Cumhuriyet ahlakı
Önümüzdeki ilk seçimden sonra ekonomide, siyasette, adalet sisteminde çok şey yapılacaktır. Yapılması gerekenlerin en önemlilerinden birisi, son seksen yılda giderek artan, son on yılda ise zirve yapan ahlaki çöküşün durdurulmasıdır.
Üstün DökmenOsmanlı’nın çöküşüne paralel olarak yönetim tarzında büyük bir ahlaki çöküş vardı. Aslında ahlaksızlık virüsü imparatorluğun en parlak döneminde kendini göstermişti. Kanunî Dönemi’nde, “Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar” diyen Fuzulî, ahlaki çöküş konusunda adeta tarihe şerh düşmüştü. Kanunî’nin sadrazamı Rüstem Paşa öldüğünde yetmiş deve yükü taşınır miras bırakmıştı. (Tahminim kadarıyla dürüst ve tutumlu bir sadrazamın taşınabilir yasal mirası olsa olsa bir deve yükü olurdu.)
Topyekûn gelişen toplumlarda genelde ahlak da yükselir, siyaseten çökmeye başlayan toplumlarda ise bu çöküşe paralel bir de ahlaki çöküş görülür. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında açılan okullarla (Köy Enstitüleri ve diğerleri) ve kurulan fabrikalarla birlikte bilime saygı, ilerleme heyecanı ve ahlaki anlayış yükselmişti. İçinde bulunduğumuz yıllarda ise pozitif bilimden uzaklaşma, fabrikalarla vedalaşma ve ahlaki gerileme var. Ahlaki gerileme konusunda birkaç örnek:
CAHİLLİK, KİNDARLIK, YALANCILIK VE ÖTESİ
Siyasetle buluşmuş, siyasete bulaşmış bir profesör, “Ben vatandaşın cahil olanını severim” dedi. Ünlü bir siyasetçimiz ise “Biz dindar ve kindar nesil yetiştirmek istiyoruz” dedi. Böylece, aslında kültürümüze yakışmayan, telaffuz bile edilmemesi gereken “cahil ve kindar” insan tipi el birliğiyle tanımlanmış oldu, bir anlamda çağdaş bir cahiliye devrine girdik, Yunus’u Mevlâna’yı unuttuk.
Çoğunluğun gözünde yalan ve siyaset ayrılmaz bir bütündür, vatandaşın dileklerini sigara paketine not eden siyasetçi hikâyeleri anlatılagelmiştir. Ancak kanımca tarihimizin hiçbir döneminde siyasetçilerin göz göre göre yalan söylemeleri günümüzdeki kadar ayyuka çıkmamıştır. “Bizden önce ülkemizde araba, buzdolabı, ambulans, Ankara’da opera binası yoktu; Kazdağları’nda maden aranmıyor, maden aranan tepenin adı başka; elektrik zammını biz yapmadık, muhalefet yaptı; bizde enflasyon yok hayat pahalılığı var” türü söylemler, hem vatandaşı aptal yerine koymadır hem de ahlaki çöküşün çan sesleridir.
Yalan, kumpas senaryolarla yüzlerce kişi hapse atıldı, hukukçu olmadıkları halde bu kumpaslara arka çıkan siyasetçiler daha sonra kandırıldıklarını söylediler. Vatandaş kandırılabilir ama devlet kandırılamaz; eğer bazı siyasetçiler kandırılmışlarsa kanmak istemişlerdir.
Yalanlar bir yana, eskiden de var olan birtakım cinsel ahlak suçları, son dönemlerde arttıkça arttı, birtakım kurslarda, vakıf yurtlarında erkek çocuklara tecavüz edildi. Son yıllarda uyuşturucu kullanan sayısında da korkutucu bir artış var. Siyaset ve ticaret çevresinde bir gencin lüks arabasında fütursuzca uyuşturucu kullanırken çekilmiş videosu yayımlandı. Üst düzey bir siyasetçinin oğlunun kaçakçılık amacıyla bir Güney Amerika ülkesine gidip geldiği söylentisi çıktı. Bu siyasetçi ise oğlunun o ülkeye el çantasında maske ve tahlil seti götürdüğünü söyledi.
