Bir ortak bilinç öyküsü

Onu ekranlardan tanıyorsunuz ancak Metin Akdülger, bir süredir bambaşka bir evrende öykülerin izini sürüyor. Bu evrenin ilk anlatısı ise “Görmüş Geçirmiş Kaptan 88.”

Deniz Ülkütekin

Bir düş karakteri, Kaptan 88. Yıllardır dolaştığı kurgu evreninde gerçek yaşamdan farklı bilinçleri bir araya topladı. Distopya, yeniden doğuş, farklı uzamlar ve türler arasında geçen öyküsü, gerçek öyküleri bir araya getirdi. Ortaya, Ancient 101 yayınlarından yarı öykü, yarı çizgi roman türündeki “Görmüş Geçirmiş Kaptan 88” çıktı.

Bu sıradışı serüvenin bizim ve Kaptan 88’in evrenindeki öykülerini ekibin iki yazarından birisi olan Metin Akdülger anlattı.

Önceki söyleşilerinizde yazarlığa olan ilginizden bahsetmiştiniz. Ancak “Görmüş Geçirmiş Kaptan 88” derdinizin yalnız yazmaktan ibaret olmadığını gösterdi bana. Çünkü Mısır, Minos uygarlıkları gibi etkileri günümüze uzanan mitlerden savaş, iklim krizi gibi küresel felaket anlatılarına kadar yoğun bir kültürel birikim var ortada.

Bu hikâyeyi ortaya çıkaran bilinç, yoğunlukla Davut Çelebi’ye ait. Osman Oğuz Öğün ve ben sıfır yaşından beri tanışıyoruz. Bu tanımı seviyorum çünkü Oğuz’la annelerimizin karnındayken yan yana gelmişiz. Birlikte küçük yaştan beri farklı uygarlıkların mitleri ve Dünya’nın potansiyeline ilişkin merakımız hep vardı. Bir süredir de çeşitli şeyler yazıyor, kendimize bir çıkış yolu arıyorduk, taa ki Davut’la tanışana kadar.

Davut da yıllardır Kaptan 88’le yaşıyor ve hikâyesini yaşamla temel iletişimini sağlamak için en doğru yol olarak görüyor. Hikâyelerimizi paylaştığımızda insan ömründe az rastlanacak bir anlayış oluştu aramızda. “Görmüş Geçirmiş Kaptan 88”in dünyasını oluşturmaya başladık. Tuhaf ve heyecan verici bir süreçti. Bir süre sonra hikâyenin görsel, ruhsal açıdan potansiyelini yansıtabilmek için gerçek bir ressama ihtiyacımız olduğunu anladık. Sadi Güran hayranlıkla takip ettiğimiz bir isimdi. Üçümüz de çekingen insanlarız ve bizimle çalışmak isteyeceğine inancımız düşüktü.

Ancak menajer ajansımın kurucusu ve sevdiğim dostum Ayşe Barım bizi yüreklendirdi. Sadi’yle tanıştığımızda eksik parçamızı bulmuşçasına birbirimize bağlandık. Kaptan 88’in dünyası, renklerini ve çizgilerini oluşturmaya başladı. Davut’un hikâyesi bizim dünyamız oldu, en yakınımızdan en uzağımıza, bu hikâye üzerinden iletişim kurabileceğimize inandık. Hâlâ da inanıyoruz. Sanırım bu röportaj da bunun örneklerinden biri.

Öyküyü kişisel kılan en önemli ayrıntı bana kalırsa kurgunun ilerlemesinde kitlesel ve bireysel insan psikolojisinin önemi. Psikolojinin kurgularınızdaki yeri nedir?

Psikoloji özellikle son yüzyılda insan varoluşu ve evrenin gizemlerine kafa yoran birçok yazarın ve hikâye anlatıcısının başvurduğu bir dal. Hikâyemiz insan bilincinin yolculuğu ve dönüşümüyle ilgili. Fakat bu anlatı yalnız insanın değil, evrenin de psikolojisi üzerine şekilleniyor. İnsanın varoluşundaki sorumluluğunu değerlendirdiği bir hikâye oluşturduğumuz düşünüyoruz.

Örneğin, Dünya’nın gittikçe dengesini yitiren yapısı sonucu, insanlık yaşam felsefelerini irdelemeye başlıyor. İnsan Hakları Sözleşmesi gibi, insanı Dünya’nın merkezine alan bir bakış açısının, temel sorunlardan olduğuna yönelik bir görüş ortaya atılıyor. İnsanlık varoluşunu tekrar tanımlamaya ve dünyanın yiten dengesinde sorumluluğunu almaya karar veriyor. İnsan Hakları Sözleşmesini Dünya Hakları Sözleşmesi ile değiştiriyor. Kendini değil, Dünya’yı merkeze alıyor. Olayları kurgularken bize esin veren şey ise psikoloji ve iletişim üzerindeki sıradışı fikirlerimiz oldu. Amaçladığımız şeylerden biri de insanın merakını ve bilime yaklaşımını bu tür kurgularla desteklemek.

