Bu kalp seni unutur mu?

Kalp bizi yaşamda tutan en önemli organ olarak biliniyor ama eski uygarlıklarda aklın da merkezi olduğuna inanılırdı.

Ömür Tanyel

Denise Darvall yaşamının baharında genç bir kadındı. Trafik kazası sonrası 2 Aralık 1967’de ağır bir kafa travması geçirdi. Kaldırıldığı hastanede herhangi bir iyileşme şansı olmadığı kararına varıldı. Yaşadığı Güney Afrika’da o yıllarda beyin ölümü ve organ nakliyle ilgili yasalar yoktu.

Aynı hastanede çalışan genç doktor Christian Barnard ise organ nakline oldukça ilgiliydi. Güney Afrika'da ilk böbrek naklini 1967’de gerçekleştirmişti. Barnard, çağırdığı adli patoloğunda onayını alarak kalp naklini bu kez insanlarda gerçekleştirmek için Denise’i yaşama bağlayan makinelerden ayırdı.

Christian Bernard bundan 55 yıl önce dünyada ilk kalp naklini gerçekleştirdi. Denise’in kalbinin alıcısı, son dönemde kalp hastası olan 54 yaşında bir şeker hastasıydı. Hasta 18 gün yaşadı ve bağışıklık sistemini bastıran ilaçlar verilmesi sonrası zatürreden öldü.

Nakil başarılıydı ancak sonrasındaki gelişmeleri denetlemek için daha çok araştırma gerekiyordu. Bir sonraki nakil hastası 19 ay, daha sonraki bir hasta ise 23 yıl yaşadı. Bernard’ın öncü işlemiyle çağlar boyu insan yapısının özgün ve değiştirilemez bir parçası olarak görülen kalp artık beden değiştirebiliyordu.

İnsanoğlunun kalbe verdiği değerin ilk izlerine 15 bin yıl öncesinden bir mağara resminde rastlayabiliriz. İspanya’da El Pindal Mağarası'ndaki çizimde göğsünde, olasılıkla kırmızı bir kalp bulunan bir mamut vardı ve hedef tahtası olarak kullanıldığı tespit edildi. 

Bu, atalarımızda kalbin yaşam ve ölüm kavramlarındaki değerini anlatması açısından önemli bir buluntuydu. Yakın coğrafyamızdan tanıdık bir destan olan Gılgamış ise nabız ölçümünü betimlemesi açısından ilginçtir. Gılgamış, arkadaşı Enkidu'nun ölümüne ağıt yakarken şöyle der: "Kalbine dokunuyorum ama hiç atmıyor." Ayrıca Gılgamış ve Enkidu, bir boğayı öldürdükten sonra çıkardıkları kalbi güneş Tanrısı Şamaş'a sunarlar. Bu da yazılı kaynaklardaki ilk kalp kurbanıdır.

KALP VE AKIL

Kalbin akıl ile özdeş tutulduğuna ilişkin de çok sayıda kavram vardır. Eski Çinliler, kalbin zekânın ve aklın merkezi olduğuna inanırdı. Eski Çincede kalp anlamına gelen xin kelimesi de "kalp-akıl" olarak tercüme edilmiştir. Kalp için eski Mısır kelimesi olan Ib ise hem fiziksel kalp hem de zihin, zekâ, anlayış demektir. Mumyalama geleneğinde vücuttaki tüm organların boşaltılmasına karşın kalp, öbür dünyaya yolculuk edebilmek için vücuda geri yerleştirilen tek organdı. Beyin ise sadece sümüksü maddelerin üretiminden sorumlu tutuluyordu ve mumyalama sırasında demir bir kancayla burundan dışarı çekilirdi.

Eski Yunanlar, kalbin duyguların kaynağı olduğuna inanıyorlardı. Bedende iki ruh vardı; beyinde yer alan psişe sonsuz yaşam ruhuydu. Kalpteki thymos ise kontrol edilebilen duygu ve arzulardı. Homer, İlyada'da (MÖ 762) şöyle yazmıştı: "Yüreğinde bir şeyi gizleyip başka bir şey söyleyen adamdan, Hades'in kapıları kadar nefret ediyorum." Burada, aşkın da yürekten geldiğini düşünen eski Yunanların meşhur efsanesini de hatırlamadan geçemeyiz.

