Çorak topraklarda bir başına
Mad Max serisi Anya Taylor-Joy’un olağanüstü oyunculuğu ve Furiosa’nın hikâyesi ile beyazperdeye dönüyor.
Başak BıçakAvustralyalı yönetmen George Miller, kıyamet sonrası destansı hikâyesi Mad Max’le 1979’da başlattığı anlatısını yıllar sonra “Mad Max: Fury Road” ile yalnızca bir aksiyon harikasına dönüştürmekle kalmadı yarattığı distopik dünyaya sinen ağır testosteron kokusunu östrojenle bastırmanın dâhiyane bir yolunu buldu. Bu yeni evrende, Tom Hardy’nin canlandırdığı Mad Max’i gölgede bırakacak kadar güçlü ve derinlikli bir kahraman yolculuğu inşa eden Miller seyircisini 40 yılı aşkın süre sonra Furiosa ile yeniden tozu dumana katan bir serüvene çıkarıyor.
Kumlarla çevrili bir arazinin ortasında küçücük, ağaçlarla kaplı bir yer... “Furiosa: Bir Mad Max Destanı’nın” açılış planında bu ormanda meyve toplarken gördüğümüz iki kız çocuğunun keyifli hali birazdan Mad Max evreninin çeteleri tarafından kuma bulanacak çünkü “Mad Max: Fury Road”un inatçı Furiosa’sı henüz çocukluğunda herkese kafa tutabildiğini göstermek istiyor. Fakat bu girişim ağaçlar arasında yaşayan topluluğun, gizliliğinin bozulması tehlikesiyle karşı karşıya kalınca Furiosa’nın “ilk ölümkalım savaşı” da başlıyor. Çölün ortasında geçen amansız bir kovalamacanın ardından Furiosa’nın kimliğini inşa edecek intikam ateşini yakan olay gerçekleşiyor ve kahramanımızın en büyük düşmanı Dementus’la tanışıyoruz.
RAHATSIZ EDEN EFEKTLER
Bir motosiklet çetesinin lideri olan Dementus, yaşanan trajediye karşın Furiosa’yı himayesine almak niyetinde ancak filmin “benzin kablolarını kesen” durum da burada açığa çıkıyor. Chris Hemsworth’ün canlandırdığı ve zalim, duygusal/aptal, ihtiraslı ve tuhaf kötü adamı Dementus’la kurulmak istenen iyi-kötü zıtlığı, filmi ilk andan sekteye uğratıyor. Çünkü Dementus’un varlığı Furiosa’nın intikam duygusunu beslemek yerine yersiz biçimde mizahla doldurduğu için hem gülünç anlara yol açıyor hem de ürkütücü dolayısıyla da inandırıcı bir figür olmaktan çıkıyor. Kaybettiği kızı nedeniyle Furiosa’yla bağ kurup onun yaşamasına izin vermesi makul ancak filmin siyah-beyaz terazisini salladığı için Furiosa’nın çok daha görkemli bir başlangıç hikâyesine sahip olmasının -bir parça- önüne geçiyor ki bunda başlangıçta kendisini çok belli eden özel efektlerin rahatsız ediciliğinin payını da eklemek gerek.
Furiosa’nın, ailesinden ve topluluğundan koparılmasıyla sonuçlanan girizgâhtan sonra anlatı bütününde beş ayrı bölüme ayrılıp yıllara yayılırken dokusuyla Fury Road’dan ayrılmaya başlıyor ancak üzerinde temellendiği miras sebebiyle sona doğru selefine bağlanmaya çalışıyor. Film boyunca bir yandan Furiosa’nın travmatik büyüme serüvenine ortak oluyor bir yandan Mad Max’in alametifarikası aksiyon sahneleriyle karakterimizin intikamının nasıl filizlendirdiğini izliyoruz. Kumla kaplanmış yollar, paslı silahlar, kirli arabalar ile su, petrol ve yemek için savaşan insanların ortasında mirasını genişletmeye çabalayan film, özellikle Furiosa’nın kaderini Jack’le (Tom Burke) kesiştirdiği yerde ana karakterinin öfkesini derinleştirmeyi başarıyor. Bu andan itibaren Furiosa’nın, Fury Road’da izlediğimiz katı kabuğu belirginleşirken merhamet damarı da açığa çıkıyor. Vahşetin büyüdüğü ve gerilimin yükseldiği bu anlarda Furiosa’nın başkaldırış ve kurtuluş mücadelesi de gün yüzüne çıkıyor.
FİLME YAKIŞMAYAN FİNAL
Finali, yine Dementus’un yaratılışıyla ilişkili olarak epik bir kahramanın yolculuğuna yakışmıyor ancak Anya Taylor-Joy ve onun küçüklüğünü canlandıran Alyla Browne’ın performansları o kadar iyi, ikisi arasındaki geçiş o denli kusursuz ki Browne’ın nefret dolu yüzüyle bıraktığı yerden, gözlerinden intikam ateşi saçan Taylor-Joy koskoca bir hikâyeyi hakkıyla sırtlıyor.
“Furiosa: Bir Mad Max Destanı” çekirdeğindeki kadın mitiyle etkili, inşa ettiği hüzünlü, tutkulu ve acımasız kahramanıyla güçlü, sarıya, kızıla çalan paletiyle bezediği aksiyonuyla yetkin bir film. Ancak Miller’ın sinematik zekâsının ekmeğini yemek için Furiosa destanını yeni bir “Fury Road efsanesiyle” süslemesi gerek.
Puanım: 7/10