Öykünün temelini insanlığın bilincinin özgürleşmesi oluşturuyor. Bu kavramı siz nasıl tanımlarsınız?

İnsan bilinci ve onun evren üzerindeki etkisinin sonsuz potansiyel vadeden bir anlatı yaratabileceğini düşünüyoruz. Baba’nın bilincin özgürleşmesi yolculuğunda “Görmüş Geçirmiş Kaptan 88”in dünyasında nasıl bir etki yaratacağını görmenin etkili bir iletişim yaratabileceğine inancımız tam. İnsan bilinci için tanımımıza gelecek olursak Baba’nın sözleriyle “Bilim’in Kutsal Kasesi” olarak ifade edilebilir.

İşin felsefi yönüne gelirsek öyküde altını çizdiğiniz kronolojide bir döngüsellik dikkat çekiyor ve aslında yıkım ve yeniden doğuş arasında bitmeyecek bir düzen olduğu duygusu var diye yorumlayabilirim.

Bir hikâyeyi oluştururken tıpkı kullandığınız dil gibi anlatmak istediğiniz dünyanın felsefesini ve kurallarını oluşturmak elzem. Hepimizin bu konuda farklı bakış açılarından etkilendiğini söyleyebilirim; Davut Jung’dan, Oğuz Freud’dan, ben Eric Fromm’dan örnekler vermeye çalışırken bizi bu konuda bir araya getiren Joseph Campell oldu. Osman Oğuz Öğün ekibin birikimi ve merakı en yoğun olan kişisidir. O ikna olursa hepimiz rahatlarız. Davut’un ruhundan gelen anlatı ve mitler arasındaki iletişimi irdeledikçe Campell’ın bize gösterdiği yolu ilk fark eden Oğuz’du. Özellikle yaratım sürecinde, planlamadan içten gelen anlatılarımızın sağlamasını yaparken mitlerle uyumundan büyülendiğimiz çok oluyor.

Dünyanın yönetilme biçimi, ardından kurulan yeni gezegen Sekoya'da tekrar oluşan hiyerarşi ile ilgili satırlar sanırım biraz da uluslararası ilişkiler ilginizin bir yansıması. Dünyanın gerçekleri, mitler ve insanlar arasındaki güç savaşlarının olası getirileri arasındaki dengeyi nasıl oluşturdunuz?

Çok küçük yaşımdan beri Dünya’nın yönetilme biçimiyle ilgili kafa yorulan bir çevrede yetiştim. Ama tecrübelerime göre, bu kafa yormalar genellikle fikri bir aydınlanmanın ardından bir çaresizlik döngüsüne saplanır kalır. Sadi’nin de Oğuz’un da Davut’un da yönetim, yasa, ahlak, kurallar gibi konularda insanın öğrendiği çaresiz gerçeklikten sıyrılmaya çalışması bana her zaman ilham veriyor. Kurduğumuz dünyada bize çaresizlik veren öğeler üzerine düşünce deneyleri yaptığımızı söyleyebilirim. Bu düşünce deneylerinde çeşitli mitleri yeni kurduğumuz güç dengeleri üzerinden yeni bir bakışla görmek anlatımızı ve okuyucuyla iletişimimizi kuvvetlendiriyor sanırım.

Öykü Kaptan 88'in ağzından anlatılıyor ve okuyucu olarak biz de ana karakteri yazarla yani sizinle bir şekilde özdeşleştiriyoruz. Kaptan 88 bir süper kahraman ama, zaafları olmayan bir süper kahraman değil, tam tersi Baba karakteriyle birçok iniş çıkış yaşıyor ve büyük ahtalar da yapıyor. Bu iniş çıkışlar ve hatalar kendi yaşamınızdan neler içeriyor?

Kaptan 88’i oluştururken Davut’un hayatında ona yıllardır eşlik eden kadim bir hikayeye adım attık. Zaman içerisinde biz de bu hikayenin bir parçası olduk. Kaptan 88’in Davut’un kişisel tecrübelerinden epey ilham aldığını söyleyebiliriz.

Kaptan 88’in medyanlar arası iletişim kurabilecek yeni bir anlatı olduğunu düşünüyoruz. Fizikselden çok, bilişsel bir dünyayı merkezine alan bir varlık kaptanımız. Boyutlar ötesindeki varoluşun bilgisini bize aktarabilen ve bu yolla dünyayı değiştiren bir güce sahip. Boyutlar arası bir kesişim kümesi ve çözücü olarak tanımlayabiliriz. İnsanlığın bilicini özgürleştirme yolculuğunda pusulayı elinde tutan kişi o. Kaptan’ın rotasında seyreden karakterlerin aradığı bilgilerin ve sorularının etkileşimiyle ortaya çıkan bir gücü var.

