Burcu Kara: 'Sahnede içgüdülerimle baş başayım'
Sunuculukla başlayan kariyerini oyunculukla devam ettiren Burcu Kara şu günlerde doğayla iç içe bir yaşam sürüyor. Bir yandan toprağı işliyor bir yandan yaşamın “mucizesi” çocuklar için çevrimiçi tenine ve doğaya zarar vermeyen giysiler üretiyor.
Simay GözenerMucizelere gebe olan toprağın gücüyle henüz çocuk yaşında tanışanlardan oyuncu Burcu Kara.
Kökleri sağlam bir fidanın asırlık zeytin ağaçlarına dönüştüğü aile bahçelerinde hayaller eken, tüm güçlüklere karşın onları büyüten ve bugün de bir bir meyvelerini toplayan Kara, “Nasıl oynayacağım diye düşünmekten kafamın patlayacağı bir karakteri canlandırmayı çok isterim” dediği ve tutkuyla bağlı olduğu mesleğinin yanında şu günlerde yeni heyecanlar da yaşıyor. Hem oyunculuğunu hem de düşlerini beslediği doğayla iç içe bir yaşam süren Kara’yla ekranlara uzanan yolculuğundan yeni tekstil markası “I’m Naturel”e kadar pek çok konuyu konuştuk...
- Şu günlerde pek çok kişinin yaptığı veya yapmayı düşlediği gibi doğayla, toprakla soluk alıp verenlerdensiniz. Bunu yaparken de özünüzü, dede toprağını tercih etmişsiniz. Peki, köklerinizin bağlı olduğu topraklardan başlayıp öykünün başına dönersek nasıl bir aileyle, çocuklukla karşılaşırız?
Her gün daha iyi anlıyorum ki çok mutlu bir çocukluk geçirmişim. Hep kalabalık sofralarda, ağaçların, çiçeklerin, hayvanların arasında, çok fazla şeyi tecrübe ederek ve gözlemleyerek büyüdüm. Çiftçi aileler buğdaydan nohuda, zeytinden domatese kadar her şeyi bağdan, bahçeden üretir. Aynı zamanda öğretmen olan anne ve babamın görevleri sebebiyle gördüklerim, yaşadıklarım… Dolu dolu bir yaşam sürdüm diyebilirim.
- Eğitimci bir ailenin yatırım danışmanı kızı nasıl oldu da kendini kameraların karşısında buldu? Dingin bir yaşamdan sonra bu “renkli” dünya sizi ürkütmedi mi?
Aslında benim çocukluğumdan beri dilimde şarkıcı veya oyuncu olmak vardı. Hiç “doktor ya da öğretmen olacağım” demedim. Ama ailem desteklemiyordu. Tam bir öğretmen çocuğunda olması gerektiği gibi eğitim odaklı bir gelecek planlamışlardı. Ekonomi okudum fakat mutlu değildim. İş yaşamına atıldım ama hayallerim bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Sonunda diksiyon, spikerlik ve sunuculuk kursuna gitmeye karar verdim. İşimi, arabamı, ailemin bana sağladığı tüm konforu Bursa’da bırakıp bilinmez bir dünyaya adım attım ve İstanbul’a geldim. Kurstaki hocalarımın sayesinde özel bir kanalın haber merkezinde staj yapmaya başladım. Sonrası da çorap söküğü gibi geldi.
- “Tutkuyla bağlıyım” dediğiniz oyunculuk, çekingen, içe kapanık ve kendi dünyasına sağlam sınırlar çeken Burcu Kara için biraz da özgürleştiği, farklı kişilerle hayatın farklı yönlerini deneyimlediği bir dünya diyebilir miyiz?
Aynen öyle... Avam veya cani bir kadını, belki bir katili oynayabilmek kesinlikle iştahınızı doyurmuyor. İyi yazılmış her rolü “keşke ben oynasam” diye izleyip kendini o karakterde düşlüyorsun. Her ne kadar çekingen ve utangaç olsam da “kayıt” denildiğinde veya sahneye adım attığımda o utangaçlığım yok oluyor, sanki tüm yüklerimden kurtuluyorum. Beni aşağı çeken, eksilten her şeyden uzaklaşıp sadece içgüdülerimle kalıyorum.
