Bir travma olarak cennetten kovulma

Yurttaşlık bilincine ulaşamamış insanlardan oluşan toplumlarda tıpkı bebeğin anne ile kurduğu ilişki gibi kişi devletle kurduğu ilişkide devleti ebeveyn olarak görmek ister.

Ayşe Acar

İnsanın kendini doğadan ayırıp, onu düşüncesine nesne kılmadan önce özgür olduğu söylenemez. Bu tıpkı bir bebeğin annesiyle olan ilişkisine benzer. Bebek önce anne bedeninden bağımsızlaşır. Ana rahminden bakıldığında cennetten iniş olan doğum dışarıdan bakıldığında bir tür bağımsızlaşmadır.

Bebek bedenini anneden özerkleştirebilmiş olsa da bu durumu sürdürebilmek için onun bakımına yine de muhtaçtır. Bebeğin bir dış dünya olduğunu fark etmesiyle anne de yavaşça bebek için bir öteki olmaya başlayacaktır. Bu tekil bir bireyin bedenini doğadan, doğal bağlardan çekip alması demektir. Henüz tüm bu olan bitenler ve doğa, bireyin düşüncesinin nesnesi olmadığı için gerçek bir özgürlük ve hakiki bireysellikten hâlâ söz edilemez.

EBEVEYN LİDER

İnsan bireyinin özgürlükten yoksun oluşu toplum ölçeğinde de geçerlidir. Yurttaşlık bilincine ulaşamamış insanlardan oluşan toplumlarda tıpkı bebeğin anne ile kurduğu ilişki gibi kişi devletle kurduğu ilişkide devleti ebeveyn olarak görmek ister.

Bebeğin gelişiminde ötekine bağımlılık doğrudan bedenle ilişkiliyken toplumsal düzeyde bağımlılık akılla ilişkilidir. Anneden doğan insanlar kendi akıllarından doğmayı henüz gerçekleştirememişlerdir. Modern aydınlanmanın başat ifadesi; “Aklını kullanma cesareti göster!” işitilmiş ama hayata geçirilememiştir.

TANRI YERİNE TERCİH EDİLEN DOĞA

Aydınlanmayla kurumsal dinler eleştirilmiş, eleştiriden Tanrı anlayışı da etkilenmiştir. Modern olmak bireyin kendi sorumluluğunu din ve onun temsilcilerinin elinden çekip almak anlamına gelmiştir fakat bu düzeyde bir modernite henüz gerçekleşememiştir.

Spinoza’nın “Tanrı ya da Doğa” ifadesi bir tür gerçeklik kazanmış, Doğa, Tanrı yerine tercih edilir olmuş; Şamanizm gibi gelenekler modern insan için son derece çekici hale gelmiştir.

Modern insanın bölünmüş kişilik ve onun yarattığı anksiyeteden kurtulmak için birliği ve bütünlenmeyi doğada araması, gelişmemiş toplumların ebeveyn liderlere ihtiyaç duymasına benzer bir durumdur. İlk grup kendini doğada güvende hissedip cennette bulunma deneyimi yaşarken aynı deneyimi ikinci grup temsilcinin verdiği güvende bulmaktadır.

CENNETTEN KOVULMA

İnsan cennetten kovulmak istemeyen varlıktır.

İnsan ve özgürlük ilişkisinin simgesel dille anlatıldığı cennetten kovulma ya da indirilme mitosu özgürlüğün nasıl da zahmetli bir iş olduğunu bize söyler. Âdem ve Havva bilgi ağacının meyvesinden yedikleri için cennetten indirilmişlerdir. Artık kendi başlarının çaresine bakmalı, toprağı ekip biçmelidirler. Bebeğin bir cenin olarak ana rahminde hiç zahmetsiz beslenmesi, cennetten indirilmesi ve dünyayı idrak etmesine kadardır. Dünyayı idrak eden bilgi ağacının meyvesinden yemiştir ve artık ondan beklenen kendi sorumluluğunu ellerine almasıdır.

“İnsan” diye tarif edilen varlık, özgürlüğün zorunluluğunu idrak edebilmiş varlıktır. Bu idrak öncelikle cennetten kovulma (dünyaya doğma) travmasının kabul edilmesi ardından dünyaya doğmuş olduğumuzun anlaşılmasına bağlıdır.

Kendini doğadan ve cennet mitosundan çekip alabilen insan “Şimdi ne yapabilirim” sorusunu soran varlıktır. İçine doğulan kültürün ve zamanın idrak edilmesi, kültür ve zaman arasındaki olası problemin giderilmesine dönük her adım kişinin dünyada “yaşadığını” gösteren ip uçlarıdır.

Nazım Hikmet’in dediği gibi;

“Yaşamak şakaya gelmez,

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın

bir sincap gibi mesela,

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,

yani bütün işin gücün yaşamak olacak.”