Buray: Acı çeksem bile gülümserim
Buray müzik serüvenine hız kesmeden devam ediyor. Bir yandan da dünyayı gezip, yeni kültürleri keşfediyor. Yeni şarkısı ''Girdap''ı geçtiğimiz haftalarda yayımlayan müzisyen, “Acı çeksem bile gülümseyen biriyim. Sanırım umut ışığı da oradan yükseliyor” diyor.
Ali Deniz UsluBuray çağdaş bir kâşif gibi dünyayı geziyor, en uzak köşelerde yerli kabilelerle müziğin ortak dilinde buluşuyor. Ruhunu böyle dinlendiriyor. Yeni insanlar tanımayı seviyor. Aşkın evde oturunca gelmeyeceğini, beklenecek değil aranacak bir şey olduğunu anlatıyor.
Yakaladığı başarının bir ekip işi olduğunu söyleyen Buray, umudun ve çok çalışmanın başarıyı kaçınılmaz kıldığını anlatıyor. Başarının getirdiği sorumluluğun da farkında, bu tatlı telaşı seviyor. Ne duymak ve ne söylemek istediğini iyi biliyor. Doğduğundan beri müzikle büyümesi, bağlama sesine aşinalığı, işin mutfağına yakınlığı, onu iyi bir müzik insanı yapmış. Umuda, mutluluğa giden sıcak melodilerinin matematiğini de bilmesi bu yüzden şaşırtıcı değil. İşte anlattıkları.
İlk albümünüz “1 Şişe Aşk”dan bu yana büyük başarı yakaladınız. Böyle bir şeyi bekliyor muydunuz?
Kendimize göre “başarı” var, bir de başkalarının gözündeki “başarı”. “Biz” diyorum çünkü bir ‘takım işi’ var öncelikle. Emeklerimizin, çalışmalarımızın meyvelerini bol bol topladık. Ve evet buna inanıyorduk! Listelerde bir numaraya oturmak, ödüllere layık görülmek, milyonlarca kez dinlenmek, izlenmek, bilet satmak, başkalarının gözünde bir başarıdır. Ama kendi içimde daha ufak, daha duygusal hedeflerim vardı. Asıl önemli olan da oydu bence.
Şarkılarınızdaki ruh çok hızlı sarıyor dinleyenleri. Sıcak melodiler, samimiyet, mutluluk ve umut var. Melankolik aşk şarkılarınızda da bu durum değişmiyor. Nedir bunun sırrı?
Acıyı seven biri değilim aslında. Bana yakışan hikayeleri anlatmaya çalışıyorum. Acı bile çeksem gülümseyen biriyim. Derdimi tasamı göstermemeye çalışırım. Bir de ada insanı olmanın verdiği o Akdeniz tonlaması var, sanırım umut ışığı ordan yükseliyor.
Seyyah gibi dünyayı geziyorsunuz. Bunca yoğunluk ve hareket arasında bu kaçamaklar size nefes mi aldırıyor, nasıl besleniyorsunuz bu keşiflerden?
Bazen ruh yoruluyor beden dinleniyor. Bazen de tam tersi. Vücudumu yollarda perişan etsem de enerjim temizleniyor. Biraz uykusuzluk adamı öldürmez. Keşfedilmemiş o kadar muhteşem köşeleri var ki bu gezegenin… Ömrümüzün sayılı günlerini iyi değerlendirmeye çalışıyorum. Ölmeden gezilecek, görülecek, koklanacak, yaşanılacak çok macera var.
Dünyanın her köşesinde farklı insanlarla bir araya gelip gitarınızı alıp şarkılar söylüyorsunuz, herkes eğleniyor, mutlu oluyor ve yüzler gülüyor. Müzik dünyanın yaşadığı tüm sıkıntılara rağmen en büyük ilaç sanırım.
Sihir gibi. İki farklı dilde bir tane ortak kelime bilmeyen insanlar olsak da, bir ritim, bir melodi üzerinde paylaşacak öyle bir ortak boyut kapısı açıyoruz ki, ses frekanslarıyla konuşuyoruz resmen. Paylaşmak kadar insanları yakınlaştıran hiç bir şey yok. Hem de maddiyat değil, boş beleş ses frekansları paylaşıyoruz. Çok acaip bir duygu…
Müzikle büyüdünüz, onunla yaşıyorsunuz. Nasıl bir serüven bu?
