Bölük pörçük zamansız anılar: Kerem Bürsin ve Devrim Özkan Cumhuriyet Pazar’a konuştu
Birçok izleyici için sıra dışı bir anlatı biçimi olan ve bu yönüyle ilgi çekici bir izleme deneyimi sunan ve Prime Video’da yayıma giren “Mavi Mağara”yı yaratıcısı, başrol oyuncusu Kerem Bursin ve başroldeki bir diğer isim Devrim Özkan ile konuştuk.
Deniz ÜlkütekinBir askerin ve eşinin çocukluktan gelen
travmaları üzerine kurulan “Mavi Mağara” anıların zihindeki
yolculuğunu farklı bir algı biçimiyle izleyiciyle buluşturuyor.
“Mavi Mağara” birçok açıdan ilklerin filmi. Aynı zamanda başrolde olan Kerem Bursin’in gün yüzüne çıkan ilk senaryo üretimi ve kendisine yine başrolde eşlik eden Devrim Özkan’ın ilk film deneyimi. Prime Video’da yayıma giren ve yapımcılığını Ay Yapım ile BraveBorn Films'in üstlendiği film, bir askerin geçmiş travmaları üzerine oluşan anıları sıra dışı bir kurgu ile izleyiciyle buluşturuyor. Kronolojik bir anlatı olmadığı için takip etmesi zorlayıcı olsa da kesinlikle ilgi çekici bir deneyim. “Mavi Mağara”yı Kerem Bursin ve Devrim Özkan’la konuştuk.
- Mavi Mağara bana göre bir içe dönüş yolculuğu, bir yüzleşme ve bir veda. Böylesi katmanlı bir hikâye nasıl ortaya çıktı?
Genelde senaryo yazarken veya hikâye üretirken anlatmak istediğim her neyse, bir tohumdan oluşuyor. Bu tohum bir karakter, bir olay veya bir durum olabilir. Bu tohum üzerine çalışarak ve zaman ayırarak ilerlemeyi tercih ediyorum. Örneğin Osman Kaya ile birlikte üzerinde çalıştığımız “Bi’Tuhaf Hikâye” isimli proje neredeyse dokuz yıldır hayatımızda ve daha yeni bitiriyoruz. Bu şekilde birçok projemiz var. Ancak “Mavi Mağara”ya gelince süreç hiç öyle ilerlemedi. Bazen bir fikir o kadar aydınlatır ki yolu o fikre sadık kaldığın sürece her şey akıp birbirine bağlanır ve bir bütün olur. “Mavi Mağara” hayatıma girdiği dönemde zaten bir karar vermiştim. Yaklaşık iki yıl ekran önünde olmayıp daha çok senaryo ve yapım ile ilgili kısımlara zamanımı ayırmak istiyordum. O dönem Osman Kaya’nın yıllar önce getirmiş olduğu bir projenin sezonunu tamamlayıp hemen ardından “Bi’Tuhaf Hikaye”ye çalışırken bana oynamam için bir teklif gelmişti. Ancak bu çok alışılmış bir işti ve özellikle “filmlerde, hikâye anlatımımızda neden risk almıyoruz” diye söylenmiştim. Kendimi toplantıda anlatmaktansa onlara neden bahsettiğimi tam olarak göstermek için senaryo yazacağımı söyledim. Tabii, eve geldiğimde bir aşk hikâyesi yazacağım aklımın ucundan geçmemişti. Osman Kaya ve Kemal Çömelek (BraveBorn Films’deki ortağım) evimdeydi ve onlardan 20 dakika istediğimi hatırlıyorum. Elime gitarımı aldım, yere uzandım ve sonra birden her şey aktı, tam olarak ne yazacağımı çok iyi biliyordum, ne anlatmak istediğimi de. Defterimi aldım, sahne sahne özetleyerek filmi yazdım ve sonra Osman Kaya ile oturup beş günde ilk taslağı hazırladık. Prime Video bu işi istediğinde esas o zaman mesaimiz başladı. Bir aşk filmi yazacağımı gerçekten hiç düşünmezdim, iyi ki de yazmışız.
- Senaryo “Oddysey” gibi mitolojik öykülerden referanslar içeriyor. Bu referansları tutarlı bir biçimde hikâyenin katmanlarına yerleştirmek için mitlere epey hâkim olmak gerekir diye düşünüyorum. Mitoloji ilginiz ne boyutta?
Mitoloji çok severim, mitolojik hikâyelerin yapıları bazen bariz bazen de sadece anlayana bir öğreti beslediği için hep hoşuma gitmiştir. Çocukluğum Endonezya gibi bir ülkede geçti ki mitolojik karakter ve hikâyelerine çok bağlı bir kültüre sahipler, bende çok erken bir yaşta böyle karakterlere tanık oldum, hikâyeleri dinleyip okumak mitoloji ilgime kapı açtı. Sorunuz çok hoşuma gitti çünkü “Oddysey” en sevdiğim ve hayatımı kesinlikle çok etkileyen bir hikâyedir.
- Mavi Mağara psikolojiden de birçok etmen barındırıyor. Ölüm anında beden zihin ilişkisinden tutun da travmalarla yüzleşmenin Jung’un resmettiği biçimde sembolleştirilmesine kadar... Psikoloji, hikâye ve karakterler üzerinde nasıl bir rol oynuyor?
