin gizemini gün yüzüne çıkarıyor. Hana’nın korkusuzca dolaştığı bölgede kayboluşu değişimin ilk habercisi ve aynı zamanda kötülük ve iyilik arasındaki ayrımın silikleşmesiyle filmin sır perdesi aralanıyor.

KÖTÜLÜK VAR MI?

“Kötülük Diye Bir Şey Yok”, sanılanın tersine finalinde bile kötülüğün var olduğu ya da olmadığıyla ilgili bir şey söylemek konusunda bilinçli bir çekingenlik içerisine giren ancak “geyiklerin” filmin anlatısıyla ve dolayısıyla insanın özüyle bağıntısını sinsice betimleyebilen bir film. “Arabamı Sür”ün (Drive My Car) yönetmeninden tanıdık bir durağanlığın, perdeli bir üslubun ancak daha mütevazı bir söylev barındıran, bazı anlarda belirsizliğiyle “yoran” ve bunun da yarattığı gizeme kapılmamıza izin veren bir hikâye. İncelikli, basitliğiyle görkemli, meramıyla olgun.

Puanım: 7/10