‘Büyülü’ Faşizme Doğru: Fantastik Canavarlar’ın yeni filmi, serinin ruhunu kaybetmeye başladığı yapım

Harry Potter dünyasının öncül öyküsü Fantastik Canavarlar, serinin ikinci filmi “Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları”nda (Fantastic Beasts: The Crimes of Grindelwald) üzerine giydiği politik pelerini daha da açık etmeye kararlı görünüyor. Seyircisini 1930’ların başında, Weimar Cumhuriyeti’nin gri renk paletiyle tasvir edilen sokaklarında gezintiye çıkaran “Dumbledore’un Sırları” (Fantastic Beasts: The Secrets of Dumbledore), Hogwarts’ın meşhur müdürü hakkındaki iddiaları da kinayenin ötesine taşıyor.

Başak Bıçak

Bana kalırsa, Harry Potter serisinin prequel’i olarak J. K Rowling ve Steve Kloves tarafından sonradan hikâyeleştirilen “Fantastik Canavarlar”ın yegâne kusuru, önünde sonunda Harry Potter serisine bağlanma ümidi değil. Aynı zamanda, ana karakterler için Lord Voldemort dışında herhangi bir motivasyon kaynağının yer almadığı yedi kitaplık bir serinin ardından -ki ben de hayranlarından biriyim- yaratılan yeni kötünün zafiyeti...

Elbette devasa bir markaya dönüşmüş seriyi eleştirmek niyetinde değilim. Ancak bu seriye bağlı olarak üretilen bir öncül hikâyenin başlangıcında yakaladığı ‘tini’ giderek yitirmesini ve sırtını, bütünüyle politik kisveli bir aşk hikâyesine yaslamasını pekâlâ tartışabiliriz. Çünkü her ne olursa olsun, zaten yenileceğini kitabın sonundan bildiğimiz yeni bir kötünün, seyirci nezdinde inandırıcı ve bilhassa ürkütücü olabilmesi için halefi olan karakterden bir adım öteye geçebilmesi gerekiyor.

Senaryoyu birlikte yazan Rowling ve Kloves ikilisinin ise bu konudaki çözümü kolaycı bir yaklaşım sergiliyor. Johhny Depp mirasını devralan Mads Mikkelsen, Grindelwald yorumuyla filmi tek başına sürükleyecek kadar güçlü. Fakat anlatının, karakterin üzerine yüklenen siyasi imgeleri taşımakta güçlük çektiğini söylemeliyim. Zahmetsizce, dünya tarihinin en korkunç siyasi figürlerinden ve onun yönetimi ele geçirme biçiminden esinle bir senaryo kurgulayan yaratıcılar, tarihi kolonlarla destekledikleri binanın çatısına da Dumbledore ve Grindelwald’un hüzünlü aşkını yerleştiriyorlar. 

ANA KARAKTER NEREDE? 

Filmin henüz girizgâhında kesinlik edinilen bu bilgi, ikinci filmde Dumbledore’un (Jude Law) cinsel kimliği hakkında ortaya konulan imayı da açıklığa kavuşturuyor. Bir ikindi kahvesinde, kısa süreli bir buluşmanın peşi sıra izlediğimiz ikilinin hikâye üzerinde ağırlıkları an be an artarken, filmin ana karakteri olması ‘beklenen’ büyüzoolog Newt Scamander (Eddie Redmayne) adeta bir görünmezlik pelerini giymeye başlıyor. Olay örgüsüne belli belirsiz bir katkının dışında, filmde varlık gösteremeyen protagonistimizin aşkı Tina Goldstein de (Katherine Waterston) benzer bir akıbete uğruyor. Ve böylelikle Fantastik Canavarlar, büyüzoolog bir sihirbazın aşkından ve maceralarından ziyade, yan karakterlerinin gizemli geçmişine odaklanan bir filme dönüşüyor.  

Öyle ki Newt ve abisi Theseus’un yer aldığı ve filmin en eğlenceli sahnelerinin başında gelen zindan sekansı dışında ana karakterine nefes aldırmayan yapım, finalini dahi yalnızca Dumbledore-Grindelwald üzerine temellendiriyor. Bhutan’da yapılan seçimlerde, büyü dünyasının liderliğini hile yoluyla ele geçirmeye çalışan Grindelwald, Muggle’ları yok etme planıyla tarihle paralel yükselen bir faşizmin simgesi haline geliyor. Ancak bu tercih, Fantastik Canavarlar’ın ‘sihirli özüne’ zarar vermekten başka bir fayda sağlamıyor.  

David Yates yönetiminde izlediğimiz “Dumbledore’un Sırları”, kısa süreli Hogwarts planları, müzikleri ve dokusuyla uyumlu sinematografisiyle şüphesiz ilk iki filmin seyir zevkini yakalama konusunda başarılı. Ancak hikâyenin gidişatı, Harry Potter gölgesinden kurtulup kendi ruhunu oluşturmak konusunda isteksiz bir seriyi yokuş aşağı götürüyor. 

Puanım: 5/10