Doctor Strange çoklu evren çılgınlığında
Sami Raimi imzalı Doctor Strange: Çoklu Evren Çılgınlığı Marvel hayranlarını şaşırtacak, korkuseverlere keyifli anlar yaşatacak.
Başak BıçakEvrenler arası karnavalesk bir yolculuk her daim eğlencelidir. Ancak alternatif benlikleri arasında gezinen bir filmin tüm evrenlerine nüfuz etmiş korku tonu, onu bir “gece yarısı çılgınlığının” eşiğine getirebilir. Karşınızda, Marvel kanonunun demir zırhında açtığı ufak deliklerden sızan ışıklarla anlatısını aydınlatan -ya da karanlıkta bırakan- nefis bir Sam Raimi filmi var.
KORKU CEHENNEMİ
Marvel Studios patronları, devasa bir sinematik evrene dönüşen bu dünyayı bağıntılı hikayelerle anlatmaya karar verdiğinde, azılı Marvel fanları için dahi işlerin raydan çıkma ihtimalini öngörmüşlerdir. Çünkü Doctor Strange: Çoklu Evren Çılgınlığı’nı izledikten sonra yüzlerce karakter, olay örgüsü, sonsuz olasılıklarla dolu öykülerden mürekkep Marvel külliyatını birbirinin peşi sıra yayınlanan filmler ve dizilerle takip etmenin zorunluluğuyla yeniden yüzleşiyoruz. Şaka bir yana, Doctor Strange hala dikkatli Marvel fanları için ipuçlarını yakalamakta zahmetsiz bir film. Fakat aynı şeyi, “çizgi roman eğlencesi” izlemeye giden seyirci için söylemek güç. Çünkü Doctor Strange dallanıp budaklanarak, Avengers: Endgame’den, Spider Man: No Way Home’a, What If’e ve bilhassa WandaVision’a göbekten bağlanmakla kalmıyor, bunu bir de Evil Dead’in kötücül ağaçlarının usulüyle yapıyor. Hem Evil Dead gibi kült korku serilerine hem de Spider Man gibi süper kahraman filmlerine hayat veren Sam Raimi bu sıra dışı dokunuşun mimarı. Ve Marvel’ın ihtiyaç duyduğu türler arası doku uyumunu yakalamakta başarılı bir yönetmen olduğunu -Disney izin verdiği ölçüde- Doctor Strange ile kanıtlıyor.
Henüz girizgahta, psikedelik görüntülerle bezeli evren tasviri ve olay akışı, filmi giderek karanlığa sokacak Raimi örtüsünü açık ederken, Marvel formüllerine yakın duran ahtapot saldırısıyla yeni kötü karakterimiz görünürlük kazanıyor. New York’un ünlü cerrahı, mistik sanat ustası Stephen Strange, çok sevdiği Christine’in düğününde mutluluğu sorgularken -ki bu kuşku, benlikler arasında hangisinin mutlu olduğu sorusunu filmin çekirdeğine yerleştirirken, kötü karakterimizin motivasyonunu da şekillendiriyor- Wanda Maximoff ya da namı diğer Scarlet Witch, meseleye yanıt bulup harekete geçiyor. Boyutlar arası geçiş yapabilen America Chavez’in güçlerini ele geçirmek isteyen Scarlet Witch’in ortaya çıkışıyla yön değiştiren film, korku türünün önde gelen teması şeytani ele geçirme izleğine yakınlaşmaya başlıyor. Bu andan itibaren Marvel evreninde nadiren karşılaşabileceğimiz türde ölüm sekanslarına kucak açan Doctor Strange, stüdyo parametrelerini alaşağı ediyor. Her sekans, bir öncekini aratacak kadar vahşete meyyal fakat Raimi, usta elleriyle bunu Marvel kisvesi altına sokmayı beceriyor. Anlatısını birkaç evrende, aynı anda kurgulayan film, özellikle Scarlet Witch’in kötücül bir cadıya dönüştüğü andan itibaren zombiler, hayaletler, büyücülerle dolu bir cehenneme evriliyor.
ÜRKÜTEN MİZAH
Doctor Strange’in, şaşırtıcı ve kalbinizi kazanacak yönünün saf bir korku atmosferiyle sınırlı kaldığını sanıyorsanız, yanılıyorsunuz çünkü Marvel’ın kendisini ciddiye almayan, cilalı neşesi, Doctor Strange’de vakur bir mizahla harmanlanıyor. Evrenler arası geçiş sahnesi ve finale yakın, havada yanan notalar savaşı filmin en tumturaklı bölümleriydi ancak öykünün geri kalanında yaratılan ürkütücü tonu bozmayacak kadar dengeliydi. İtiraf etmeliyim ki Sam Raimi’nin Doctor Strange serisinin başına ördüğü bu deliliği sevdim. Filmin vitriniyle uyumlu mizahi süslemelerine ise bayıldım.
Son olarak, Doctor Strange’in Michael Waldron imzalı senaryosunun yer yer yavanlaştığını ancak tüm bunların Raimi’nin yarattığı karanlık fanteziyle göz ardı edilebildiğini söylemek gerek. Filmin Marvel hayranlarını ne kadar mutlu edeceği bilinmez ama korku severlere cazibeli bir göz kırptığı gerçek.
Puanım: 8/10