Cumhuriyet Devrimi ve evrimsel sürdürülebilirlik

Cumhuriyet Devrimlerinin sürdürülebilir ve kalıcı olmasının altında Atatürk’ün halkla bütünleşen uygulamaları yatıyordu.

Nazife Güngör

Cumhuriyetimizin 99’uncu yıldönümünü kutladık. Mustafa Kemal Atatürk’ün eylemsel ve düşünsel önderliğinde kurulan Cumhuriyet gerçek anlamda bir halk devrimidir, çünkü halk ittifakıyla gerçeklemiştir. Anadolu halkı Atatürk’e güvenmiş ve tereddütsüz onunla yola çıkmış, zorlu bir mücadelenin ardından Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştu. 

Cumhuriyet devletin üst kurumlarından halk tabanına yayılan büyük bir yeniden yapılanma hareketidir. Devletin işleyişini sağlamaya dönük siyasal ve hukuksal yapılanmalar gerçekleştirilmişti. Devlet, demokratik bir anlayışla biçimlenirken toplumun da özgür bireylerden, devletin yönetsel alanına katılım gösterecek bilince sahip vatandaşlardan oluşması için kapsamlı bir eğitim ve kültür hareketi başlatılmıştı. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nde egemenlik kayıtsız koşulsuz halkındı. Bu egemenliğin doğru ve sağlıklı kullanılabilmesi için de halkın düşünsel ve akılsal olarak gelişmesi, sağduyu sahibi olması önemliydi. Aklı ve vicdanı hür bireyler Cumhuriyetin temel unsurunu oluşturacaktı, ancak bu hürriyetin kullanımı da bilinçli vatandaşın varlığını gerektirmekteydi. İşte bu nedenle Cumhuriyet Devrimi hem bir üst yapılanma hem de tabandan yapılanma hareketidir. 

Cumhuriyet için yalnızca siyasal yapılanma değil, toplumsal yapılanma da öncelikli hedefler arasındaydı. Bir devrimin evrimsel bir sürekliliğe dönüşmesi ve sürekli gelişmesi ancak bu şekilde mümkün olabilmektedir. Cumhuriyetin kurucu önderi Atatürk’ü diğer devlet insanlarından, devrimcilerden ve kuruculardan farklı kılan da buydu. Eğer onların pek çoğu tarih sayfalarındaki yerlerini almışlarsa fakat Mustafa Kemal Atatürk düşünceleriyle, kurduklarıyla hâlâ önderliğini sürdürüyorsa, bunun nedeni gerçekleştirdiği devrimin evrimsel bir süreklilik içerisinde devam ediyor olmasıdır. 

Çünkü Atatürk, halkıyla birlikte gerçekleştirdiği siyasal devrimi, düşünsel yön verişle toplumsal devrime dönüştürdü. Bağımsızlık savaşının kazanılması ve Cumhuriyetin ilanının ardından yaşamın çeşitli alanlarında gerçekleştirilen devrimler, toplumsal yapılanmaya temel oluşturmaktaydı. Çağdaşlaşma sürecinin başlatılması ve çağdaş toplumsal yapının oluşturulması kapsamlı ve çok yönlü bir devrimsel hareketin, dolayısıyla da evrimsel sürecin başlatılmasını gerektiriyordu. Yaşamın her alanına yayılan bir devrimsel hareket söz konusuydu. 

Eğitimi köylerden başlatan Köy Enstitüleri, bu anlamda Cumhuriyet Devriminin eğitim anlayışının en önemli simgesel kurumlarıdır. Köy çocuklarının eğitilerek meslek sahibi yapılarak köylerine gönderilmesi ve eğitim seferberliğine toplumun iç dinamikleriyle süreklilik kazandırılması devrimin evrimsel yanının planlanması açısından mükemmel bir hamledir. Köy Enstitüleri yalnızca meslek edindirmiyordu, aynı zamanda her açıdan donanımlı, yaşamın tüm pratiklerinde yetkin çağdaş bireylerin yetişmesine de olanak veriyordu. Aydın, yaratıcı ve eleştirel düşünüş yetisine sahip, beyin ve beden sağlığını koruma bilinci gelişmiş bireylerin yetiştirilmesi bu okulların müfredatının temel kazanımları olarak belirlenmişti. 

Cumhuriyetin kuruluşunun ardından sanat eğitimi veren kurumların inşa edilmesi de devrimin evrimsel anlayışının önemli bir göstergesidir. 1923’te Cumhuriyetin ilan edilişinin hemen bir yıl sonrasında, 1924’te Ankara’da Musiki Muallim Okulu’nun açılışı bu anlayışın somut örneğidir. 

Bir toplumun, kendi dilini geliştirmesi, kendi tarihini bilincinde olması, kendi coğrafyasını bilmesinden daha önemli ne olabilirdi ki? Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi bu açıdan öncülük yapmak üzere kurulmuştu. Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu gibi oluşumlar toplumun diliyle, kültürüyle, tarihiyle bütünlük içerisinde sentezlenerek gelişmesine temel oluşturmaktaydı. 

Gelişmenin, büyümenin ön koşulu üreten toplum, üreten bireydir. Atatürk de bu bilinçle köylünün üretime teşvik edilmesi için gerekli koşulların sağlanmasına öncülük etmiş, üretimi öğreten eğitim kurumları ve üretimi kazanca dönüştürme yolunda halkın işini kolaylaştıran bankalar vs. kuruluşlarla bütün olanaklar seferber edilmişti. 

Cumhuriyetin sürdürülebilirliği akıl yürütebilen, düşünen, üreten bireylerin sayısının artmasıyla mümkündür ancak. Bunun için de Cumhuriyetin kazanımlarına hepimizin sahip çıkması ve onları geliştirmesi ciddi önemdedir.