Dans eden ataklar

Bebek gelişimi sırf yeni becerilerinin ortaya çıktığı, büyümesine işaret eden özellikleri büyülü bir uyum içinde görülmeye başladığı toz pembe bir süreç değil. Başta görülmeyen kızgınlık, öfke gibi özellikler de bebek büyüdükçe kendini gösteriyor.

Dilşad Çelebi

Bir süredir çok disiplinli şekilde bir müzikale hazırlanıyorum. Belirli bir müzikale değil genel olarak herhangi birine. Ama özel olarak çocuk şarkılarına çalıştığımı söyleyebilirim. Çünkü 14.5 kg ağırlığında ve uyurken şarkılar eşliğinde ayakta gezdirilmeyi seven bir oğlum var.

Artık Karpuz Adam’ı, Ali Baba’nın Çiftliği’ni filan söylerken bir yandan damacana zıplatıp bir yandan hızlı adımlarla yürüyebilirim ve hiç nefesim kesilmez.

Ayrıca Uzay’ın uykuya dalma derecesini de bir yandan sürekli kolladığım için (Uzun süre ayakta kalırsam veya erken yatağa geçersem geri uyanıyor) sahnede en gerekli şeylerden biri olan “farkındalık” ve “diğer oyuncuların sürekli bilincinde olma hali”ni oldukça geliştirmiş olmalıyım. Bir de üzerine Uzay’a yaptığım uyuyormuş numarası da eklenince…

Olur da vaktinden evvel gözümü açıp ona bakarsam uykusu bir daha gelmemecesine kaçıveriyor. Gözümü açmaya her yeltendiğimde Yunan mitolojisindeki Orpheus geliyor aklıma. Evet, ben kesin farkında olmadan müzikale hazırlanıyorum.

Aslında başlangıçta her şey çok kolaymış, o zamanlar anneliğin ilk şaşkınlığıyla anlayamamışım. Uzay emerken ninni eşliğinde uyurdu. Ben de “Anne karnından sesime alıştı” romantizmiyle tanıdığım tüm akranım annelerin aksine internetten açmak yerine kendim söylerdim şarkıları. Hâlâ da söylüyorum… Şarkı söyleme kısmı zor değil, gece yarısı uykuluyken söylediklerimi saymazsak.

Asıl zor olan kucakta dolaştırarak uyutmak! Öyle ki eşimde de bende de bel ağrıları başladı. Bu duruma nasıl geldik peki? Çalıştığım zamanlar eşim emerek uyumaya alışkın oğlumuzu haliyle başka yöntemlerle uyutmayı denemişti. Dizimiz ne yazık ki çok uzun soluklu olmayınca ben de tekrar çalışmaya ara verdim ve akşamları evde olabildiğim için Uzay emerek uyumaya devam etti. Ama asıl sorun Uzay hasta olduğunda başladı.

Hani demişler ya “Çocuğumun hasta olduğuna değil huyunun değiştiğine yanarım”.

Artık bilinçlenip ilaç içmeyi reddettiği için bol ılık duşlu ve zıbınla geçirdiği üç gün boyunca yüksek ateşini zar zor, ara sıra düşürebildik. Ateş başladığı gibi bir anda bitti. Ama sürecin sonunda biz de bitmiştik. Artık yepyeni bir oğlumuz var. O pamuk gibi çocuk, artık istedikleri anında olmayınca sinirleniyor. Bisikletle gezdirirken önünde birileri yavaş yürüyor diyelim bir anda küçük küçük çığlık atmaya başlıyor.

Neyse ki şimdilik çevreyi rahatsız edecek kadar yükseltmiyor sesini ama memnuniyetsizliğinden ben fazlasıyla haberdar oluyorum. “Oğlum tamam, birazdan geçeceğiz” diye nafile açıklamalar yapıyorum ama o sırada dört dişiyle sinirden gidonu ısırmaya başlamış oluyor. Zaten aklımın almadığı bir enerji…

Çitinin içinde tutmak artık imkânsız. Hasbelkader çitin içine koydunuz diyelim, uyguladığı psikolojik baskıya dayanmak ne mümkün! Hâlâ yürümeye başlamadığı için özgürce evin içinde emekleyecek. Ama o emekleyen haliyle bir bakıyorsunuz odanın bir ucunda sonra Hermes gibi pırrr diğer ucundaki koltuğun tepesinde.

FIRTINALI GÜNLER

Belki durumun girdiği dokuzuncu sıçramayla yani büyüme atağıyla da alakası vardır. Bebekler yaşamlarının ilk yirmi ayında mental gelişimlerinde 10 ayrı sıçrama yaşıyor. Sıçramalarda, olağan düzeninden çıkıp nedensiz ağlamaya, uyumamaya ve daha az (bazen çok) yemeye başlıyorlar.

Bu belirtilerin hepsi görülmese de genel olarak benzer seyrediyor. Ve bu bulutlu, hatta fırtınalı günlerin bazen haftaların ardından güneş yine yüzünü gösteriyor ve bebeğiniz yepyeni yetenekler kazanmış oluyor. Bir bakıyorsunuz küplerden kule yapmaya başlamış ya da kendi giysilerini giymeye çalışıyor...

Uzay bir önceki ataklarında olayların art arda gelip dizi oluşturduğunu anlamıştı şimdi ki atağında da o dizilere müdahale edebilmek için strateji geliştirmeyi çözüyormuş.

Çocukların sıçramalarını takip etmeyi kolaylaştıran popüler bir uygulamayı Uzay doğar doğmaz indirmiştim. Gerçi benim pek kullandığım bir uygulama olmadı çünkü Uzay’ın fırtınalı günleri bile güneşli gibi geçerdi eskiden. Şimdi ise tüm ataklarını dokuzuncu sıçramaya saklamış gibi üstümüzden bulut eksik olmuyor. Hatta birkaç kez yıldırım yemiş bile olabiliriz.