Öyküde Tanrıça kültlerine gönderme yapan Kızılkanat karakteri dikkat çekiyor. Kaptan 88 ve Baba onu dinlemediği için “Düğün Felaketi” yaşanıyor. Bu karakter tanrıça inanışlarının önemini hatırlatmak için mi öyküde yer aldı?

Aslında bu sorunun cevabı epey uzun ve bir sonraki sayımızda okurlarımızı ve sizi tatmin edeceğini düşündüğüm detaylı bir Kızılkanat / Karakanat bölümü var. Tanrıça kültlerinin bize her zaman ışık tuttuğunu ve tutmaya devam edeceğini söyleyebilirim. Bu konuda oldukça zengin bir coğrafyayı paylaşıyoruz ve bu konuda epey şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Çok kısa kestirip attığımı düşünmeyin lütfen. Bu sorunuza hikayenin akışına dair merakı bozmadan şunu söyleyebilirim; hem hikayemizde hem de görsel dünyamızda da hissedebileceğiniz gibi cinsiyetlerden uzaklaşma ve öze ulaşma gibi bir eğilimimiz var.

Bir oyuncu olarak "Görmüş Geçirmiş Kaptan 88" bir film senaryosu şeklinde karşınıza gelse ilk tepkiniz nasıl olurdu ve hangi rolü oynamak isterdiniz?

Görmüş Geçirmiş Kaptan 88 bir film senaryosu olursa ve ben hala hayattaysam, senaryonun yazarlarından birinin ben olacağıma eminim. O nedenle hangi rolde olurum şimdiden kestirmek zor. Aramızda bunu bazen konuşuyoruz, beklemediğiniz bir rolde olacağımı söyleyebilirim.

Öykü düz yazı biçimiyle başlayıp, çizgi roman biçimiyle devam ediyor. Nasıl alındı bu karar?

İlk andan beri kurduğumuz dünyanın ve Kaptan 88’in “transmedya” bir anlatıyla ilerlemesini önceledik. Biçim üzerine kurduğumuz ve bizi heyecanlandıran bir hayal oldu bu.

Yeni projeleriniz ağırlıklı olarak oyunculuk alanında mı olacak yoksa yazarlıkta mı? Bir de müzik çalışmalarınız var. Sizi nerede göreceğiz daha çok?

 

Hikayemize de yön veren, dengesini yitirmekte olan Dünya’nın bize neler getireceğine göre değişebilir sorunuzun cevabı. Çizgi roman yazmayı ve bu üretimin içerisinde olmayı en az sahnede olmak kadar seviyorum. Umarım hayatım bana hem yazı, hem müzik, hem oyunculuk arasında tatmin duyacağım bir denge yaratma imkanı tanır.  

SADİ GÜRAN: KENDİ DÜNYASINI YARATMIŞ BİR ÇOCUK

Öyküyü okuduğunuzda neler hissettiniz ve bu hisleriniz kitaptaki görsel yaklaşıma nasıl yansıdı?

Metin ve Oğuz’un yazdıklarının içine girip Davut’la da tanıştıktan sonra çizim olarak haritam oluştu. Pek çok anlamda empati kurabildiğim Davut’un dışarıdan görünüşünün arkasında aslında bu dünyaya pek uyum sağlayamamış ve kendi dünyasını yaratmış bir çocuk var. Ben de özellikle onun dünyasının renklerini ve çizgisini biraz da babası, dostları ve aşık olduğu bireylerin de etkileri üzerinden araştırdım.

OSMAN OĞUZ ÖĞÜN: ANDROID’LER VE SIBORG’LAR

Karakterlerin oluşum sürecinden bahseder misiniz?

Bize kendini gösteren ilk karakter Kaptan 88 oldu. Onun öyküsü geliştikçe diğer karakterler de oluşmaya başladı. Hem antik hem çağdaş hem de fütürist mitler esin kaynağımız oldu. Bazı karakterler için teknolojinin yönünü belirleyen “avangart” bilim insanlarının fikirlerinden ilham alırken bazıları için ise San Francisco’lu girişimci, Ortadoğulu petrol milyarderi yatırımcı arketipi gibi önemli figürler esin kaynaklarına dönüştü. Mareşal Mesut ve Kızılkanat ortaya çıkınca, kendimizi Antik Yunan ve Antik Mısır mitlerinde bulduk. Birçok milletten, cinsiyetten, insan, kadim varlıklar, androidler, siborg gibi farklı türlerin bir arada var olduğu bir yapı oluştu.