Dillerin de başına gelir: Hantallık
Bugün kullanılan Türkçenin bin bir sorununun yanında bir de “hantallaşma” sorunu var. Çok laf, az anlam. Gereksiz sözcüklerle, tıka basa doldurulmuş cümlelerle konuşuluyor.
Ülker İnceYalnızca insanlar hantallaşmaz, diller de hantallaşır. Hantallaşan insan nasıl çevikliğini, etkililiğini hatta güzelliğini kaybederse diller de kaybeder. Bugün kullanılan Türkçenin bin bir sorununun yanında bir de “hantallaşma” sorunu var. Çok laf, az anlam. Gereksiz sözcüklerle tıka basa doldurulmuş, ifade gücü azaltılmış, anlamı bulanıklaştırılmış, bazen yok edilmiş cümlelerle yazılıp konuşulması sorunu. Bir örnek vereyim ama önce vereceğim örneklerimin hepsini gerçek metinlerden ya da konuşmalardan aldığımı söylemeyi unutmayayım. “Şehir hastaneleri bir kara delik olma noktasında devam ediyor” diyen kişiye gerçekten sormak istiyorum: “Şehir hastaneleri bir kara delik olmaya devam ediyor,” deseniz olmuyor mu diye. Ya da niçin olmuyor? O “nokta” sözcüğünü oraya tıkıştırmanızın nedeni nedir?
Biliyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı ziyarete gelen Avrupa Komisyonu Başkanı Bayan Ursula von der Leyen, kendisine oturacak yer gösterilmediği için ayakta kalmıştı. Haber şöyle verilmiş: “Ayakta kalmak durumunda kaldı”! Ali Babacan’la bir söyleşi yapılacağı haberi, “Ali Babacan’la ilgili olarak bir söyleşi gerçekleştirilecek” biçiminde duyuruluyor! “Ali Babacan’la bir söyleşi yapılacak” diyemiyorlar.
Türkçe -yapısı gereği- o kadar ekonomik bir dildir ki Batı dillerinden çeviri yaparken bunu bütün çevirmenler fark eder. Kaynak metindeki sözcüklerin bazıları çeviride artar, onları atmanız gerekir çünkü Türkçe fazla sözcük sevmez. Sözün gelişi, İngilizcede, “Pek çok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de zorunlu eğitim on iki yıldır” biçiminde dile getirilen bir içerik Türkçede “Pek çok ülkedeki gibi bizim ülkemizde de zorunlu eğitim 12 yıldır…” biçiminde dile getirilir. İngilizcede benzerlik ilişkisini kurmaya yarayan o “olduğu gibi” ifadesini Türkçede “deki” soneki karşılar. Ama artık Türkçede de İngilizcedeki gibi söyleniyor ve İngilizceleştirilmiş Türkçe cümle örneklerinin sayısı hızla artıyor. Merak ediyorum acaba bir gün Türkçede İngilizceleştirilmemiş ifade kalacak mı?
Bu örnekleri zararsız bulduysanız, dahası var: AFAD ekipleri bir kaza yerine gidiyor. “Olay yerine 3-5 kilometre kala aracı durdurarak namaz kılma hususunda daha yüksek sesli konuşmalar gerçekleştiriyorlar aralarında.” Bu acayip cümleyi yazan kişi eminim kendisine “Ne demek istiyorsun?” diye sorsak hiç duraksamadan ne demek istediğini söyler, “… aracı durdurarak, acaba burada namaz kılsak mı diye tartıştılar” der, “konuştular” der.. E, pekiyi, bizim sormamızı beklemesine gerek var mı canım, ne demek istiyorsa onu söylesin. Ne demek istediğini bilmiyor olacak hali yok.
Konuşmak anlamlı (ve sağlıklı) bir insan eylemidir. Deli değilseniz biriyle konuşmak için bir gerekçeniz olur. Bir şey sormak ya da bir şey öğrenmek ya da bir şey iletmek, bir uyarıda bulunmak için konuşursunuz. Ama karşınızdaki kişiden bir yanıt alabilmeniz için söylediğiniz şey o kişi için de bir anlam ifade etmelidir. Kuşkusuz yazarken de bu böyledir.
Bir gazetenin ekinin arka sayfasında birinin bir öyküsü yayımlandı (besbelli ki gazete yönetimi öyküyü pek beğenmiş). Öykücü bana (elbette de hepimize) şöyle bir şey söylüyor: “...ayakkabıma aldırmayarak geriden uzayarak koşturduğum bacağımla... seke seke geçiyordum gecenin içinden.” Bu kişiye de sormak gerekiyor: Ne demek istiyorsun, diye! Acaba kendisi anlıyor mu? Anlıyorsa eminim bizim de anlayabileceğimiz gibi anlatmanın yolunu bulacaktır. Bir dili iyi kullanmanın gerektirdiği kafa disiplininden, sözcük ve dilsel yapı bilgisinden habersizlik neyin işaretidir ve sonu nereye varır, gerçekten merak ediyorum.