Bozkırda Atatürk’ün tabutu
Hayatınızın finali nasıl olacak hiç düşündünüz mü?
Üstün DökmenTakvimler yine 10 Kasım’ı gösterdi. Onu hatırladığım şu dakikalarda aklıma Lord Kinross’un “Atatürk” adlı kitabının son sayfası geliyor. Son sayfada anlatılan olayı başka kaynaklarda da buldum, yıllar önce Eskişehirli bir canlı tanıktan da dinledim. Şöyle:
BOZKIRDAKİ TREN
Atatürk’ün naaşını taşıyan tabut, top atışları arasında Dolmabahçe’deki katafalktan Yavuz zırhlısı tarafından alındı, İzmit’te trene yerleştirildi. Bu tren onun yurt gezilerini yaptığı trendi, Ata’yı son kez taşıyacaktı.
Tren matem treniydi, gece yolculuğu boyunca vagonları karanlık olacaktı, sadece Atatürk’ün tabutunun yerleştirildiği ilk vagon aydınlatılmıştı ve tabutun çevresinde dört general, yolculuk boyunca, kılıçları ellerinde saygı nöbeti tutacaklardı. (Kindross kitabında dört subay demektedir, bu subayların rütbeleri generaldi.)
Akşam İzmit’ten yola çıkan tren Eskişehir üzerinden sabah Ankara’ya ulaşacaktı. Bunu radyodan işiten Türk halkı, Türk köylüsü, hiç kimseden emir almadan, kimse tarafından organize edilmeden son yolculuğunda Atatürk’ü uğurlamaya koştu. Onu, Eskişehir garında meşalelerle Eskişehirliler, Anadolu bozkırında raylar boyunca ellerinde gaz lambası hazneleriyle köylüler bekliyordu.
Gaz lambalarının cam hunilerini yanlarına almamışlardı çünkü onlara sadece lambanın yeşil renkli haznesindeki gazyağı lazımdı. Gecenin karanlığında matem treni ufukta gözükünce hemen haznedeki gazı toprağa döktüler, kavla, çakmakla tutuşturdular. Rayların iki yanında öbek öbek ateşler yanıyor, O, düşmanlardan kurtardığı Anadolu toprakları üzerinde ışıklar, nurlar içinde gidiyordu. Tren ufka doğru süzüldüğünde tepelerin ardında başka köylüler yeni ateşler yaktılar.
Onun hakkında sürekli yeni şeyler öğreniyoruz. 2 binli yıllarda küçük Mustafa’nın karanlıktan korktuğu bilgisi çıktı ortaya. Olabilir. Bütün çocuklar karanlıktan korkar. Mustafa, annesi Zübeyde Hanım’dan gece uyurken gaz lambasını kısık yakarak başucuna asmasını istermiş. 1938’de bunu kimse bilmiyordu, ancak KARANLIKTAN KORKAN ÇOCUĞU, ÜLKESİNİ KURTARDIKTAN VE AYDINLATTIKTAN SONRA MİLLETİ SON YOLCULUĞUNDA KARANLIKTA BIRAKMAMIŞTI.
Atatürk’ün hayatının finali böyle olmuştur. Ülkeleri için, insanlar için güzel şeyler yapmış olan başka kişilerin son yolculukları benzer şekillerde olmuştur. Ülkesi işgal altındayken Nabucco Operası’nı yazarak işgalcilere meydan okuyan Verdi İtalyanların sevgilisiydi, cenaze töreninin halka duyurulmamasını vasiyet etmişti ancak duyuldu. Cenazesini taşıyan az sayıda kişi defnedileceği yere vardığında 10 binlerce İtalyan Nabucco’nun esirler korusundaki özgürlük ilahisini söyleyerek karşıladı onları. Verdi’nin finali muhteşemdi, 10 binlerin katıldığı Mehmet Akif’in son yolculuğu da böyleydi.
SİZ NE YAPTINIZ?
Yaşayan herkes bir gün ölür ancak çok az ölümlü 57 yılda onun yaptıklarını yapabilmiştir. Çevremde ileri yaşlara erişmiş bazı dostlarım, “Yahu o adam 57 yılda bunları yaptı, ben bu yaşıma kadar ne yaptım?” diyerek esef ediyorlar. Her şey görecelidir, insanların yaptıkları da. Eğer ailesinin okutmak istemediği bir kız çocuğunu, aileyi ikna edip okutmuşsanız finaliniz Atatürk’ün finali gibi olacaktır. Ülkeniz için, dünya için büyük veya küçük bir hizmette bulunmuşsanız hatta sokak köpeklerine su koymuşsanız finaliniz Verdi’nin, Mehmet Akif’in, Atatürk’ün finali gibi olacaktır. Doğumunuzdan siz sorumlu değilsiniz ancak hayatınızın finalinden siz sorumlu olacaksınız.