Psikolojinin her anlamıyla hem hikâye hem de karakterler üzerinde çok büyük rolü var. Psikolojik varlıklarız. Genelde bir role bakışım ve ele alma şeklim karakterin psikolojisiyle başlar. Senaryo yazarken de böyle.
- Mavi Mağara’nın en zorlayıcı ve aynı zamanda güzel yanlarından birisi anılara bir kurgudaki gibi kronolojik sırayla değil hafızadaki gibi bölük pörçük zamansız olarak uğraması. Anı geçişlerinde de suya giriş ve çıkış belirleyici bir metafor.
Öncelikle teşekkür ederim, kesinlikle tanımladığınız gibi olmasını istedik, hafızadaki gibi bölük pörçük zamansız anlara dönmek... Bildiğiniz gibi film çekmek, yapmak, çıkarmak tamamen bir ekip işi ve arka planda görmediğimiz ama gece gündüz çalışan o kadar yetenekli insanlar var ki onlar da projeyi senin gibi kucaklayınca yetenekleri projeye tamamen güç katıp güzelleştiriyor. Beni en çok heyecanlandıran ve bu işe olan düşkünlüğümün en temel nedeni de bu. Anı geçişlerini su üzerinde bağlamamızın bir metaforik anlamı var elbette ama nedenini söylersem o zaman hikâye ile ilgili çok fazla bilgi vermiş olurum. Bu fikir tamamen edit ekibimiz Aziz İmamoğlu ve Barkın Yeşiltepe’ye ait. Kurguda Almıla Yörük ve Ersin Göncü gibi isimlerle çalışmak da büyük avantaj oldu.
- Cem’i, metin üzerinde var etmekle oyuncu olarak ona yaşam vermek arasında ne gibi farklar vardı?
Duygusal anlamda her ikisi de çok benzer. Hem Cem’in cümlelerine karar vermek veya vereceği tepkinin akışa etkisini inşa etmek hem de her karakteri ve genel anlamda filmin dünyasını inşa etmek çok farklı bir tecrübe. Bunun hayata geçtiğini görmek ise tarif edilemez bir duygu.
- Film bir askerin sosyal yaşamda yaşayabileceği olası zorluklar ve özveriler üzerinden öyküsünü kurguluyor. Askerliği konu edinmenizin nedeni nedir?
Film için SAT komandolarından danışmanlık aldık. Onlarla konuştuğumuzda özel hayatlarının, ilişki durumlarının yaptıkları işten dolayı etkilendiğini aktardılar. Cem bir pilot da olabilirdi, denizin ortasında petrol kulelerinde görev yapan biri de. Ancak ülkemizde asker temalı film ve dizilerin genellikle görev odaklı ilerlediğini görüyoruz. Cem’in bir bahriye subayı olması bu ilişkiyi nasıl etkiliyor veya etkiliyor mu, konuya bu yönden bakıldığını hatırlamıyorum. Bu durumu farklı bir perspektiften ele almak istedim. Psikolojik romantik bir aşk filmi yazdık ve ana karakterimizin bir bahriye subayı olması işi çok daha güzel bir hale getirdi. Ancak biz tabii ki burada aslında başka bir şey anlatıyoruz, “The Hurt Locker” (Ölümcül Tuzak) gibi bir dünyamız yok elbette.
"ALARA KAYBETME KORKUSU İÇİNDE"
Devrim Özkan, ilk filminde rol verdiği zorlayıcı karakter Alara’yı anlattı.
- Alara ile oldukça zorlayıcı bir rolde karşımızdasınız. Bana sorarsanız bu zorlu rolün hakkını tamamıyla veriyorsunuz. Alara ile nasıl tanıştınız ve sizin için onu canlandırmakta belirleyici olan nedenler neydi?
Çok teşekkür ederim. Hikâye beni çok etkiledi, ilk okuduğumda ağladım. Kalbimi derinden etkiledi ve beni çok düşündürdü. Kalp ritmimi değiştiren işlerle seyircinin karşısına çıkmak benim için çok önemli. Mavi Mağara da ilk andan beri böyle bir hikâyeydi benim için.
- Filme hazırlık sürecinde bir asker eşi olmanın zorlukları hakkında düşündünüz mü?
Evet, karakter hakkında hem en çok düşündüğüm hem de empati kurmakta en çok zorlandığım şey bu oldu. Benim için Devrim olarak sürekli “çok aşıksan beklersin ve her şeyi göze alırsın” gibi geliyor ama Alara için öyle değil. Babasından kalan korkuları var. Bu yüzden sürekli kaybetme korkusu içerisinde.
- “Mavi Mağara” ve Alara rolü kariyerinizde nasıl bir anlam taşıyor?
“Mavi Mağara” benim ilk filmim. Bu yüzden her zaman benim için en özel yerde kalacak. Film adına ilk tecrübem ve ilk heyecanım. Bunu tarif edemem. Ayrıca Prime Video aracılığıyla dünyanın bir çok yerindeki seyirciye ulaşıyor olmak bu projeyi eşsiz kılıyor benim için.
- Sizi en çok zorlayan sahne hangisiydi?
Sanırım Kerem ile çektiğimiz son sahneydi. Alara ve Cem’in gerçekle yüzleştiği sahne. Çok acı ama ritmini bulması zor bir sahneydi. Bazen oynarken klasikleşebiliyoruz. Bahsettiğim sahne de buna çok müsait. En doğalını bulmaya çalıştık.