Cebinizdeki 5 kuruşa dikkatli bakın

Belki farkında değilsiniz, ama tarih boyunca biçimi ve anlamı değişiklik gösterse de Türklerle birlikte o coğrafyadan bu coğrafyaya eşlik etmiş hayat ağacı sembolü bugün madeni paraların üzerinde bizimle yolculuğuna devam ediyor. Gelin bu önemli sembolü inceleyelim.

Serra Rodoplu

Geçenlerde, çantamdan çıkan ne yapacağımı bilmediğim beş kuruşlara bakıyordum. Benim için hiç anlamı ve maddi değeri olmayan bu paraya elimde oynarken dikkatlice bakmaya başladım, parlaklığı, Atatürk’ün resminin yer aldığı tura kısmı, rengi, ufak yazılarına inceledim ve en son, bu ufacık paranın üstündeki üstündeki bezemeler dikkatimi çekmeye başladı. Düşündüm, ufacık bir nesne için fazla bezemeliydi. Değerini artık fark edemediğim bu madeni para, pek çoğumuzun değerini bilemediği bir şeyin de bezemesini taşıyordu; doğayı ve evreni sembolize eden ‘hayat ağacı’ motifi… 

Doğa’dan besleniriz, doğa bizleri korur, bizlere sürprizler yapar, konuşur, dertleşir, yaşantımızın aynası olur, bizlere yaşamı ve yaşayanları hatırlatır. Göçebe yaşam kültürüne sahip eski Türk toplumlarının kültürel birikimi tabiat kaynaklı olduğu için, yaşanılan olaylar tabiat varlıklarıyla daha fazla anlam bulmuş ve bazı bitki, hayvan gruplarına sembolik değerler yüklemiş mitlerinin, hikayelerinin, resimlerinin parçası olmuştur.

Özellikle, ağaç imgesi, ‘kök salma’, ‘yerleşme’ gibi sembolik anlamlar taşımış, mevsimden mevsime kendini yenilemesi ve daha pek çok özelliğiyle, eski çağlardan beri insanlığın dikkatini çekmiş ve insanlar kendisi ile ağaç arasında bir bağ kurmuştur. Sanat eserlerine baktığımızda, ağaç motifi, kompozisyonu tamamlayan bir unsur olmanın ötesine geçip ‘hayat ağacı’ imgesi Anadolu kültürünün ayrılmaz bir eşlikçisi haline gelmiştir.

Hayat ağacı, evrenin ve yaşamın sembolü olmuştur. Bütün mitolojik sembollerin temelini oluşturan 'hayat ağacı', meyvesiz oluşuyla tanrının tekliğini, doğmayıp doğurmadığını anlatır. Toprağın derinliğine inen kökleriyle yeraltını, alt dalları ve göğe doğru dik bir biçimde yükselen gövdesiyle gökyüzünü, ışığa yükselen üst dallarıyla cenneti birleştirerek, cennete yükselen hayatın dikey sembolizmini oluşmuş ve yeryüzü ile gökyüzü arasında bir iletişim bağı olmuştur. Gökyüzüne dağılan dal, budak ve yapraklarıyla değişim ve gelişim içinde yaşayan evreni; yaşam döngüsünü; ölümsüzlüğü, sonsuzluğu ve yaşama sevincini temsil etmektedir.

Türklerin değişen coğrafya ve yaşam şekilleriyle beraber 'hayat ağacı' sembolu farklılıklar göstermiş ancak değerini hiç bir zaman kaybetmemiştir, örneğin, Şamanizm’e göre, dünyanın merkezini belirleyen, kuşlar ve kartallarla birlikte betimlenen ağaç, Selçuklu ve beylikler döneminde cennet anlamını da kazanarak; çini, taş ve benzeri bezemelerinde kullanılmıştır. Osmanlı sanat eserlerinde ise hayat ağacı, halk sanatlarına özgü bir bezeme öğesi olarak; kilim, ahşap oyma, halı gibi ürünlerde varlığını sürerek; insanların günlük hayatlarına girmiş, bugüne kadar yaşanılan coğrafyada varlığını koruyabilmiştir.



İnsanlar yazmadan önce hikayeler anlatmaya, çizmeye ve boyamaya başlamıştır. Çizgileri çevresi ile iletişim ve süsleme amacıyla kullanmıştır. Yaşadığı ortamı kullandığı eşyayı göze en hoş şekle getirme alışkanlığı kazanmıştır, şu anda etrafımızda yaygın olarak karşımıza çıkan motifler baktığımızda, geçmiş kültürlerin zengin birikimlerine kadar uzandığını fark ediyoruz. Bugün elimizin hemen altındaki beş kuruşta bile karşımıza çıkan küçük bir hayat ağacı imgesi hayatımızda göz ardı ettiğimiz, kültür, doğa, yaşam gibi birçok şeyin manevi olarak ne kadar derin ve değerli olduğunu hatırlatmaya yardımcı oluyor.