Bir süre önce çok saygın bir kurumumuzda gizli bir projede çalışan genç mühendisler kendi kendilerine -nasıl becerdilerse- boğazlarını kesip öldüler. Bu kurumun genel müdürü ortada cinayet olmadığını belirtmek için, “Biz gençlere çok yüksek maaş veriyoruz, sevinçten çıldırıp intihar ediyorlar” dedi. Fazla dediği ücret birkaç bin liraydı. Babaların, genel müdürlerin yaptıkları bu türden açıklamalar bir şeyleri örtme, tevil etme çabasıydı. Eskiden “Zırva tevil kabul etmez” denirdi.
Bir ülkenin çöküş süreciyle yalan ve hile at başı gider, birileri kişisel olarak nemalanmaya ve aynı zamanda Cumhuriyeti çökertmeye çalışırken ahlaki çöküş de kendiliğinden ortaya çıkar. Ahlaki çöküşe cumhuriyet dışı rejimlerde de sık rastlanır. Örneğin Goebbels’in, “Bir yalanı sıklıkla tekrarlarsanız sonunda halk buna inanır” dediği söylenir.
CUMHURİYET AHLAKI NE DEMEK?
Cumhuriyet, bir toplumun egemenliğinin bir kişiye veya aileye bırakılmaması, toplumun belirli süreler için kendi seçtiği kişilerce yönetilmesi demektir. Bu özet tanımın arka planında birtakım özellikler bulunur. Cumhuriyette akılcılık vardır, pozitif bilim mantığı vardır, dogmatizm yoktur, çağdaş eğitim önemlidir; bence cumhuriyet, dedeler nizamı değil, aklın intizamıdır. Cumhuriyette insanların rolleri, statüleri farklı olabilir ancak onurları eşittir. Kendisini el birliğiyle yöneten toplum, ülkesini ve değerlerini de el birliğiyle korur. Bu yönetim biçiminde yalan ve hırsızlık ya yoktur ya da başa çıkılabilecek düzeyde azdır.
Bir cumhuriyetin sahip olduğu değerlere, “Cumhuriyet Ahlakı” adını vermek istiyorum. Cumhuriyet ahlakında ülkeyi “satmak” yerine “yapmak” vardır. Cumhuriyet ahlakında “ormanları yakmak, yangın söndürme araçları temin etmemek, daha yangın sürerken yanan alanları imara açmak” yerine, tek bir dal kesmemek için bir köşkü tekerlekler üzerinde yürütmek vardır. Cumhuriyet ahlakında, cahil ve kindar gençler yetiştirmek yerine, yurtta ve dünyada barış ilkesini benimseyen gençler yetiştirme ve onlara iş olanağı sağlama gayreti vardır. Cumhuriyet ahlakının bulunduğu ülkeler, beyin göçü vermek yerine beyin göçü alır.
Cumhuriyet ahlakının temelinde pozitif bilim vardır, görünene ilişkin gözlemler, deneyler vardır, bu yüzden cumhuriyet ahlakı aşikâr bilgilere dayanır, bu ahlak anlayışında gizli kapaklı işler, yalan yoktur, toplumun yalana inanma ihtimali de düşüktür.
Cumhuriyetin getirilerini, değerlerini, cumhuriyet ahlakını zihnimizde ve dilimizde yaşatarak, dürüstlüğü alışkanlık haline getirebiliriz, yalana inanmayan bir toplum haline gelebiliriz.aYalana ve hileye başvuranlar, yaptıklarının işe yaramadığını gördüklerinde, büyük ihtimalle dürüstlüğü seçmek zorunda kalacaklardır. Cumhuriyet, aydınlıktır, fazilettir, dürüstlüktür.
Kanımca cumhuriyet ahlakına sahip bir toplum, üretmek için köy enstitüleri kurar, bu ahlaktan uzaklaşanlar ise üretmeden tüketmek için AVM kurarlar. Yine kanımca, bir toplumu ekonomik kriz değil, cehalet ve ahlaksızlık batırır. Aydınlık ve ahlaklı günlere ulaşmak dileğiyle.