Bir okul odasından ülkeye açılan kapı

Almanya’da bir okulda “öteki” olmak üzerine: “Öğretmenler Odası.”

Başak Bıçak

Geçen hafta “Rüya Senaryo” üzerine bir yazı kaleme almış ve bir öğretmenin, çevresindeki insanlar tarafından linç edilmesi üzerinden “sürüden ayrılmanın ölümcüllüğünden” söz etmiştim. “Rüya Senaryo”, elbette bunun sivri ve sürreal bir örneği. Ancak bu hafta gösterime giren “Öğretmenler Odası” (Teacher’s Lounge) filmi de bir bakıma “ötekileştirme” sonucu ortaya çıkan sürüden ayrılma durumunu betimlerken anlatıyı gerçek bir zemine yerleştiriyor ve katmanlarına iliştirdiği temalarla sosyal sorunlara ışık tutuyor.

İlker Çatak’ın yeni filmi, “En İyi Yabancı Dilde Film” dalında Almanya’nın Akademi Ödülleri adayı... Bu adaylığın nedeninin, hemen girişte açık ettiği çetrefilli meseleden ileri geldiğini anlamak için filmin sonuna kadar beklememize gerek kalmıyor. Anlatı üzerinde temellendiği izleklerle mikrodan makroya bir öyküleme olduğunu baştan ilan ediyor.

Öyle ki bir telefon görüşmesiyle tanıştırdığı ana karakteri Carla Nowak’ı (Leonie Benesch) peşi sıra bir sekansta öğrencilerle yapılan özel bir görüşmede izledikten sonra işin ciddiyetini kavrıyoruz. Carla’nın o yıl başladığı okulda düzenli olarak hırsızlık vakaları gözlemleniyor ve sorumlusu aranıyor. Carla’nın dersine yapılan bir baskından sonra bir öğrencinin cüzdanında fazla para bulunmasıyla sorun başka bir boyut kazanıyor çünkü öğrenci, tahmin edeceğiniz üzere bir Türk. Yani Almanya’nın “ötekisi”.

Öğrencilerle görüşmeler, personelle sohbetler sırasında okuldaki yerleşik “öteki algısını” fark eden ve kendisi de Polonya kökeni nedeniyle bir “öteki” olan Carla, bir öğretmenin dediği gibi “harekete geçmeye” karar veriyor. Fakat bir farkla, kendi başına... Okulun “ötekilerine” yöneltilen ithamları, okulun “ötekisi” olarak çözmeye niyetlendiğinde ise işler çığırından çıkıyor ve sonunda Carla, ötekileştirilmenin ana hedefi ve merkezi oluyor. Başlangıcında öğrencileriyle iyi ilişkiler kurduğunu gördüğümüz Carla’nın okuldaki durumuyla paralel, nispeten sıcak bir atmosferde açılan filmin renk paleti ve müzikal tonu bu andan itibaren değişiyor. Gerilimli notalar, Carla’yı tuvalette izlediğimiz sekanstaki gibi “nefes almamızı” zorlaştırıyor.

Filmini büyük oranda okulun içinde, dış dünyaya kapalı bir şekilde kurgulayan yönetmenin tercihi, Carla’nın içine düştüğü sıkışmışlığın ve boğucu atmosferin bir yansıması. Ancak aynı zamanda, öğretmenler odasındaki her bir karakterin tavrı, öğrencilere bakış açısı ve yaklaşımı bu küçük odayı kocaman bir ülkeye, okul koridorlarını ise o ülkeyi ve toplumu oluşturan kavramların gizlendiği dehlizlere dönüştürüyor.

Irkçılık, ötekileştirme, uyum veya uyumsuzluk, etik, ahlak ve idealizm gibi temalar üzerinden inşa ettiği öyküsünü etkili ve haklı bir hicivle birleştiren Çatak, böylelikle sırf Alman toplumunda değil dünyanın pek çok yerinde hüküm süren meselelerle örülmüş evrensel bir film ortaya koyuyor.

Puanım: 7.5/10

KÜBRA ÜZERİNE... 

Netflix’in yeni yerli yapımı Kübra, geçen haftalarda gösterime girdi. Durul-Yağmur Taylan Biraderler imzalı dizi, başlangıçta izlemesi zor bir deneyime dönüşse de hikâyenin yaratıcısı Afşin Kum’un etkisiyle nefis bir finalle sonlandı. Bana göre Netflix’in en özgün yapımlarından biri olan Sıcak Kafa’yla kan bağını da göstermiş oldu. Mutlaka şans verilmeli.

Puanım: 6.5/10

Başak Bıçak - basakbicak@gmail.com