Müzisyen bir ailede yetişince rota kaçınılmaz oluyor. Çeşitli yaşlarda müziğin her tarzıyla tanışıp, deneyimleyip, harmanlayıp kendi müziğime uyarladım. Müziği de biraz gezmek için araç olarak kullandım diyebiliriz.
Şarkılarınız üretim sürecinde nelerden besleniyorsunuz, doğaçlama mı geliyor hepsi?
Her şeyi kendim yapmıyorum tabii. Yol arkadaşım Gözde Ançel var. Dört albüm yaptık beraber. Gözde’den ayrı bir sürü başka besteci, prodüktör, aranjör, ses mühendisi, müzikal enstrüman çalan dostlarımla da çalışıyorum. Herkesin sihirli dokunuşları oluyor şarkıya. Yüzlerce şarkı yapıyoruz ve siz en iyilerini dinliyorsunuz. Her şarkının da değişik yol hikayesi... Kimi bir kumsalda dalga sesini dinlerken, kimi mangal başında çalıp söylerken, kimi araba sürerken. Duş alırken bile gelen fikirler oluyor bazen.
Yaşamın hızını yakalamak çok zor. Her şey çok hızlı tüketiliyor. Zamanın bu yıpratıcı etkisinden kendinizi nasıl koruyorsunuz?
Teknik olarak birşey yapmıyoruz aslında. Dünyaya indirdiğimiz bu duyguları paylaşmak isteyen, hisseden, kendi içinde yaşayacak olan insanlar zaten bir şekilde arayıp onu bulacaktır. Evet çok bolluk var, her gün binlerce müzik üreticisi bir şeyler üretip paylaşıyor. İnsanlar tonla müzik arasında ne istediklerini bile şaşırıyorlar. Ama uzun dönemde gerçek duygularını ortaya koyanlar ve içten müzik yapanlar sıyrılıp üste çıkacaktır.
Yaşamda rastlantılara ne kadar yer var?
Şu an bu cevabı verebilmem bile aslında tesadüf! O kadar spontane yaşıyoruz ki hayatı, her şey aslında kelebek etkisi. Gün içerisine yaptığınız planlara beklenmedik binlerce ufak dokunuşlar gerçekleşiyor ve bunun kimse farkında bile değil.
Aşk olmadan müzik olmuyor evet, peki yeni dünyada aşka ne kadar yer var?
Şu an yoğun iş temposunda zaten konser konser geziyoruz. Çok çalışıyoruz. Kendime veya başkasına ayırabileceğim boşluklarım çok olamıyor. Ama fırsat buldukça insanlarla tanışmaya çalışıyorum, konuşuyorum, yazışıyorum. Bazen sosyal medyadan, bazen çevremdeki insanlardan sosyal iletişimi de koparmamaya çalışıyorum. Aşk öyle evde oturunca zembille inmiyor. Hala kütüphane basamaklarında çarpışıp kitapları yere düşürerek başlayan aşkları bekleyen insanlar da var tabii. Saygı duyuyorum ama çok beklerler diye düşünüyorum.
Düşleriniz neler, ya da yakın dönem hedeflerinizde herkesi ters köşeye düşürecek planlar var mı?
Bir sürü şey var. Son sürat ilerliyorum. Ve asla kimseye söylemiyorum!
90’lar kuşağındansınız. O günlerden neler kaldı üzerinizde, neleri özlüyorsunuz?
Bir Sezen Aksu okulu vardı o zamanlar. Levent Yüksel’lerden Sertab’lara, Harun Kolçak'lardan, Uzay Heparı’lara, Onno Tunç’lara. Ve bir sürü sayamadığım isimle sıcak samimi bir dokunuşu vardı pop müziğin. Barış Manço’ların Cem Karaca’ların isyankar ezgileri vardı kulağımızda. Canlı müziğin de değeri vardı, Walkman’deki kasetlerin de öyle. Edebiyat bile farklıydı, yaşadığımız aşklar da… Şu an küresel boyutta bile her şey değişti, üretim patlaması oldu. Müzikal tolerans düştü, sunulan mecralar da değişti, ses kalitesi ve üç boyutlu stereo genişlikle güncellendi. İyi oldu, kötü oldu demiyorum ama eskileri de özlüyorum tabi.