Buralı olmak
Ya göçüp gideceğiz bu zamandan, zaman tanrısı Kronos kendi çocuklarını yiyecek veya zamanı nakış nakış işleyip “burada” kalacağız.
Ayşe AcarYerleşik düzenden koparılmış yeni-göçmenler gibiyiz. Kimimiz ayakta, kimimiz ayağa kalkmak üzere. Bazılarımız da oturduğu yerden kalkmaya niyet etmiş durumda.
Yaşadığımız zaman, komşudan ödünç alınmış yoğurt kâsesi gibi. Yoğurdu tükettik ve kasenin bize ait olmadığını biliyoruz veya zaman bir yere giderken yolu üzerinde diye bize uğrayan bir tanıdık gibi. Tanıdığı salona buyur edip mutfakta kahve pişirirken, “acaba ne kadar kalacak?” diyoruz. Ve zaman, zoraki kaldığımız bir otel odası gibi. Bir an önce evimize gidip ayaklarımızı koltukta uzatmak istiyoruz.
Heidegger’in deyimiyle “fırlatılmış” gibiyiz. Ama bu kez dünyadan dışarıya, Hegel’deki “tarih dışına”. Ekonomide, siyasette, kültürde, ahlaki konularda üst üste yaşanan olumsuzluklar bizi yıprattı. Yarın ne olacağına ilişkin hiçbir bilgimiz yok. Tablo bu kadar olumsuzken hiç değilse kültür ve ahlaki yaşam biraz nefes almamıza izin verseydi.
Olup bitenler bizi yalnızca memleketten dışarı itmiyor. Göç, aynı zamanda tarihin dışına yöneldi. Zamana ve bu dünyaya ait olma duygusu çözülüyor. Buralı olmak çok zor.
Atatürk’ün “Ben yaşayabilmek için kesin bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım” sözü tam da buralı olmak çok zor duygusundan sonra söylenmiş olmalı. Bıçak kemiğe dayanmış gibi duruyor. Buralı olmak zor ve yaşayabilmek için bağımsız bir ulusun evladı kalmak zorunda olduğumuz günler kapıda. Bunu ilk kez yaşıyoruz. Ya göçüp gideceğiz bu zamandan, zaman tanrısı Kronos kendi çocuklarını yiyecek veya zamanı nakış nakış işleyip “burada” kalacağız.
G.W.F. Hegel, “Tarihte Akıl” eserinde şöyle diyor: “Yetkinleşme, değişme dediğimiz şey belirlenimden yoksundur; ne ereği ne de amacı vardır. Varmak istediği daha iyi, daha üstün olan şey bütünüyle belirsizdir.” Metni her birimiz kendi öykümüz üzerinden okuyabiliriz: “Dünyanın ne olacağı henüz bilinmiyor, insanın ereği ona biçim vermektir. Dünya tarihindeki büyük insanların amacı budur, bu amaca ulaştıklarında doygunluk yaşarlar. Hâlâ ortalarda olan, parlayan ama aslında gerçekmiş gibi gözüken şeyin güçsüzlüğünün bilincindedirler. Onların içinde gelişen tin, dünyaya geldiğinde dünyayı aşmaya kararlıdır. Kendiyle ilgili bilinci artık hoşnutsuzluk içindedir. Ama bu hoşnutsuzlukla aradığı şeyi henüz bulmuş sayılmaz -istediği henüz olumlu olarak var değildir- olumsuz yanı oluşturur. İnsanlara, isteklerinin ne olduğunu bildirenler dünya tarihine mal olmuş büyük insanlardır.”
Bağımsızlık için kendinin ve toplumun sorumluluğunu -çünkü kimse yere basar gibi kendi halkının tinine basıp geçemez- alacak olan insanların tarihe gelme zamanları yakındır. Zamanın kendi çocuklarını yutup tutmasına “dur” demek gerekiyor. Hegel, “Zaman, duyularımızın olumsuz yanıdır” der. Zaman her şeyi yutar ama tin sonsuzluğa açılan kapıdır. Tin, kendini düşünme yoluyla nesneleştirir.
Yaşadığımız zaman hoşnutsuzluğu ahlak edinme veya yalnızca iyiliği amaçlama zamanı değildir. Zaman, neyin iyi olduğunu bilme zamanıdır. “Yalnızca kendi temel malzemesinde ve ana ereğinde genel bir ilke bulduğu ölçüde, bir halk gerçekten dünya tarihinin içine girebilir. Halkları sürükleyen yalnızca istekse böyle sürüklenmeden geriye boş hayallerden başka bir şey kalmaz, ortaya yapıt çıkmaz.” Zaman, “buralı olma” zamanıdır.
Kaynakça: Hegel, “Tarihte Akıl”