Apollon, Eros'u yay ve oklarıyla çalışırken görür. Ona, bu silahları kullanmamasını söyleyerek kendisi gibi kudretli savaş Tanrılarına bırakmasını ister. Sinirlenen Eros, Parnassus Dağı'na tırmanır ve tepeden iki ok atar. İlki, Apollon'un kalbini deler ve bir anda Daphne'ye aşık olur. Diğeri, Daphne'nin kalbini deler ve kalbinde aşka karşı bir tiksinti uyandırır. Apollo inatla Daphne'nin peşine düşer. O ise platonik aşığından kaçabilmek için babası Peneus'tan yardım ister. Baba, onu gizlenebilmesi için bir defne ağacına dönüştürür ve Apollon umutsuzca aşkını ağaçların arasında aramayı sürdürür...

Kalbe kısmen bilimsel gözle bakılmaya başlanan çağlardan antik Roma döneminde, Yunan doktor Galen, anatomi ve fizyolojide devrim yarattı. Ona göre "Kalp, bedenin doğuştan gelen ısısının kaynağıdır. Ayrıca ruhla en yakın organdır." Ama bilimsel araştırmalar gelişmekteyken Avrupa 1500 yıl sürecek bir karanlık çağ dönemine girdi. Sonrasında ise günümüzde bambaşka çalışmaları ile tanınan bir deha kalbi ayrıntılı incelemeye merak sardı.

DA VİNCİ’NİN KALPLERİ

Akustik, askeri makineler, şehir planlama, hidrodinamik, havacılık ve mimari onun katkı verdiği bazı alanlardı. Yaşamı boyunca, doğanın ve insanoğlunun neredeyse her yönü hakkında araştırma yaptı. Düş gücü dipsiz bir kuyu gibiydi. İş anatomik çalışmalara geldiğinde uğraştığı sanat ve bilim birbirlerini engellemedi, tersine geliştirdi. Yaptığı 190 anatomi çiziminin 50'si kalbe aitti. Çizimleri asırlarca tıp eğitimine yön verdi. Leonardo Da Vinci, deneyiminin dışında kalan şeyleri nadiren gerçek olarak kabul ederdi. Kendisi görmek veya uygulamak zorundaydı. Yaşlı bir adamın otopsisinde, muhtemelen ölüm nedeni olan kalbe ait damar tıkanmasını ilk kez tanımladı. Şöyle yazdı: “Ölüm... Kan eksikliği ve kalbi besleyen atardamar zayıflığı nedeniyle olmuştur.”

Dünyada kalp naklinden girdiğimiz yazıda acaba Türkiye’de durum neydi? Dünyadaki ilk nakilden yaklaşık bir yıl sonra 22 Kasım 1968’de ilk kalp nakli, Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi'nde Dr. Kemal Bayazıt tarafından yapıldı. Sonrasında çok sayıda merkezde başlanan nakillerde Türkiye dünya tıp literatüründe önemli bir yer aldı.

Kalbin aklın ve ruhun merkezi olduğu görüşünün çağlar içinde değişiminin en keskin virajı kalp nakli oldu. Ancak sonuçta hayatta bulunabilme arzusu değişmeyen unsurudur. Günümüzde kalp nakli konusunda otör isimlerden olan Prof. Dr. Gökçen Orhan’ın “Emanet Kalp” adlı romanında da yazdığı gibi “İnsan denen canlı türünün devamını sağlayan iki temel içgüdüsü vardır: Birisi hayatta kalma, diğeri ise neslini devam ettirme. İnsan hayatta kalabilmek için her şeyi yapar. Bunu sağlamanın ise iki yolu vardır: Kaçmak ya da kalıp savaşmak. İkisinin de amacı tektir; mutlak hayatta kalmak”.

KAYNAKÇA

  1. Figueredo VM. J Am Coll Cardiol. 2021 Aug 31;78(9):957-959.

  2. O’Malley, C. and Saunders, J. (1982). Leonardo Da Vinci on the Human Body. New York: Random House.