- Pandemiyle pek çok kişi sessiz sakin yaşam sürebilecekleri, doğayla iç içe olabilecekleri yerlerde yaşamayı seçiyor, tıpkı bugün sizin de yaptığınız gibi... Toprağın koynunda büyüttüğü mucizeler size ilham mı oluyor yoksa verdiği huzurla huzur mu buluyorsunuz?
Benimle aynı ruha sahip olan eşimle pandemiden önce bu yola girmiştik aslında. Çocukluğumdan beri hep çiçeklerle ilgilenirdim, bahçeyi ben sulardım mesela. Bizimkiler zeytindeyken yanlarına gider, dedemin traktörüne binerdim. Onları çalışırken izlemek bana büyük bir haz veriyordu. Benim ruhum da mayam da bu… Kalabalıktan, teknolojiden veya popüler yerlerde bulunmaktan hiçbir zaman mutlu olmadım. Çünkü biliyorum ki ruhumuzu doğadan daha fazla besleyen başka hiçbir şey yok. Ben de o hazzı yaşadıkça toprağa, doğaya daha da bağlandım. Şimdi birbirinden farklı, çeşit çeşit meyve ağacımız var. Kavun, karpuz bile yetiştiriyoruz.
İYİ BİR İNSAN YETİŞTİRMEYE ÇALIŞIYORUM
- Kadınlar, “anne olmadan önce ve sonra” diye yaşamlarını iki farklı döneme ayırıyorlar. Anne olduktan sonra neler değişti?
Sana bağımlı, senin kararınla dünyaya gelmiş biriyle yaşamaya başlıyorsun ve arkanı dönüp “bana ne” diyemiyorsun. Anne olduktan sonra tüm vaktin, bedenin ve ruhun artık başkasına da ait oluyor. Sırf duygusal değil, yaşam pratiğini de ona göre planlaman ve onu da bu plana dahil ederek yaşaman gerekiyor. Kısacası yaşamın bütün matematiği değişiyor ama mucizeyi yaşıyorsun. Zorluğundan çok mutluluk veren yönlerine odaklanarak çok kaygılı bir anne olmadan, iyi bir insan yetiştirmeye çalışıyorum sadece.
DOĞADAN GELEN KUMAŞIN YOLCULUĞU
- Yıllar önce bir söyleşinizde “Beni en çok çocukların mutluluğu sevindirir” demişsiniz. Bugün de çok sevdiğiniz çocukları düşünerek onlar için bir marka kurdunuz. “I’m Natural”ı sizden dinleyebilir miyiz?
Çocuklara büyük zaafım var. Onların üzüntüsü de mutluluğu da beni çok fazla etkiliyor. Bunu bir işe, özellikle de tekstile dönüştürmek gibi bir düşüncem hiçbir zamana olmamıştı. Fakat doğadan gelen kumaş hikâyesi beni çok heyecanlandırdı. Meyve kabuklarıyla, çiçek yapraklarıyla boyanan, zararlı kimyasal içermeyen, fabrika atıklarıyla da doğaya zarar vermeyen bir üretim modelinin mümkün olabileceğini öğrendim. Doğaya bağlılığım ve organik zinciri hiç kırılmayan bir üretimle gerçek organik giysiler giyebilme fikri bu projenin kapılarını aralamam için yeterliydi. İki yıl araştırdım, uğraştım ve buna en çok yeni doğanların ihtiyacı olduğuna karar verdim. Henüz bağışıklığı gelişmemiş bir varlığa sağlıklı giysiler sunabilme fikri beni çok heyecanlandırdı. Tamamen doğal olduğu için de adını “I'm Natural” koydum. Şu anda Türkiye’nin en doğal çocuk markası ve ben bununla gurur duyuyorum. Bana atalarımın ve doğaya olan sevgimin bir hediyesi oldu “I’m Natural.”